0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
134
Okunma
Kırlangıç
Şehre vardığımda öğle saatleri geçmişti. Hastanenin park yerine motorsikletimi bırakıp girişe doğru ilerledim. Dedem ve anneannem, bir arkadaşlarının çadırına birkaç günlüğüne misafir olmuşlar; ama işler çığrından çıkmıştı. Dedemin kolu kırılmış, anneannemin başına dikiş atılmıştı. Koğuşa girdiğimde onları görünce içimde bir sızı belirdi, ama sakin görünmeye çalıştım. “Geçmiş olsun gençler!” dedim, öperek yanlarına yaklaştım.
Babamla hastanenin bahçesine çıktık. Babam sessizce olayı anlattı: “Dedeleriniz çadırdayken biri gelip burayı boşaltmanızı istedi. Tartışma çıktı; adam levye ile saldırdı. Anneannen araya girince kafasını çarptı.” Sözcükler beynimde yankılanıyordu. İçimden bir öfke yükseldi, ama yüzüme yansıtmayıp plan yapmam gerektiğini biliyordum.
Olay yerinde kan izleri hâlâ duruyordu. Barakalardaki ailelerle konuştum; babamın anlattığı her şey doğruydu. Sonra karakola gittim. Başkomiser, suçlu ile tuhaf bir samimiyet içindeydi. Mahkemeye sevk edildiğinde, tutuksuz bırakıldığını öğrendim. İçimde bir kızgınlık fırtınası koptu ama sessiz kaldım; adaletin kendi yolunu bulmasını bekledim.
Gece, dedemleri hastanelik eden adamın lokantasına gittim. Masama yaklaşan yaşlı adam, saldırganın babasıydı. Olayı anlattım; adam, hatasını fark etmiş ve bana teşekkür etmişti. Yemeğim bitip garsonlarla ilgilenirken, içimde bir rahatlama hissettim; bir nebze de olsa düzen sağlanmıştı.
Hastaneye döndüğümde odalarında büyük bir çiçek buketi ve not buldum: “Deden ve anneannen için geçmiş olsun. Bir müddet izinlisin. Cahit.” Kağıdı yaktım ve dedemle bahçeye çıktık. Doktor, anneannemin beyin kanaması riskinden dolayı birkaç gün daha gözetim altında kalmasını önerdi.
Ertesi gün dedem ve anneannem özel ambulansla evlerine götürüldü. Babamdan gelen mesajda, “Oğlum, dedenleri döğen adamı ıskartaya çıkarmışsın.” yazıyordu. Başkomiser hakkında soruşturma açılmış ve başka yere tayini çıkmıştı.
Akşam güneşinin kızıllığı ufukta kaybolurken, garsonun getirdiği çayı yudumluyordum. İçimde bir huzur vardı; ailem güvendeydi, adalet yerini bulmuştu. O gün, “Kırlangıç” gibi özgür, cesur ve kararlı olmanın önemini bir kez daha hissettim.
Kamil Erbil