0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
146
Okunma

İman Kalesi ve Truva Atları
Yazar: Murat Kerem
Tarihten Günümüze Bir Hilenin Hikmeti
Tarihin akışı yalnızca savaş meydanlarında yazılmaz; bazen tek bir hile, asırlarca anlatılacak dersler bırakır. Bir şehri güçlü surlarıyla alamayan ordular, çoğu zaman içeriden açılan küçük bir gedikle başarıya ulaşır. Dışarıdan yenilmez görünen kaleler, içeriden sızan bir hileyle yerle bir olur. İşte bu hakikat, Truva Atı’ndan iman kalesine, ümmetin birlik surlarından bugünün kalplerine kadar uzanan ibretli bir yolculuğu bize gösterir.
Antik Yunan destanlarında anlatılan Truva Atı, yalnızca bir savaş hilesi değil; aynı zamanda tarih boyunca insanlığa ibret olacak bir metafordur. Yunanlıların on yıl boyunca alamadıkları Truva şehrini, devasa bir tahta atın içine gizlenerek fethetmeleri, bize şu gerçeği gösterir: Dış saldırılar ne kadar güçlü olursa olsun, bir kaleyi yıkmak için çoğu zaman içeriden zafiyet gerekir.
Kur’ân da bu hakikati şöyle ifade eder:
“Gerçek şu ki, siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [1]
Yani, dıştan gelen saldırılar değil; içteki zayıflık, kaleyi sarsar.
İman Bir Kaledir
Kur’ân ve hadislerde müminin kalbi, inancı ve ahlâkı sık sık korunması gereken bir kaleye benzetilir. Zira iman, insanın iç dünyasında kurduğu en sağlam surdur.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır; o sağlam olursa bütün beden sağlam olur; o bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” [2]
Günahlar – zina, içki, kumar, faiz ve benzeri haramlar – bu kaleye dışarıdan yapılan saldırılar gibidir. Elbette yıkıcıdır. Fakat kale ayakta durdukça ve kapılar sağlam tutuldukça, içeriye nüfuz etmeleri kolay değildir.
Hz. Ali (r.a.) der ki:
“Günahların en büyüğü, insanın günahını küçük görmesidir.” [3]
Bu da kaleye açılan küçük bir gediktir; zamanla büyüyerek içeri sızar.
İçeriden Gelen Truva Atları
Asıl tehlike, kalenin içine gizlice sızan manevî virüslerdir. Kibir, riya, ucub (kendini beğenme) gibi kalbi hastalıklar, tıpkı Truva Atı misali dost gibi görünür; bazen ibadetin, bazen hizmetin, bazen de güzel bir davranışın içinde gizlenerek gelir.
Resûlullah (s.a.v.) buyurmuştur:
“Ümmetim için en çok korktuğum şey küçük şirk, yani riyadır.” [4]
Süfyan-ı Sevri’nin şu sözü, bu Truva Atı’nın mahiyetini anlatır:
“Riya, şeytanın en gizli tuzağıdır; kul, kendini ibadette sanırken helake sürükler.” [5]
İmam Gazâlî de uyarır:
“Kibir, kalpte gizlenmiş bir zehirdir. İbadeti bile zehirler. İnsan, ibadetini ibadet zannederken aslında kendi nefsine secde ediyor olabilir.” [6]
Müminlerin İttifakı Bir Kaledir
Tarih boyunca ümmetin en büyük gücü, ittifakı olmuştur. Müminler bir araya geldiğinde kaleleri, surları aşılmaz bir şehir gibi olur.
Allah Teâlâ buyurur:
“Hepiniz topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın.” [7]
Resûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
“Müminler bir binanın tuğlaları gibidir, birbirlerini sağlamlaştırırlar.” [8]
Tarih bize gösterir ki, Müslümanlar dışarıdan gelen en güçlü saldırılara dahi direndiler. Haçlı Seferleri ve Moğol İstilaları buna örnektir. Fakat ümmetin içine ihtilaf düştüğünde, yani “tefrika virüsü” Truva Atı gibi içeri girdiğinde, koca devletler yıkıldı. Endülüs’ün düşüşü, Osmanlı’nın gerileme dönemindeki iç çekişmeler, bu ibretli misallerdendir.
Yavuz Sultan Selim de bu derdi şöyle dile getirmiştir:
“Tefrika girerse bir millete, düşer o milletin devleti,
Mezarımda bile bîkarar eyler beni bu tefrika derdi.”
Bu beyit, ümmetin asıl düşmanının tefrika olduğunu tarihî bir uyarı olarak karşımıza çıkarır.
Uyanık Kalmak
Tarih bize şunu öğretiyor: Kaleleri dışarıdan yıkmak kolay değildir; asıl yıkım içeriden olur. Truva Atı’nın hikmeti, iman ve ümmet için de geçerlidir.
Bir mümin, günahlardan korunmak kadar, kalbine sinsice sızacak kibir ve riyadan da sakınmalıdır. Bir toplum, dış saldırılara karşı savunma yaparken, içerideki tefrika ateşine de engel olmalıdır.
Hz. Ömer (r.a.)’ın şu sözü, bu hakikati özetler:
“Biz, düşmanlarımızdan çok kendi günahlarımızdan korkarız. Çünkü onlar, günahlarımız sebebiyle bize galip gelirler.” [9]
Hakiki zafer, kaleyi hem dıştan hem içten korumakla mümkündür. Müminin kalbi, ümmetin ittifakı ve hakikatin sarsılmaz surları ancak bu şekilde ayakta kalır.
Asıl Savaş İçeridedir
Truva Atı, yalnızca tarihte kalmış bir masal değildir; her çağda, her kalpte yeniden kurulabilir. Bugün iman kalemizi çökerten şey, top ve tüfek değil; içimize sinsice giren kibir, riya ve tefrikadır.
Asıl savaş, dışarıda düşmana karşı değil, içeride nefsimize karşıdır. Bu yüzden uyanık olan mümin, kapısına dayanan düşmandan önce, gönül surlarına gizlice yaklaşan Truva Atlarını fark eder ve onları daha içeri girmeden yakar.
Zira kalpler fethedilirse, kaleler kendiliğinden yıkılır.
Kaynakça
[1] Kur’ân-ı Kerîm, Muhammed Sûresi, 47/7.
[2] Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkât 107.
[3] İbn Ebi’d-Dünya, Kitâbu’t-Tevbe, s. 25.
[4] İbn Mâce, Zühd 21.
[5] Süfyân-ı Sevrî’den nakil, İbn Receb, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, c. 1, s. 215.
[6] İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, c. 3, s. 342.
[7] Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân Sûresi, 3/103.
[8] Buhârî, Salât 88; Müslim, Birr 65.
[9] Taberî, Tarih, c. 2, s. 580.