0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
129
Okunma
İnsanın hayatında en güvenli liman, kendi evidir aslında. Duvarların ördüğü bir mekân değil sadece; sevginin, huzurun, alışkanlıkların ve içtenliğin birleştiği bir ışık alanıdır. Orada kalbimiz dinginleşir, zihnimiz susar, gözlerimiz yorulmaz. Fakat ne gariptir ki, çoğu zaman o aydınlığa sırtımızı döneriz. Çünkü insan ruhu, kendisine yeteni görmekte zorluk çeker; gözünü daima bilinmeyene diker.
Dışarının karanlığı, ilk bakışta korkutucu değil, cazip görünür. Karanlık bizi çağırır; gizemiyle, sakladıklarıyla, bilinmez ihtimalleriyle. Aydınlığın içinde görünen ne varsa bellidir, düzenlidir, güvenlidir; ama karanlığın içinde saklı ihtimaller vardır, “belki”ler vardır. İnsanı cezbeden de işte budur: kesin olanın yerine belirsizliği seçmek.
Fakat unuttuğumuz bir gerçek vardır: karanlık, sadece gizem değil, aynı zamanda kayboluştur. İçine adım atan, yönünü şaşırır. Çünkü göz görmez olur, kalp tereddütle çarpar, ayaklar boşlukta yürür. Aydınlıkta bize sıkıcı görünen o düzen, aslında ayakta kalmamızı sağlayan bir dayanakmış meğer. Biz ise onu terk eder, karanlığın içine sürükleniriz.
Belki de mesele, ışığın kıymetini bilememekten çok daha derindir. İnsan bazen kendi içindeki huzuru taşıyamaz. Aydınlık bize kendi yüzümüzü gösterir; kusurlarımızı, yorgunluğumuzu, en çıplak hâlimizi. Ve bundan kaçmak isteriz. O yüzden dışarının karanlığına kapılmak, aslında biraz da kendimizden kaçmaktır. Orada yüzümüzü görmeyiz; orada hatalarımız görünmez; orada ışığın açığa çıkardığı çıplaklık yoktur.
Ama karanlık, insanı sakladığı gibi tüketir de. Gecenin derinliğine kapıldıkça, içimizdeki boşluk büyür. Ne kadar yürürsek yürüyelim, o karanlığın içinde doyurucu bir şey bulamayız. Yine de insan, defalarca aynı yanlışı yapar: aydınlığa dönmek yerine karanlığın gölgesinde oyalanır.
Ve bir gün, yorgun argın geri döneriz. Evin aydınlığı hâlâ oradadır. Ne bizi yargılar, ne de kapılarını kapatır. Sabırla, sessizce bekler. Çünkü ışığın doğası budur: affetmek, ısıtmak, kucaklamak. O zaman anlarız ki gerçek huzur, aslında hiçbir zaman dışarıda aradığımız şey değildir. Gerçek huzur, sırtımızı döndüğümüz yerde, evin içindeki aydınlıkta saklıdır.
İnsanın en büyük yanılgısı, mutluluğu uzaklarda aramasıdır. Oysa mutluluk, çoğu zaman en yakınımızda, en sıradan sandığımız şeylerde saklanır. Biz, gözümüzü alıştığımız ışığa kapatıp, karanlığın cazibesine kapıldıkça, kendi içimizden uzaklaşırız. Ve bu uzaklaşma, bizi karanlığın içine sürükler.
Belki de hayat, defalarca karanlığa adım atıp, ışığın değerini öğrenmekle geçiyor. Çünkü insan, sahip olduğu şeyin kıymetini kaybetmeden kolay kolay göremez. Ama şunu bilmek gerekir: ışık, her zaman geri dönülecek bir yerdedir.