0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
267
Okunma
Babaya Selam...
Uykum, yokuş aşağı usul usul yuvarlanırken saat sabahın 04.57’sini gösteriyordu. O yuvarlak saatin gerdanına dizilmiş rakamlar beşi vurmuştu bile. Beynim, dağ yamaçlarına külçe külçe dağılmış gibiydi. Dünden beri göğüs bölgemi şişiren bir olayın içinde debeleniyor, oradan oraya savruluyordum.
Zihnimi ellerine dolayan bir mesele vardı. Daha doğrusu, bu bir insan meselesiydi. Onu düşündükçe, yüreğim hayretle göğsüme dikleniyor, ardından arkasına yaslanıp derin bir nefes alıyordu. Elimi, ayağımı zangır zangır titreten bir öfkeydi bu.
Aslında bütün hemcinslerim, o öfke nöbetini neden geçirdiğimi bir bilseler, tek tek sıraya girip yanaklarıma sulu sulu öpücükler kondururlardı. Çünkü ben o adamın haddini, onun hemcinslerinin önünde bildirmiştim. Alnının ortasına “şak!” diye gereken dersi vermiş, rengini değiştirmiştim. Eşsiz bir kahramandım adeta!
Etrafımda kaba bir kalabalık, göğe salınan bayraklar, renk renk balonlar vardı. Rüzgârın kucaklarına bırakılmışçasına göğe yükseliyorlardı. Uzaktan gelen müzik sesiyle beraber, karşılanacak hedefe doğru yaklaştığımı hissediyordum.
Kurgusu bol iç sesim kulağıma eğilip kibarca şöyle fısıldadı:
"İyi yaptın. Aynı ortamda bir daha kadınlıkla ilgili aşağılayıcı sözler duyarsan, yine aynı tepkiyi vermelisin."
Halk arasında sıkça kullanılan bir deyimle ifade etmek gerekirse, ben o adamı “köpeğin götüne sokup çıkarmıştım”. Bu cesur adımı, onun kendi arkadaş grubunun önünde atmış olmam, bana “cesaret unvanı”nı yakama iliştirmişti.
Evet, ben bir kadındım. Tüm kadınların sesi olmuştum. O adama verdiğim tepki, sözlerimin gür ve net oluşu, hislerime milyon kere “oh” çektirmişti. Kadınlara yönelik aşağılamalara, küçümsemelere karşı verdiğim bu tepki, benim için bir savunma değil, bir var oluş biçimiydi.
Bazı erkekleri, evlerimizin buzdolabına yapıştırdığımız renkli magnetlere benzetirim. Her biri geldiği yeri, amacı taşır. Kimi hediyedir, kimi anıdır. Ama ben asıl, o magneti bana kim neden getirmiş, ona bakarım. Niyet meselesi bu. Müslüman bir inançta nasıl niyet esastır ya, burada da niyet önemlidir.
Bazı erkekler, ilişkilerinde bir balıkçı gibi davranır. Balığı değil de, oltayı överler. Konu biz kadınlardır ama ne yazık ki adamlar, hangi konumda olurlarsa olsunlar, cümleleri dudaklarının emrine verirler. Kadınlara karşı ne yürekleri vardır, ne de gerçek bir korkuları. Bu magnet gibi adamlar, bir gün gelip, empatisi bol bir toplumun içinde büyüdüklerini unutup, kendi yoksul çocukluklarını bahane ederler.
Yoksulluk, öyle fukaralık gibi değildir. Kek hamuru gibi yayılır; vıcık vıcık olur. Ama nedense, feraha nasıl çıktıkları sadece onlara meçhul kalır.
Genel algıda biz kadınlar sürekli konuşur, karşı tarafı yorarız denir. Ne münasebet! Hayır! Aksine, biz kadınlar sessizliğe daha yakınız. Yorgunluklarımızı motive edecek bir ses ararız. Kalın bir erkek sesi bazen iyi gelir ama o da operada aramayın, dip dibe oturduğumuz adamdan gelsin isteriz.
Ama işte, bu adamlar gibi adamlar yanlış seçimdir. Biri çay ısmarlasa bile, cebindeki o eski, yıpranmış fakirlik hâlâ duruyordur.
Bu adamların beyinlerinde tek bir dava vardır: Para. Dışa salınma, müebbet gibi ağır bir cezaya benzemez onlar için. Asıl dertleri, o eski yoksulluğun tekrar gelip onları rezil etmesidir. Ve ne yazık ki parayı, tenin karşılığı olarak gören bu adamlar, para ile ilişkilerini son derece tehlikeli hale getirir.
