3
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
597
Okunma

“ANILAR İZLER TUTKULAR - 1970 YILI - İNCİ ARAL”A CEVABEN
Yıllardır kitap okurum.
Özellikle öğretmen okulu yıllarımda çok fazla hikâye, roman ve diğer türlerde pek çok kitap okudum.
Henüz ilkokuldayken liseye giden ağabeyimin okuduğu o kalın kalın, o sayfalar dolusu hacimli kitaplarını ve özellikle de romanlarını okuyordum. Başta Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’ini, Ragıp Çalapala’nın ‘Köye giden Gelin’ini, Aziz Nesin’in ‘Zübük’ünü, sonraki yıllarda ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ını zevkle okuduğumu hiç unutamam.
Tabii, daha o yıllardayken İnce Memed’in, sonunda eşkıya olarak dağa çıkışını hep sorgulamıştım. Haksızlığa karşı çıkmanın tek yolu isyan mı etmek, devlete karşı da dağa çıkıp eşkıyalık yapmak mıdır diye…
Daha pek çok yazarımızın eserlerini okudum elbette.
Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin, Peyami Safa, Ziya Gökalp, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihal Atsız ve daha nicelerinin eserleri.
Çok uzun zaman en fazla on beş günde bir kitap, en azından kesinlikle ayda bir kitap ve sağlığım ve keyfim yerindeyse, zamanım da varsa haftada bir kitap okuyup bitiriyordum. Şimdilerde gözlerim çabuk yoruluyor. Onun için çok fazla okuduğumu söyleyemem. Ama her gün az da olsa okumaya çalışıyorum.
Kütüphane olmasa da epeyce kitabımın olduğu kitaplık raflarımdan okumadığım kitaplardan birini seçip okumaya çalışıyorum. Sayfa sayısı benim için hiç mi hiç önemli değil. Beğenirsem, kitap ilgimi çeker veya beni sararsa kısa zamanda bitiririm. Çok ilgimi çekmezse yine de yarıda bırakmam.
En son okuduğum eser İnci ARAL’ın ‘Anılar, İzler, Tutkular’ adlı eseriydi.
Bu defa farklı bir yol izledim, kitabı okurken. Kitaptaki başlıklardan birini seçip o gün mutlaka bitiriyordum. Zaten ortalama her bir başlık altında üç dört sayfa civarında deneme tarzı yazılmış bir eser. Sonra da okuduğum başlığı ‘içindekiler’ kısmından işaretliyordum.
…
“1970 YILI”
Beni ye’se düşüren birkaç cümle adeta beynimi yaktı. Yazılanlar haksızlıktı. Bilgiler tamamiyle doğru değildi, hatta daha net söylemek gerekirse yanlıştı. Zira 1972 – 1976 yıllarında ben de İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümünde okuyordum.
Kimlerin, nasıl kılıklarla, nasıl bıyık ve kapüşonlu soluk yeşil montlarla, kalpaklı Atatürk resim veya rozetleriyle “sosyal adalet, yaşasın halkların demokratik mücadelesi, yaşasın sosyalizm, yaşasın işçi sınıfı, yaşasın proletarya!.. Bu düzen değişecek!.. Eşitlik, adalet gelecek!..” diye sokakları velveleye verdiği yılları bizler de çok iyi biliriz.
Atatürk rozetiyle gezip, Atatürk’ün kurduğu düzeni, yani ‘Cumhuriyet’ yönetim şeklini, demokrasiyi değiştirip ‘Sosyalizm’i, yani ‘Komünizm’i getirmek istediklerini, genel olarak kendine solcuyum diyen hepsi bilir. Ancak halkın tepkisinden çekindikleri için kolay kolay “Komünizm” diyememişlerdir.
Proleter ayaklanmayı, yani kendilerince halk ayaklanmasını başlatmak ve “DÜZENİ DEĞİŞTİRMEK” için işçi haklarını savunduğunu söyleyen öğrenciler ve öğretmenler…
Bir yanda da Cumhuriyeti savunan, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan milliyetçi ve ülkücüler. Genel adıyla ‘sağ’ kesim.
O yıllarda “Cumhuriyet” gazetesi ‘sol’un, !Tercüman’ gazetesi genel anlamda ‘sağ’ın sesiydi.
İşte üzerinde duracağımız asıl meselenin düğüm noktası tam da burası.
O günün Cumhuriyet’inin yanlı haberleri…
Yahut sadece kendinden olanlarla ilgili haberler yazıp, karşı taraftın haberlerini görmezden, duymazdan gelmeleri…
Bugün de öyle değil mi?..
“Maalesef” diyebiliyorum sadece.
Sayın Aral’ın “1970 YILI” başlığında yazdığı cümle yerine oturmamış. Büyük bir ihtimalle okuduğu ‘Cumhuriyet’ gazetesi yaşanan olayları, siyasi cinayetleri, genel olarak toplumsal haberleri olduğu gibi ve dosdoğru yazmıyordu veya görmezden geliyordu.
Şimdi o masum gibi görünen cümleleri aynen alıntılıyorum.
…
“Sürekli olarak Cumhuriyet, ilgi çekici bir yazı dizisi olduğunda da onu bırakıp Milliyet gazetelerini okurduk. Cumhuriyet’in, görsel kalitesi yüksek, içeriği zengin sanat sayfalarını ve Rauf Mutluay’ın duygu dolu edebiyat yazılarını severdim.”
* (ANILAR İZLER TUTKULAR – İnci ARAL– 1970 YILI - Sayfa 123 -2018 yılı basım)
.
