Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Çağdaş Durmaz
Çağdaş Durmaz

ZİHNİN SOYUT MAĞARASINA FELSEFİK BİR YOLCULUK

Yorum

ZİHNİN SOYUT MAĞARASINA FELSEFİK BİR YOLCULUK

( 2 kişi )

4

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

226

Okunma

ZİHNİN SOYUT MAĞARASINA FELSEFİK BİR YOLCULUK

ZİHNİN SOYUT MAĞARASINA FELSEFİK BİR YOLCULUK



Kâmil, İstanbul’un küçük bir apartman katında, kitaplardan taşmış odasında oturuyordu. 35 yaşındaydı ama gözlerindeki yorgunluk onu yaşlı gösteriyordu. Zayıf bedeni, omuzlarına çöken varoluş yükünü zor taşıyordu. Saçları erken ağarmış, göz altları mor halkalarla çevriliydi. Çocukluğundan beri süren bir sorgulamanın izleriydi bunlar: "Neden varım?"
Annesini sekiz yaşında kaybetmişti. O gün, mezarlıkta toprağa bakan çocuğun aklına ilk kez "yokluk" düşmüştü. O gün aklına düşen yokluk kavramı onu felsefenin derin coğrafyasına iten ana sebeplerden biri olmuştu. Bu durum öyle bir hale dönüşmüştü ki gerçek ile soyut bir birine girmiş , depresyon tedavisi görmeye başlamıştı. Depresyon ilaçları ve gece uykusuzlukları, onu gerçeklikten koparıp kendi zihninin mağarasına hapsetmişti...

Yine öyle bir gece ,Kâmil, masada uyuyakalmıştı. Rüyasında –ya da uyanık halüsinasyonunda– kendini zamansız bir uzamda buldu. Odada bir mum yanıyordu. Mum ışığında bir şeyler gölgelenmeye başladı. Odaya ilk giren Descartes’ti.

Descartes, mumu masaya yaklaştırdı. Işık Kâmil’in yüzünde dalgalandı.

Descartes;
– "Düşünüyorum, öyleyse varım" diyorum. Peki ya düşünmeyi bıraktığımda? Maddesel bedenim hareket ediyor ama ruhum uykuya dalmışsa... Hala var mıyım ?

Kâmil ;

– Düşünmek, var olmanın tek kanıtı olamaz! Rüyada da düşünürsün. Beynimde yarattığım sizler de "düşünüyorsunuz". Öyleyse siz de var mısınız?
Descartes mumu üfledi. Anlık karanlıkta fısıldadı:
– "Şüphe ettiğin an, varlığının tek gerçek anıdır..."dedi.

O sırada Schopenhauer, masaya bir kum saati koydu. Kum taneleri Kâmil’in avucuna döküldü.

Schopenhauer ;

–İrade denen kör güç, seni bir kukla gibi oynatıyor. Yemek, sevmek, korkmak... Hepsi onun emri. Ruh dediğin, iradenin maddeye esir düşmüş çığlığından ibaret!

Kâmil ;

– Öyleyse ben kimim? İradenin taşıyıcısı mı?

Schopenhauer ;

– Kum saatinin camını kırarak: Sen "Hiç"sin! İrade seni yok ederken bile varlık yanılsamanı sürdürmeni ister.


Kâmil ;

– Peki ya ben irademe isyan edersem?
Schopenhauer gölgeler içinde kaybolurken son sözü duyuldu:
– "İntihar bile iradenin zaferidir..."


Ansızın Heidegger elindeki çekici masaya vurdu. Ses odada yankılandı.

– "Dasein" (orada-olmak) dediğimiz şey: Zaman içinde fırlatılmışlık! Doğdun, öleceksin. Bu arada ne yapıyorsun? Maddeye hapsolmuş ruhun, ölümle yüzleşmekten kaçıyor!


Kâmil ;

– Ölüm yoksa varlık da yok mudur?

Heidegger ;

– Varlık, ölümün gölgesinde anlam kazanır. Sen ise bu odada gölgelerle konuşuyorsun. Gerçek dünyaya dönmelisin!

Kâmil ;

– Bu düşünceler de mi gölge?

Heidegger çekici Kâmil în önüne fırlattı:

– "Çekici al ve duvarı yık! Özgürlük, dışarıda değil; içerideki hiçliği kabul etmende..."


Birdenbire Sartre masaya bir bıçak sapladı. Bıçak sapı titreşirken:

– "Varoluş özden önce gelir"! Sen kendini Tanrı sanıyorsun: Beyninde dünya yaratıyorsun. Ama unuttuğun bir şey var: Hiçlik!

Kâmil ;

– Nasıl?

Sartre ;

– Bıçağı kendi eline saplayarak: İşte böyle! Acı, hiçliğin kapısını aralar. Şimdi soruyorum: Yarattığın bu dünyada gerçekten var mısın?

Mum söndü. Karanlıkta İbn Arabi’nin sesi yükseldi:

– "Varlık (Vücud) birdir, o da Hak’tır. Sen ise hayâlsin!"

Kâmil ;

– Öyleyse ben yok muyum?

Mum yeniden yandı. Işıkta binlerce toz zerresi dans ediyordu.

İbn Arabi ;

– Hakikat şu: "Sen, O’nun aynasısın." Maddeye hapsolduğunu sanıyorsun ama ruhun zaten madde değil! "Fenâ"ya (yok oluşa) er ki "Bekâ"yı (ebedî var oluşu) bulasın.


Kâmil ;

– Peki bu konuştuklarımız da mı yok ?