Ben bir yazarım. Kadın-erkek ilişkilerini gözlemleyen, analiz eden biriyim. Ne tıbbi ne psikolojik bilgilerle değil, hayatın içinden gerçekliklerle konuşurum. Ve görüyorum ki, bir kadını elde ettiğini sanan erkek, aslında sadece bir boşluğu doldurmuştur. Onların sözleri, zekâsı ne olursa olsun, kadınları anlamaktan çok uzaktır.
Kadınlar, bazen fazla rahat, fazla pişkin davranabiliyor. Bunun sayısı arttıkça ben geriliyorum. Düğün zarflarını sağa sola savuran erkekler hakkında biri çıkıp artık bir şeyler demeli!
Ve siz kadınlar!
Ey hatunlar!
Sizin konumunuz net: Anne, bacı, kız, eşsizsiniz. Namus kavramının dışında, bedensel fayda üzerinden tanımlanmak size yapılacak en büyük hakarettir. Eğer bu yoldan gidilirse, ben de o yoldan dönüp yüzünüze tükürürüm!
Yanımdaki o kötü karakterli adam, sanki bir kurt gibi gelip tabureye ilişti. Bana yaklaşınca heyecana kapıldı, başını eğip birkaç saniye boş boş yere baktı. Ardından başladı:
— "Sen öyle evde kal kız kurusu gibi kal. Bu hafta sonu oğlumun lüks arabasıyla İzmir’e gidip bir hatunu otele attım. Yedik, içtik, yattık..."
Dudaklarının kenarında biriken köpüğü yalarken gözlerini bana dikti:
— "Ya işte sen de iyi bir kadınsın. Bir de bizi elin kadınlarına kaptırmasan ne güzel olur."
Kalbim daha da katılaştı. Ona cevap vermedim. Sadece hafif bir tebessümle baktım:
“Sen kimsin lan, benimle aşk yaşayacak?”
İşte o bakış, asıl cevabımdı.
Onunla arkadaşlığımız vardı, biraz da sabrım. Konuyu değiştirip başka yere çekmeye çalıştım ama o toprağı eşeleyen bir horoz gibi hâlâ aynı şeyleri eşeliyordu.
Başımın üstünde gökyüzü bir çember gibi dönüyor, sesler uğultuya karışıyordu. “Beyne kan sıçramak” bu olsa gerek!
Elimdeki su şişesini, farkında olmadan başımdan aşağı dökmüşüm neredeyse.
Onun cümleleri hâlâ beynimde yankılanıyor:
“Elin kadınları, bir erkeği memnun etmeyi çok iyi biliyor. Duygularının yerine saman balyaları koymamışlar.”
Midemin içine keskin bir duman kokusu kaçtı sanki. Öfkemi, onun o iğrenç suratına kusmamak için kendimi zor tuttum. Kadını aşağılayan sözlerini duymak bile işkenceydi.
Bir kadının, bir kadının kurdu değil;" yurdu "olması gerektiğini hep söyledim. Kadın ailedir, kadın annedir. Ama pembe yalanlara kanıp kendini adamların koynuna atanlar da az değil. “Arkadaşım Ayşe’de kalıyorum” bahanesiyle başka adamların yataklarına atlayan kadınları çok gördüm.
Evet, ilişkilerde cinsellik ve istekler ön plana çıkıyor. Ama bir kadın, kendine saygı duydurursa, hiçbir adam diğer kadınları kolay lokma sanmaz. Bunun çözüm noktası kadının kendisindedir.
Ne zaman bu hale geldik?
Yedi yetmiş yaşında adamların eline teknoloji geçince, bütün algılar kararıyor.
Telefon tamircilerine gidin, hangi yaş grubu virüs bulaşmış telefonları getiriyor bir bak
ın... Kadınların telefonlarına virüs bulaştıran erkekler, o tamircilerin geçim kaynağı olmuş durumda.
Ben edepsizliğe yürümek istemem. Ben, olduğum gibi berrak kalmak isterim. Kadın-erkek ilişkilerinde “benim demişse, senindir” fikrine inanırım. Sahiplenme mesafesi önemlidir.
Bir arkadaşım, bu konuyu açtığımda bana şöyle dedi:
“Ben eşim yaparsam, öncesi sonrası beni bağlamaz.”
Bu, bence “tenin diğer teni çekip altına alması” fikrinin cümleye dökülmüş hâlidir. Hoplayıp zıplayan bir fare gibi kendini savunma çabası içindeydi.
Hayır!
Duygunun adına yapılan bu kadar yanlışın, göz önünde yaşanmasına gerek yok.
Bir türküde geçiyordu sanırım:
"Yarin gül yanağı dışında her şey bize helaldir..."
Kadın-erkek ilişkilerinde asıl mesele medeni olmak.
Ve o adama gelince...
Ben, onun üzerine küçük bir şişedeki suyu değil, kova kova nehirleri boca etmek isterdim!
Kötülük varsa, selamı babaya söyleyin.
23.08.2025
İstanbul