0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
207
Okunma

Kafenin cam kenarında oturuyordu. Önündeki masada soğumuş bir kahve, yarısı yanmış bir sigara vardı. Dışarıda insanlar telaşla koşuşturuyor, kimi alışveriş çantalarıyla, kimi kahkahalarla geçip gidiyordu. Ama onun içindeki telaş, dışarıdakine benzemiyordu. O telaş, geleceğini kaybetme telaşıydı.
Üniversiteyi yeni bitirmişti. Dört yıl boyunca gece gündüz çalışmış, dersleri geçmiş, tezini vermişti. Hayalleri büyüktü: mühendis olacaktı, projeler çizecek, yeni şeyler üretecek, ailesine gurur yaşatacaktı. Ama mezuniyetin ardından gördü ki, hayal başka, hayat başka.
Bir başvuru yaptı, cevap gelmedi. Bir mülakata girdi, “tanıdığın var mı?” diye sordular. Yoktu. Tanıdık olmayınca liyakat işe yaramıyordu. Sanki diploma kâğıt değil, kül olmuştu elinde.
Elindeki sigaradan bir nefes çekti, dumanı tavana doğru süzüldü. O dumanın içinde kendi hayallerini gördü: Gökyüzüne çıkıyor, sonra rüzgârda dağılıyordu. Kimse görmüyordu, kimse umursamıyordu.
Yan masada iki kişi konuşuyordu. Birisi babasının tanıdıkları sayesinde devlete girmiş, rahat bir maaşla çalışıyordu. Diğeri ise yurtdışına gitmekten bahsediyordu. Genç, onların konuşmalarını dinledikçe içindeki ateş biraz daha sönüyordu. Çünkü o, ne torpil bulabiliyordu ne de gitmeye gücü vardı.
Telefonuna bildirim geldi. Bankadan: “Bakiyeniz yetersizdir.” Gülümsedi. Acı bir gülüştü bu. Çünkü bu bildirim, hayatının özeti gibiydi: yetersiz. Çabası yetersiz görülüyordu, diploması yetersiz sayılıyordu, ömrü başkalarının gözünde yetersizdi.
Bir an aklına çocukluğu geldi. Köyde, derme çatma evlerinde ders çalıştığı günler… Babası tarlada çalışırken, o mum ışığında kitap okurdu. Annesi, “Oku oğlum, senin kurtuluşun okumak” derdi. O da inandı. Geceleri yıldızlara bakar, “Bir gün ben de ışık olacağım” diye hayal ederdi.
Ama şimdi fark etti: O ışık, sigara dumanı gibi kaybolmuştu. Kendi ateşiyle değil, başkalarının çıkar ateşiyle yanıyordu.
Bir ara, karşısında oturan garsona baktı. Çocuk yaşta işe başlamış, elleri bardak taşımaktan nasır tutmuştu. O da başka bir sigaraydı: daha büyümeden tükenen, tüketilen.
Genç sigarasını masanın kenarındaki kül tablasına bastırdı. İzi kaldı. Düşündü: “Benim hayatım da böyle mi olacak? Bir kül tablasında iz bırakıp yok olmak mı?”
Gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. O an kendi kendine fısıldadı:
— Hayat sigara gibi değil, meşale gibi yanmalı. Ben ya yanıp kül olacağım ya da ışık bırakacağım.
Ama kararı vermek kolay değildi. Çünkü hayat, ona her gün yeniden soruyordu: “Sigara mı olacaksın, meşale mi?”
Erol Kekeç/11.08.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)