1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
327
Okunma

ESKİ RADYOLAR ( Tozlu raflardan)
Çok eskilere gittim bu gece.Uzun yıllar öncesi, çocukluğuma...
Şu an radyomu açtım, gaz lambamızı yaktım ve radyoda çalan ’’ hora da gelin ne diyon’’ adlı eski bir köy türküsünü dinliyorum.Gözlerim buğulandı, burnumun direği sızladı ve yıllar öncesine gittim. Anacığımı, babamı ve bacılarımı hatırladım.
1979 senesiydi.Yedi sekiz yaşlarında ya vardım, ya yoktum. K.Maraş’ ın kenar bir mahallesinde toprak, iki gözlü bir evde oturuyorduk.Biz üç kız kardeş, bir ağabey ve bir de erkek kardeşten oluşan beş kardeş idik.Kızların en küçüğüydüm ben.Henüz evimizde elektrik yoktu.Gaz lambasıyla aydınlatıyorduk evimizi. Elektrik yoktu ki evimizde televizyon olsundu.Ama kırmızı şeritli eski bir radyomuz vardı.En çok da akşamları dinlerdik.İş güç bitince.Her sabah anam beni kaldırdığı saatlerde, oturduğumuz odanın küçücük penceresinden içeri süzülen güneş ışığı hüzmesinde uçuşan incecik tozlar oluşurdu.Saman süpürge kullanıldığı için tozlar havaya uçuşurdu ister istemez.
Her sabah radyomuzdan gelen KARAM YAĞLARI’nın reklam müziği ile uyanırdım.
’’Karam, karam ,karam
Karam yağların iyisidir.
Karam,karam ,karam,
Karam yağların güzelidir’’ diye...
İlkokula gidiyordum o zaman.Öğleci olmalıyım ki saat 10’da radyodaki arkası yarın’ı dinlerdik bacımlarla (abla) büyük bir heyecan içinde.
Okuldan döndükten sonra, akşam saat tam
18:00’da ‘Çocuk Bahçesi’ başlardı.Parkta oynayan çocuk cıvıldaşmalarıyla açılırdı program ve ben: Park nasıl bir yer acaba diye kendi hayal dünyamda tahayyül etmeye çalışırdım.
Sora Akşam Sefası adlı müzik programı başlardı.Sırayla şarkılardan fal tutma faslımız başlardı artık. Allah’ım ne güzel günlerdi. Oyun havası çıktığında kalkıp oynar,acıklı bir şarkı çalarsa duygulanırdık.Bacılarım bir taraftan kaneviçe işlerler, ben de gaz lambasının ışığında elimde Kemalettin Tuğcu’nun romanından birini okuyor olurdum.Radyo tek eğlencemizdi bizim. Babam da hep haber dinlerdi radyodan ve bizim de dinlememiz gerektiğini söylerdi.
Bacımla ben Perşembe gecelerini iple çekerdik. Zira her Perşembe gecesi saat tam 9’ da Radyo Tiyatrosu başlardı ve bir saate yakın sürerdi.Radyo Tiyatrosu, Arkası Yarın gibi değildi.Tıpkı bir sinema gibi bir saat sürer ve nihayetlenirdi.Başından sonuna kadar soluk almadan dinlerdik adeta.Oynayan karakterlere hayalimizde resimler çizer ve seyrediyormuş gibi dinlerdik.Çok duygulu ve ibret verici hikayeler oynardı.Öyle ki; kendimizden geçip tiyatronun duygusuna kendimizi kaptırıp gözyaşları içinde dinlediğimiz olurdu.
Ahh ne güzeldi o günler.Hayat şartları zordu ama duygusal doyumlar ve manevi hazlar alırdık o zamanlar.Anam, babam,bacılarım ve gardaşlarım aynı çatı altında yaşıyorduk.Bundan büyük mutluluk mu olurdu...?
Şimdi de canım eşimin bana hediye ettiği bu güzel radyoyu dinleyip eski anılarımı yâd etmeye çalışıyorum...
Babam derdi ki; en büyük zenginlik vücut zenginliği,ruh zenginliği ve gönül zenginliği...
En büyük mutluluk ise aile bireylerinin tamamının aynı çatı altında uc uca yattığı dönemlerdir derdi.
Ne kadar haklıymışsın ah benim canım babam.Şimdi ne sen kaldın ne de anacığım.
Kardeşler her birimiz bir yanda...Meğer en güzel yıllarımızmış o yıllar.
Kardeşimle ya da bacımla kavga ettiğimiz zaman anamın bir bedduası vardı.
’’ Allah biriniz Uruma, biriniz Kırıma gidesiniz inşallah’’ derdi.Bilirim yüreği değil, dili söylerdi bunu ama dil ucuyla söyledikleri bile gerçekleşirmiş meğer.Ruhun şad olsun hatın anam.Kardeşlerimle birimiz Urum’da birimiz Kırım’da gibiyim ben.ve seni ve babamı çok özledim...
Nurgül KAYNAR YÜCE / K. MARAŞ
5.0
100% (1)