2
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
156
Okunma

Yüzyıllar boyunca nice badirelerden geçmiş, esarete asla boyun eğmemiş bir milletin evlatlarıyız. 1919’da Samsun’da atılan ilk adım ile, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde milletin kararıyla büyüdü; Anadolu’nun her köşesi adeta bir dirilişe dönüştü. İşte o günlerde Türk milleti, “ya istiklal ya ölüm” diyerek ayağa kalktı. Yıllar süren işgalin, yokluğun, açlığın ve çaresizliğin içinde bile o inanç hiç kaybolmadı, çünkü bu topraklarda yaşayanlar artık çok iyi biliyordu ki hürriyet, varoluşun tek anlamı ve tek anahtarıydı.
30 Ağustos 1922, işte bu inancın zaferle taçlandığı gündür. Dumlupınar’da verilen o büyük meydan muharebesi, yalnızca silahların değil, aynı zamanda bu aziz milletin yüreğinin savaşıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emri, sadece bir askeri yön değil, aynı zamanda bir milletin kaderini belirleyen bir irade oldu. Çığ gibi büyüyordu sanki her şey öyle ki önce, Mehmetçikler yürüdü, sonrasında dağlar yürüdü, vatan yürüdü… ve en sonunda işgal zinciri hepten kırıldı, gökler gibi özgürlüğüne kavuştu bu vatan.
O günden beri bu millet, bayrağına her baktığında onda yalnızca şehitlerinin kanını, gazilerinin duasını, analarının gözyaşını ve çocuklarının geleceğini görürüm. Onun için kırmızısı candır, kandır beyazı kefendir, ay yıldızı sonsuzluğun nişanesidir. 30 Ağustos Zafer Bayramı, geçmişin yalnızca bir hatırası değil, aynı zamanda geleceğe verilmiş en büyük sözdür. Onun için bu topraklarda artık hürriyet sonsuza kadar ilelebet yaşayacaktır.
Bugün bizlere düşen, o zaferi sadece anmak değil, damarlarımızda taşıdığımız o şerefli kanla, göklerde dalgalanan bayrağa layık bir gelecek kurmaktır. Çünkü 30 Ağustos, yalnızca bir tarihin değil, bir milletin ebediyete kadarki sonsuz özgürlüğünün en gür haykırışıdır.
"Ne Mutlu Türküm Diyene"
*
Mehmet Demir
30825