1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
210
Okunma
Bazen bir yokluğu öyle hissetirsin ki, sanki tüm zaman durur, dünya yalnızca senin yitirdiğin kişi etrafında dönermiş gibi olur. Hatıralar düşer üstüne, rüyalar arada bir sana dokunur; gözlerini kapatınca, her detay yeniden canlanır. Ama o, orada değildir. Ve bilirsin ki, onu geri getirecek hiçbir zaman ve mekan yoktur.
Özlemek bir boşluğu kabul etmektir; kaybolan parçaları toplamaktır, ama hiçbir zaman eski hâline getiremeyeceğini bilerek. Ve bu boşluk, her gün biraz daha büyür, sanki tüm renkleri alır götürür, geriye sadece gölgeler kalır.
Bazen o kadar çok özlersin ki, nefes almak bile onun geçtiği yerden geçen havayla anlam kazanır. Sesi, gülüşü, bakışı… Hepsi bir yankı olarak döner içinde, ama bir karşılığı yoktur. Zamanla anlarsın ki, özlemek varlığı değil yokluğu taşımaktır; her hatıra, hem acı hem teselli olur.
Her gün yeniden başlarken, içinde bir umutla uyanırsın; ama gece gelir ve içindeki mezar seni tekrar çağırır. Kanallanıp yeniden uçabileceğini zannedersin, ama en küçük rüzgârda savrulursun. Ve bir kez daha fark edersin ki, özlemek; hem zincir hem de kanattır.
Ve yine içinden geçer, sessiz bir itiraf:
“Keşke hiç tanışmasaydık,ama senin yokluğuna muhtaç kalsaydım.”
5.0
100% (3)