0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
187
Okunma
Hangi veda vardır ki insanın yüreğini yakıp kavurmasın.
Hangi veda vardır ki insanın bedenini alt üst edip paramparça savurmasın.
Hangi veda vardır ki insanın zihninden, göz bebeklerinden ve etinden bir an olsun vazgeçip etrafa savrulmasın.
Hangi veda vardır ki arkasında tozu toprağa katmamış, masada kadehleri devirmemiş, paket paket sigaraları yakmamış, ana avrat etrafa küfür yağdırmamış ve kabuslar içinde yatağından fırlamamış.
"Veda, yalnızca gitmek değildir; kalan her şeyin sessizce eksilmesidir."
İçinizde hangi vedanın yarasını taşımak zorunda kaldığınız bir ayrılığınız var?
Sizi böylesine yaralayan, sizi böylesine suçlayan ve kalbinizi mühürleyip mahkûm bırakan.
"En çok da içimizde kalan kelimeler yüzünden ölür vedalar."
Hangi vedanızın pençesinde tutsak edildi bekleyişleriniz?
Hangi suskun duygularınızın bileğine kelepçeler takıldı?
Hangi suça itilmiş itiraflarınız, vedanın ardında masumiyetini yitirdi.
Sicili bozuk dilimiz, hangi suçluyu övüp yardım ve yataklık etmekte beis görmedi.
Vedalar, etrafı tellerle çevrili dilimizden başlıyor. Dilimiz jilet gibi kesiyor kucağımızda büyüttüğümüz ayrılıkları.
"Dilin açtığı yara, bazen bir vedanın kendisinden bile daha derindir."
Dalgalar gibi duvarlarına çarpıp duruyor bakışlarımız.
Soğuk ve dipsiz akıntının dehlizinde üşüyor vedalarımız.
Her veda, kendi zamanının içinde kutsal bir birleşmeye tekabül ediyor. Ve her birleşme ayrılığa daha da yaklaştırıp, yeni vedalara gebe bırakıyor.
Her veda masumiyetini biraz daha yitiriyor.
"Zamanla her ayrılık, kendine bile yabancılaşır."
Her vedanın ardında boşlukta sallanan ellerimiz daha da çok suça meyilli bir şekle giriyor.
Parmak izleri yoktur bazı vedaların. Ondandır faili meçhul olarak kayda geçmesi ve zaman aşımından gözden düşmesi.
Sizin de sabaha doğru nükseden vedalarınız oldu mu hiç?
Gözlerinizin önünde cereyan eden, diş ağrısı gibi beyninize vuran,
Geçici hafıza kaybına yol açan, düşlerinizin omuriliğini felce uğratan.
"Gece, vedaların provasını yapar uykusuz ruhlara."
Veda eden ve veda edilen, birer yolcusudur artık bu çıkmaz sokakların.
Öksüz bir çocuk gibi, evsiz yurtsuz, perdesiz, çıplak biri gibi kınından çekildi mi duygularınız?
Bir vedaya kaç ayrılık cümlesi sığdırabilir ki insan.
Kaç satır yazabilir, kaç damla gözyaşı dökebilir?
Saat kaça ayarlanmış vedalarınız? Hangi uğursuz güne, hangi takvimin sayfalarındaki yaprakları dökülmüş, sararmış mevsimlerine.
"Takvimde bir gün yoktur ki birinin kalbinde yası tutulmasın."
Hangi yağan yağmurun lanetinde temizlenecek, ıslanmış dudaklardan dökülen ayrılık cümlelerine.
Yas tutulan veda havalarını, kim halaylarla karşılayabilir ki?
Artçı sarsıntılar gibi zamansız ve mekânsız, hazırlıksız bir anda yakalayabiliyor bizi.
Her vedadan korkumuz bundandır.
"Kimi vedalar, gideni değil, kalanı öldürür usulca."
Kendi acılarıyla, ayrılıklarıyla yüzleşmeye korkuyor, acılardan dağlar inşa ediyoruz ellerimizle.
Bedenlerimize küstürülmüş ruhlarımız göç ediyorlar başka baharlara.
Ayrılığı olmayan limanlara, sevgisini uğuldayacak rüzgarlara, yürekleri üşütmeyecek yağan karlara…
"En sessiz veda, en uzun yankıdır içimizde."