0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
136
Okunma
Kadın-erkek ilişkilerini, tarihsel bir gelişim kapsamında ele almak
gerekir.Antropolojinin kurucusu Lewis Henry Morgan "Eski Toplum" adlı yapıtında tarihi Yabanıllık, Barbarlık ve Uygarlık olmak üzere
üç döneme ayırır. Yabanıllık, tarih öncesine ilişkin bir milyon yıllık bir evreyi kapsar. Barbarlık yazının bulunuşuna kadar devam eder ve uygarlık ise yazının bulunuşundan günümüze kadar devamedegelen bir dönemdir. Ben bu bir milyon yıllık süreci göz önünde bulundurarak yazıma devam edeceğim.
Yazar,şair,senarist,akademisyen ;ne olursa olsun bu donanımdaki kişilerin de ilişkilerde başarısız olduğu bir
toplumdayız. Ee siz yaklaşık bir milyonluk bir sürecin üzerini kısa tarihli bir "modernite " ile silindir gibi geçerseniz olacağı budur..Tarımsal buluşlar, özel mülkiyetin gelişimi,miras,tek eşli evlilik sözleşmeleri,teknolojik, gelişim ile üretim süreçlerinde kadının dışlanması,tek tanrılı dinlerin icat edilişi,eril zihniyet üzerinden yükselen ulus-devlet yapısı gibi gelişimler bu silindir gibi geçen modernitenin mekanizmalarıdır. Eski yazılarımda da dediğim gibi bu, eski çağlarda toplumsal cinsiyet rollerinin olmadığını göstermez ama bu kadar éşitsiz bir biçimde derinleşmemiştir.
Örneğin ilk toplumlardan itibaren ev içi
sorumlulukların kadına ev dışı
sorumlulukların ise erkeğe verildiğini
görmekteyiz. Agacinski, der ki;
"Dolayısıyla her zaman bir cinsiyetler
siyaseti vardır, yani herkes için bilinçli
ya da bilinçsiz bir siyaset yürütme
zorunluluğu vardır, çünkü cinsiyetlerin
gerçeği diye
bir şey yoktur, cinsiyet ayrımının mutlak
bilgisi diye bir şey yoktur ve dolayısıyla da
ona keskin bir konum verebilmek için
doğru ve açık bir yol yoktur, olsa da bir
oyun ve
amaçlar vardır, hiç kimsenin kendisini
soyutlayamayacağı ve iktidar
bağlantılarına
götüren, ayarlanması zor bir ilişki vardır.
Ne belli bir açıdan bakmak ne de hakemlik
mümkündür. Dolayısıyla erkek-kadın
herkes, her strateji gibi ötekini hesaplarını,
isteklerini ve çıkarlarını göz önünde
bulunduran stratejilere bağlamıştır
kendisini."
Chodorow, an- Reproduction of Mothering
adlı kitabında bir kopuş süreciden
bahseder ve bu kopuşun erkek ve kız
çocuklarında farklı şekillerde
gerçekleştiğini ifade eder.
Bu süreç, erkek çocuğun erkek dünyasına
girişinin ilk somut göstergesidir. İşte sözde
bu modenite mekanizmları erkeği anneden
ve dolayısıyla erkeği kadından ayıran bu
biyolojik kopuşu daha sağlamlaştırmak ve
erkeği kadından mental ve sistemsel
olarak ayırmak için bazı yöntemlere
başvurur. Örneğin Müslüman ve Yahudi
toplumundaki "Sünnet " buna
örnektir. Sünnet’ in erkeği ödüllerindiren ve
onu yücelten bir geleneksel biçimde
yapılması bunu kanıtlar.
Hıristiyanlık dinine baktığımızda da erkek
egemen bir durum ile karşılaşılmaktadır.
Aslında Ademin ilk günahı işleme nedeni
olarak Havva’nın suçlu gösterilmesi ve
: hatta Havvanın şeytan ile özdeşleştirilmesi
tüm mitlerde anlatılmaktadır. Böylece
Hıristiyanlık dininde kadın erkeği baştan
çıkaran bir varlık olarak gösterilerek adeta
şeytan ile özdeşleştirilmiştir.
Anneden kopuşu sağlamlaştıran diğer
yöntem:Askerliktir. Tarihsel boyunca
heryerde askerlik ve kahramanlık ve
dolayısıyla güç ve üstünlük erkeğe
atfedilmiştir. Erkek kendisine yönelen bu"
militarist mantaliteyi" kabul etmek
zorunda kalmış ve ona sahiplenmiştir.
Biraz daha kadın - ekonomi -politika
ekseninde duralım.
Kapitalizm ile birlikte kadının ucuz işgücü olarak toplumsal üretime katılımı, evsel köleliğin altını oyarak, aileyi zayıflatır. Ailenin zayıflaması, emek-sermaye çelişkilerinin törpülenme olanaklarını daraltır ve burjuvazinin ideolojik hegemonyasını zayıflatır. Ailenin güçlendirilmesi yönündeki çabalar, kapitalistler için, ucuz işgücü kaynaklarını daraltır.Yani sistem kendisine itaat eden,dolayısyla denetim altında tutmaya çalıştıgı aileleri oluşturmaya çalışırken sorun yaşamaya başlar. Bu sorunun kimin lehine dönüşeğini zaman gösterir. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında, sermaye ile ataerkinin kaynaşması tamamlanır. Ataerki, bir iktisadi birim olarak modern bireysel ailenin hakim hale gelmesiyle birlikte, kapitalizmin bir iç yasallığı halini alır.
Sınıfların ortadan kaldırıldığı toplum yapısı, özel mülkiyet tasfiyesi,insanın yeniden üretimin daha etkin ve eşit düzeyde dahil olması, doğayla üretici tarzda ilişki kurması,herkesin geçim araçlarından ihtiyacına göre alabileceği ürün bolluğuna erişilmesi,şüphesiz sadece erkek egemen mantığı değil eşitsizlik unsuru içeren çoğu şeyi bertaraf eder. Özetle,Kadın --erkek ilişkeri salt iki birey anlamında değil,dini,tarihsel, ekonomik,kültürel ve politik düzeyde analiz edilmelidir.