1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
196
Okunma
Bu gün günlerden pazar
Sessizliği yontup uzaklara götürmüş bir güç olduğuna inanasım geliyor.
Ve kalbimin üşengeç yanlarını bir kendime dedim; bir yine yine dönüp kendime deyi verdim.
Çünkü,etrafımda. Kireç burunlu ışıkların varlığından haberi olan o kimsenin;bu sefer yanımda olamayışından daha çok kaynaklanıyor ve bu karamsarlıklar içe çökük hayaller içinde gezinmem sebep oluyor..
Diğer günlük, yaşamsal aniden gelişen ve tamamlanması imkansız sorunları diğer güne erteledikçe bu günün yükü altında ben eziliyorum...
Herkesin güne telaşı ayrı başlar. Benimki ise türünün son örneği: Sabah yatak da; uyanır uyanmaz balkon sandalyesine bedenini yığmış sırtında ki kemikler avuç içine toplamış gibi; hafif bir ağrıyı his ediyorum. Malum, sonbahara şuradan şuraya kaç gün kaldık ki. içimi ürperten soğuk, yağmurlar daha da bir ağrı getirecek bedenime.
Var olan sıkıntının alıcısı kilimci,kürekçi deyip, Bir saniye başımı okuduğu kitaptan kaldırıp beni sevecek insanın yüzüne bir mutluluk pozu verme isteği oluşmadı değil.
Fakat onun bütün hayali yan cebimde; ve kan bozuk hislerin arasına gizlenmiş keyfini bozmamak lazım.
Zaten kalbimin sevgiye en ufak ışığını görenin daha önceden harcanacak bir hayat varmış ve herkesinin ağırlığı kadar hüznüne bu saaten sonra benim cılız dokunuşlu müdahalem hiç hoş değil idi.
Ve döndüm tekrar düşünce kıbleme ellerim usul usul okuduğum kitabın sayfalarını çeviriyordu.Ulan be hayat ben neyim ki! aşka sevgiye yüz süreyim.
İşte her şey doğasal kurgulandığı gibi. Takunya tıkırtısını unutmuş sokak bile doğrulmuş köşe başlarına ve yeni yeniden gelecek ayak seslerine bakıyor. Umudun bir ayağı bu dünyada; bir ayağı öteki dünyada olsa bile adı üstünde unuttulan ile tekrar ona umutlaşmakdır…
Bir türkü nakaratı hayat ,toprağı köyümün yağmurları ile ıslanıyor.
De ki sen kalben neredesin
Evet ,
Kalbime hep iyi gelen şehir
Burası İstanbul, iki gözümün nuru kafasına miğferini takmış evler. Bulutların ıslak hafif edepsizlik gerektiren bir tavırla itişmelerine gözlerim takıldı.
Ve göğsünün ortasında cayır cayır yanan ateşi taşıyan; mum kadar erinmeye yani olacaklara razıyım da...
Bir Allah’ın kulu çıkıp demez ki..! Sen onu Dünya gözü ile görme lüksü olmadan (sevmişsin)
Zamanın büyük bölümünü onu hayatına yerleştirip ve düşmüşsün.
Eee sonrası? Kimin kimde aklı kalır ki. Sevme inancının kayıp etmiş birine; Ha..! gayret aşarsın. Bütün bu dert dağını demek yerin, günahı kıl köprülerine doğru çek ve kurtul
aynı zamanda her dokunuşa her gülüşe başlasın mahkumiyet şefkat yerim dar artık yani demekti…
İnsan diğer canlılara göre kemikleşmiş bir varlık ve o kemik dağını bir et parçası olan beynine kalbe alıp nereden nereye götürür. Çukur, uçuruma, zirvelere. Bazen de karanlıkların en karanlığına ve bir kalpten diğer kalbe girip çıkmak için bir çıkış yolu bulunur. Ama doğrusu oda olsa olsa bizim yazdığımız şiirlerin finalinde olur…
Evet bu günlerden yine pazar.. iç sesim mahalle fırınında çalışan küçük bir çocuk ve orada ustası çocuğa sesleniyor "Koş sıcak bir ekmek getir ablaya" Her şey sıcaklığı ile güzeldir..Tıpkı küçük çırak çocuk hisler ile Bir bakıma ateş yalamalı bizim bizle olan o yarım uçuk hislerimiz de...
Ha bu arada yaşanmış ve bitmiş bir aşk görüntüsü vermesin yazdıklarım
Tekne kazıntısı akranım kan bağım o hiç gelmemiş idi; Bu kalpten gitme izni olsun diye
Sadece beyne karpuz kabuğu yüzdürdüm .!!!
24-02025
ist
Zaralıcan.
5.0
100% (1)