0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
211
Okunma
Sanattan Sanatkâr’a: İnsanın Tasarımından Kâinatın Sanatına
Yazar: Murat Kerem
Sanattan Sanatkâr’a
Picasso’nun tablolarına bakan bir insan, fırçanın her darbesinde sanatçının izini görür. Onun Guernica’sındaki keskin çizgiler ya da Les Demoiselles d’Avignon’daki sıra dışı perspektif, başka hiçbir ressamın elinden çıkamayacak kadar özgündür. Bir tabloya bakan kişi, “Bu Picasso’dur” der ve sanatçının ruhunu eserin içinde hisseder.
Aynı şekilde, Mimar Sinan’ın inşa ettiği bir kubbenin altında duran insan da taşların o ahenkli birleşiminde bir aklın işaretini fark eder. Süleymaniye Camii’nin kubbesindeki ihtişam veya Selimiye Camii’nin dengesi, sıradan taşların üst üste konulmasıyla açıklanamaz. O eserleri görenler, Sinan’ın dehasını ve ustalığını hayranlıkla anar.
Sanat, sanatkârını gizleyemez.
Peki, insanın ürettiği eserler bile ustasını işaret ediyorsa, gözümüzün önünde uzanan koca kâinatın muazzam düzeni hangi Sanatkâr’a işaret etmez ki?
Kur’ân bu noktada insana seslenir:
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde akıl sahipleri için ibretler vardır.” [1]
Hücreden Kâinata: Görünmeyen Düzen
Bir telefonu düşünelim. İçinde yüzlerce parça vardır; yazılım, devreler, kameralar… Küçük bir hata bile cihazın çalışmasını engeller. İnsan bedeni de böyledir, ama çok daha mükemmeldir.
Her hücremizin çekirdeğinde yer alan DNA, yalnızca dört harften (A, T, C, G) oluşur. Buna rağmen milyarlarca kombinasyonla bütün bir hayat planını taşır. Bir bilgisayar programı yazılımcısız olmaz; DNA gibi kusursuz bir yazılım da sahipsiz olamaz.
Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
“Allah güzeldir, güzelliği sever.” [2]
Gökyüzünün Büyük Tasarımı
Başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz sadece yıldızlar değil, muazzam bir ahenk tablosudur. Dünya, Güneş’in etrafında saatte 107 bin kilometre hızla döner; Ay, kendi yörüngesinde aynı sadakatle dolaşır. Ne gece gündüzün önüne geçer, ne de güneş ayı yakalar. Kur’ân bu hakikati şöyle ifade eder:
“Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” [3]
Bilim insanları evrenin sürekli genişlediğini ancak 20. yüzyılda keşfetti. Oysa Kur’ân asırlar öncesinden haber vermişti:
“Biz göğü kudretimizle bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz.” [4]
Filozof Kant ise hayranlığını şu sözle özetler:
“Beni hayran bırakan iki şey vardır: üstümdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak kanunu.” [5]
Doğanın Estetik Dili
Bir deniz kabuğuna baktığımızda spiral şekli matematikte Fibonacci dizisini hatırlatır. Bir çiçeğin yaprakları altın orana uyar. Bir kelebeğin kanatları simetrisiyle insanı büyüler. Ressamlar, mimarlar, mühendisler bu güzelliklerden ilham alır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle:
“Şu kâinat kitabı, her harfiyle Sâni’ini gösteriyor.” [6]
Doğa, hem ilmin hem de estetiğin dersini verir. Bir köprü tasarlayan mühendis dengeyi doğadan öğrenir; bir kubbe çizen mimar gökyüzünden ilham alır; bir uçak tasarımcısı kuşların kanatlarından esinlenir. Yani insanın sanatı, Yaratan’ın sanatından bir yankıdır.
Felsefeden Tecrübeye: Düzenin Delili
İmam Gazâlî, kâinattaki düzeni en güçlü delillerden biri olarak görür:
“Mümkün varlıklar kendi kendine var olamaz; onları var eden Vacibu’l-Vücud vardır.” [7]
Thomas Aquinas, evrendeki gayeliliği Tanrı’nın varlığına işaret sayar [8]. Kant da yıldızlı göğe ve insanın içindeki ahlak kanununa bakar ve ikisini aynı kaynağa bağlar [5].
Doğu’nun ve Batı’nın düşünürleri farklı dillerle de olsa aynı hakikati dile getirir: Düzen varsa, Düzenleyici vardır.
Sanattan Sanatkâr’a
Picasso’nun tabloları, Mimar Sinan’ın kubbeleri ya da bir çocuğun gülüşü… Hepsi tek bir hakikati haykırır:
“Sanat varsa, Sanatkâr vardır.”
Kur’ân bu gerçeği şöyle hatırlatır:
“Gözlerini çevir de bir bak: Hiçbir düzensizlik görebiliyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; göz (kusur bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” [9]
Ve biz, gözlerimizi her çevirdiğimizde yeniden hayret ederiz; insanın sanatından kâinatın sanatına, oradan da Yaratıcı’ya giden yolculuğun sonsuzluğunu hissederiz.
Kaynakça
[1] Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân, 3/190.
[2] Müslim, Îmân, 147.
[3] Kur’ân-ı Kerîm, Yâsîn, 36/40.
[4] Kur’ân-ı Kerîm, Zâriyât, 51/47.
[5] Immanuel Kant, Critique of Practical Reason (1788).
[6] Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat.
[7] İmam Gazâlî, el-Munkız mine’d-Dalâl.
[8] Thomas Aquinas, Summa Theologica.
[9] Kur’ân-ı Kerîm, Mülk, 67/3-4.