İbn Arabi ;

– Elini Kâmil’in kalbine koyarak: Hepsi birer ayna... Asıl mesele: Kendi hiçliğinde O’nu görebilmektir!

Kâmil ayağa kalktı. Filozofların gölgeleri duvarlarda eridi.

Kâmil ;

– İşte bu da benim tezim :

Varoluş, hiçliğin giydirilmiş halidir. Madde beden, ruhun hiçliğe açılan kapısıdır.
Ruh maddeyi aşamaz; çünkü madde ruhun kendini tanıma aracıdır. Bu odada gördüğüm gölgeler, hakikatin ta kendisidir!
Hiçlik korkusu: Varlığın en büyük yanılsamasıdır. Çünkü hiçlik, var olmanın ön koşuludur. Tıpkı karanlığın ışığı tanımlaması gibi...
Ölüm: Maddenin ruha son armağanıdır. Beden ölür ki ruh, hiçliğin içinde "Mutlak Varlık"la buluşabilsin.

"Sizler –Descartes, Schopenhauer, Heidegger, Sartre, İbn Arabi– hepiniz benim zihnimin ürünüsünüz. Ama asıl şaşırtıcı olan: BEN de kendi zihnimin ürünüyüm! Öyleyse gerçeklik nedir? Varoluşun kendisiyle , hiçliğin varlığından ibarettir."

, Kâmil eline aldığı mumu yere düşürdü. Alevler halıyı sardı. Duvarlardaki gölgeler birer birer yok olurken, kapı aniden açıldı. Dışarıdan gelen güneş ışığı, yanan odayı aydınlattı.

Kâmil :

– İşte gerçek! Hiçlik , kendi zihninin kör mağarasından çıkıştır...

Ateşler içinde yürüdü. Dışarıda, ışığın içinde eridi gitti. Son sözü rüzgâra karıştı:

"Varlık, kendi yok oluşuna aşık olmaktır. Çünkü yokluk; en saf varoluştur..."

Geriye kalan ise :

Mutlak sessizlik ve hiçliğin zaferiydi...


Çağdaş DURMAZ







Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Zihnin soyut mağarasına felsefik bir yolculuk Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Zihnin soyut mağarasına felsefik bir yolculuk yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ZİHNİN SOYUT MAĞARASINA FELSEFİK BİR YOLCULUK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sabitlendi Etkili Yorum
Dilek pınarı
Dilek pınarı , @dilekpinari
1.9.2025 22:52:41
5 puan verdi
Soyut kavramlara insan niteliği vererek ( alegori ) varlık, hiçlik, özgürlük, irade,
Bunlara felsefeci elbisesi giydirip tek tek onların gölgesinde varlık ve hiçliği sorgulamak müthiş bir anlatımdı.

Sonunda ise Kamil'in hiçliğin korkulacak bir şey olmadığını anlaması,
Ölümün, ruhun hakiki varlığa kavuşması olarak yansıması, felsefeciler ile başarılı bir sohbet geçtiğini gösteriyor. Sanırım her insan az ya da çok varoluşu sorgulamıştır. Descartes boşuna dememiş; düşünüyorum öyleyse varım diye.

Harika bir yazı eğitici, bilgilendirici, keyifle okudum, emeğine sağlık Çağdaş. ( ben küçüklerime ismiyle hitap ederim sakıncası yoktur umarım)
Selam ile.
Etkili Yorum
elif.kurt
elif.kurt, @elif-kurt
1.9.2025 23:21:45
Feridittun Attar da Varlığı ve hiçliği anlatmak için manyıkuttayr kitabında, yedi vadiden bahseder,İstek Vadisi,Aşk Vadisi, Marifet (bilgelik) vadisi, istiğna (bağımsızlık) vadisi, Hayret Vadisi, Yokluk Vadisi ,bu vadilerin sonunda hiçliğe çıkıyordu varlığı bulmak için, onu hatırlattı yazın sevgili çağdaş,

Felsefeyi, felfesicileri ve düşüncelerini öyküleştirerek çok güzel bir yazı olmuş, bir çırpıda okutan, hem de öğreten , hem de düşündüren, keyifli bir yazıydı, kalemine yüreğine sağlık güne gelir inşallah 💐💫
Tamer Umut
Tamer Umut, @ervh-ifirkat
1.9.2025 23:02:03
üstat,
inanınki akşam 19:00 dan beri onlarca şiir, yazı okuyup beğendiklerimi yorumlamaya çalıştım. biliyorum ki sizin yazılarınız "güne seçilmek" veya uğur böeği almak gibi kaygılar gütmüyor. bu yüzden yazıyı okuyup değerlendirebilecek ruh halinden yoksunum şu an. yarın ilk olarak yazınızdan başlayacağım güne.
selam ve saygılarımla
Etkili Yorum
M.Y.
M.Y., @m-y
1.9.2025 22:29:25
Sanıyorum yazını ilk ben okuyup biridim. Öncelikle yazını ya 24'ten sonra yayımla. Ya sabah. okuyucuların çoğu uyumuştur bu saatte. Yarın da günün yazılarını okurlar. Takdir senin yine de.
felsefe tarihi eleştirisi ama yeni felsefecilere temas etmemiş. Proses felsefeye, Bergsona. İbn Arabi ilgi alanımdaydı. geçen kovdum yukarıdaki üçünü de. Ben kendi patikamda yürüyorum henüz ruh nedir, varlık nedir sorularını kendime sormaya başlamdım. çok uzattım.
Saygılar.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL