0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
227
Okunma
Ben de babama yaptım. Ama sen… bana çok daha fazlasını yapıyorsun.
Ambulansın sireni geceyi yırtarak acil servisin önünde sustuğunda nöbetteydim.
Sedye hızla içeri alındı. Soluğu kesik kesik, yüzü solgun, kimliği bile olmayan, sessiz bir adam… Göz kapakları aralanıyor, sanki hayata tutunmaya çalışıyordu.
Röntgen filmleri önümüze serildiğinde içim daraldı. Akciğerlerinde çok sayıda kist, MR’da yayılmış bir tümör… Doktor gözüyle baktığımda, gerçeği gizleyecek bir taraf kalmamıştı.
Fazla zamanı yoktu.
Nöbetim bittiğinde adımlarım beni yoğun bakıma götürdü. Nedenini bilmiyorum, belki de gözlerinde gördüğüm yalnızlıktandı. Yanına eğildiğimde elleri titreyerek elimi kavradı.
“Akşam… gelebilir misin?” dedi zorla, çatallanan sesiyle.
Başımı sessizce salladım.
Gece vardığımda oksijen maskesini çıkarmıştı. Yüzünde, her şeye rağmen, kabullenişten doğan tuhaf bir huzur vardı.
“Biliyorum, ne yaptığımı,” dedi. “Sadece otur, dinle…”
Başucuna iliştim. Odayı yalnızca cihazların ritmik sesleri dolduruyordu. Gözlerini tavana dikti, sonra uzak bir noktaya bakar gibi konuşmaya başladı:
“Ben de doktordum… Cerrahtım. İnsanlara umut verirdim. Kesip biçerdim ama çoğu zaman bir hayat kurtarmış olarak çıkardım ameliyattan. Ailem gurur duyardı. Özellikle annem…
Ama bir gece kalbine yenik düştü. Aniden… Ben hastanedeydim, yetişemedim. Babam o günden sonra yıkıldı. Çok geçmeden Alzheimer belirtileri başladı. Her gün biraz daha kendini unuttu.”
Derin bir nefes aldı, kelimeler boğazında düğümlendi.
“Eşim, onu bakım evine vermemiz gerektiğini söyledi. ‘Senin işin gücün var, bu yükü taşıyamazsın,’ dedi. Benim içim el vermedi. ‘Bir daireyi ona ayırırız,’ dedim. Ama eşim ısrar etti. En sonunda arabaya bindirdik.
Yolda babam kendine geldi. Baktı bana:
‘Nereye gidiyoruz oğlum?’ diye sordu.
Dilim tutuldu. Yanımda oturan eşim araya girdi:
‘Sana daha iyi bakılacak bir yere…’
Babam camdan dışarı baktı. Uzun süre sessiz kaldı. Sonra gözleri dolarak fısıldadı:
‘İyi olur… Siz de rahat edersiniz, ben de.’
İşte o anda, dünyam başıma yıkıldı. Vedalaşırken kolumu tuttu. Sesindeki kırılmayı hâlâ duyuyorum:
‘Oğlum,’ dedi, ‘Ben de babama yaptım. Ama sen… bana çok daha fazlasını yapıyorsun.’
İnan bana, bir evladın işitebileceği en ağır cümleydi bu. Omuzlarıma, taşınmaz bir yük bıraktı.”
Gözleri doldu, sustu. Nefesi sıklaştı, cihazlar öterek uyarı verdi. Bir süre sessizce yanında oturdum. Sonra kısık bir sesle devam etti:
“Hayat beni daha da sınadı. Yıllar geçti. Bir gün eşimle tatile çıktık. Arabada kahkahalar, planlar… Birkaç saat sonra ise kan, metal ve sessizlik. Kaza geçirdik. Eşim öldü. Ben ağır yaralı kurtuldum.
Aylar sonra öğrendim ki… çocuklarım kazayı planlamış. Servetim için. Kendi babalarını, annelerini öldürmek için…”
Gözleri bir noktaya kilitlendi, sanki hâlâ o anı yaşıyordu.
“Önce inanmadım. İnanamazdım. Onlar benim evlatlarımdı. Onları ben büyütmedim mi? Gece ateşlendiğinde sabaha kadar başında ben nöbet tutmadım mı? Ama gerçekti. Kayıtlarda, belgelerde, telefon konuşmalarında… Her şey ortadaydı.
O gün babamın sesi yeniden çınladı kulaklarımda.
Ben de her şeyi sattım. Malı mülkü bağışladım. Sessizce ortadan kayboldum. Kimsenin tanımadığı bir mahallede, boş bir evin duvarları arasında, tek başıma yaşamaya başladım.
Kimseye bir faydam olmadı, kimseyi de yanıma almadım. Sadece ölümü bekledim. Çünkü hayatta kalmak artık ceza gibiydi bana.”
Yatağında doğrulmaya çalıştı, başaramadı. Dudakları titredi, nefesi çatallandı.
“Artık kurtuluşum ölüm,” dedi. “Ama senden bir ricam var…”
Başımı eğdim. Sözünü bekliyordum.
“Beni kimsesizler mezarlığına gömün. Başucuma sadece bir tahta dikin. Ama üzerine hiçbir şey yazmayın.
Bu hayatta yalnızdım… Öbür tarafta da yalnız kalmak istiyorum.”
Bugün onu kendi isteğiyle, sessiz bir köşeye gömdük. Mezar taşına tek bir harf bile kazınmadı. Sadece toprağın üzerinde bir tahta.
Ben uzun süre orada kaldım. Rüzgâr kuru yaprakları sürüklüyordu. Kuşlar bile uçmuyor gibiydi. Gökyüzü ağırdı, toprağın kokusu burnuma doldu. Sessizliğin içindeki yalnızlığı, kendi kalbimde hissettim.
Çıkarken son bir kez arkamı döndüm.
O isimsiz mezar, sessizce bana bakıyordu. Ve nedense, sanki bana gülümsüyordu
Kamil Erbil
5.0
100% (1)