1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
130
Okunma
Can Dede’nin Merhamet Bahçesi
Küçük Zeynep, yanakları al al olmuş bir şekilde, bahçedeki salıncağında oturan Can Dede’sinin yanına koştu. Dün annesinin en sevdiği çiçeğin saksısını yanlışlıkla kırmış, çok üzülmüştü. Bütün gece "Acaba Allah bana çok kızar mı? Hiç affetmez mi?" diye düşünmekten uyuyamamıştı.
"Can Dede," diye fısıldadı Zeynep. "Bir hata yaptığımızda, Allah bize sonsuza kadar kızar mı?"
Can Dede, torununun küçük ellerini avuçlarının arasına aldı ve gülümsedi. O gülüş, bahçedeki çiçekler gibi sıcacık ve huzur vericiydi.
"Gel bakalım benim küçük kuzum," dedi. "Sana rahmet bahçesinin hikayesini anlatayım."
"Bir zamanlar, gözün görebildiği her yerde, Allah’ın sevgiyle büyüttüğü kocaman bir bahçe varmış. Bu bahçenin adı Rahmet Bahçesi’ymiş. Bahçenin sahibi olan o ulu bahçıvan (yani Allah), bahçesindeki her çiçeği, her ağacı ve her canı çok severmiş. Onları beslemek için her zaman, her yeri kuşatan, gözle görülmeyen ama herkesin hissettiği yumuşacık bir yağmur yağdırırmış. Bu yağmurun adı Merhamet Yağmuru’ymuş."
Zeynep merakla dinlemeye devam etti.
"Bahçedeki çiçekler, bazen yaramazlık yaparlarmış. Kimisi diğerine suyunu dökmez, kimisi güneşi saklarmış. Hatta bazıları o kadar huysuz olurmuş ki, dikenleri çıkar, yanındaki güzel çiçekleri bile yaralarmış. Diğer çiçekler, ’Bu kötü çiçekleri bahçıvan neden affetmiyor?’ diye düşünürlermiş. Ama bahçıvan, yağmurunu durdurmazmış. O, her çiçeğin tekrar merhamet yağmurunu hissedip, iyileşeceğine inanırmış. Çünkü biliyormuş ki, en huysuz diken bile sevgiyle sulandığında yumuşacarmış."
"Fakat bazı dikenli bitkiler, yağmurun onlara ulaşmasını hiç istemezmiş. Kendi kendilerine, ’Biz böyle mutluyuz,’ derlermiş. O zaman bahçıvan, onların diğer güzel çiçeklere zarar vermemesi için, onları başka bir bölüme alırmış. Onları oraya hapsetmez, sadece diğerlerini korumak için ayırırmış. Ama onlara bile merhametini esirgemezmiş. Sadece o dikenler, kendi dikenlerinden dolayı o merhametin onlara ulaşmasına izin vermezmiş."
Can Dede, Zeynep’in saçlarını okşadı. "Gördün mü Zeynep’im? Allah’ın rahmeti ve sevgisi, bütün bahçeyi kuşatır. Sen de bazen yanlış yapabilir, bir hata edebilirsin. Ama Allah’ın merhameti, senin bu küçük hatandan çok daha büyüktür. Önemli olan, o hatayı fark edip kalbini tekrar iyiliğe açmaktır."
"Senin görevin, kendi küçük dünyanda o merhamet yağmuru gibi olmaktır. Çevrendeki insanlara, küçücük bir tebessümle, güzel bir sözle, hatta bir özürle merhametle yaklaştığında, kendi dünyanı da bir cennete dönüştürürsün. O zaman, cenneti sadece bir yer değil, kalbinde taşıdığın bir güzellik olarak hissedersin."
Zeynep, gözleri parlayarak ayağa kalktı. Yüreğindeki o ağırlık gitmişti. Artık biliyordu ki, mesele hata yapmak değil, kalbini merhamete ve sevgiye açık tutmaktı. Can Dede’sine sıkıca sarıldı ve annesinin yanına, hem özür dilemeye hem de ona sarılmaya koştu.
EĞİTİMCİ YAZAR
RAMAZAN ÇETİN
5.0
100% (2)