Aynı kitabın aynı başlığının arka sayfasında (sayfa 124 1. Paragrafın ilk cümlesi, aynen aşağıdaki gibidir:
“Bahar aylarında, ülkücü komandoların üniversitelere silahlı saldırı yaparak olaylar çıkarmaları, cinayet işlemeye başlamaları gelecek günler adına kaygılar yaratmaktaydı bizde…”
…
Okuduğum kitaplar üzerine not yazmak, genellikle uyguladığım bir okuma şekli değildir. Ancak, dikkate değer yerlerin altlarını çizerim. Cümlenin veya paragrafın en yakın ve en uygun yerine soru işareti, bazen ünlem veya yıldız işareti koyma alışkanlığım var. Bu işaretlerin ihtiva ettiği anlamları açıklamaya gerek görmüyorum.
İlk defa, bir kitaba açıklayıcı not düşme ihtiyacı ve gereği duydum. Çünkü ileride benim torunlarımdan, akrabalarımdan, yakınlarımdan birileri bu kitabı okuduğunda öğreneceği şey, ilk önce “ÜLKÜCÜ KOMANDOLARIN OLAYLAR ÇIKARTARAK CİNAYET İŞLEMEYE BAŞLAMALARI” toplumsal olayların başlamasına sebep olduğu şeklinde olacaktır.
Tamamiyle yanlış ve geçersiz, asılsız bir ithamdır, suçlamadır.
Beş binden fazla ülkücü, milliyetçi gencimizin genel adıyla solcular (komünistler) tarafından katledildiğini hatırlatırım.
(AMACIM, KESİNLİKLE DÜNKÜ YARALARI KAŞIYIP KANATMAK DEĞİL. SADECE HATIRLATMAKTIR.)
Beş bin (5.000) de sadece sayı değil, Türkiye’nin, Türk milletini geleceğini şekillendirecek genç, dinamik, cesur, idealist insanımız, gencimizdi.
.
İlk şehit edilen ülkücü gencimiz İlahiyat Fakültesi öğrencisi 22 yaşındaki RUHİ KILIÇKIRAN’dı.
2015 yılında Ege Üniversitesi kantininde şehit edilen üniversite öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’dur. PKK/KCK üyesi, bölücü terörist yandaşları tarafından bıçaklanarak şehit edildi.
Hangi gazetelere ve medya gruplarına haber konusu oldu acaba?
…
Şimdi örnekler vererek, yukarıda bahsettiğim cümlenin neden yanlış olduğunu açıklayalım.
Ruhi Kılıçkıran (04. 01. l968), Mustafa Bilgi (1969), Mustafa Kahraman (1969), Süleyman Özmen (1970), Dursun Önkuzu (1970), Yusuf İmamoğlu (1970), Ümit Beyazçavdar (1971), Nihat Tosuner (1972) ve yıllarla birlikte uzayıp giden şehitler listesi…
.
Yıllardır unutulmayan iki olayın acısı hala yürekleri dağlamakta…
1976 yılında henüz yeni mezun olmuş, diploma almaya hak kazanmış Halil Yavuz’u gözlerimizin önünde şehit ettiler. Hem de Çapa Tıp Fakültesi Hastahanesi’nin giriş kapısına birkaç adımlık mesafede silahla vurularak şehit edildi. Boğazına saplanan kurşun, nefes almasını engellemişti. Caddenin karşısından sıkılan kurşun yağmurundan dolayı yanına gidememiştik. Hastahaneye götürecek fırsatı ve zamanı bulamamıştık. Götürdüğümüzde ise iş işten geçmişti.
Tayin (atama) edilmeyi bekleyen gencecik bir öğretmeni kaybetmiştik.
Nasıl unutabilirim bu olayı?
.
Öyle bir acımız daha var ki!..
Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi Dursun Önkuzu…
23 Kasım 1970 yılında, ciğerlerine pompayla hava basılarak vahşi bir şekilde şehit edildi. Yüreklere çıkmaz bir hançer gibi saplandı Önkuzu’nun şehadeti, ülkücü camianın.
Ülkücü Önkuzu adına birçok şiir ve türkü yazıldı. Yazar Emine Işınsu, "SANCI" adlı romanıyla Dursun Önkuzu’nun hayatını anlattı.
Sanatçı Mustafa Yıldızdoğan, şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun "ÖNKUZU" isimli şiirini besteleyerek şarkı yaptı.
12 Eylül Askeri Darbesi’ni anlatan Lütfü Şehsuvaroğlu’nun ‘Kafes’ adlı kitabından derlenen ‘Kafes’ filminde de Dursun Önkuzu’nun canlandırıldığı sahneler mevcuttur.
(Kısmen alıntıdır)
…
Sadece öğrenciler değil, nice ilim insanımız, nice siyasetçimiz ve hatta bakanımız dahi şehit edildi.
Aileleriyle birlikte katledilen şehitlerimiz oldu.
BUNLARLA İLGİLİ DE BİRKAÇ ÖRNEK VERECEĞİM:
- MHP Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu, gelini ve iki torunu (17.4.1978).
- Adana Ülkü-Bir Başkanı Tevfik Pampal (22.10.1978).
- MHP Kartal İlçe Başkanı, gazeteci, yazar Erdoğan Hançerlioğlu (12.9.1979).
- Toprak Dergisi sahibi, yazar, bir dönem milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu (19.11.1979).
- İzmir Türk Ocağı başkanlarından yazar ve şair Kemal Fedai Coşkuner (3.12.1979).
- Gazeteci, yazar, şair İsmail Gerçeksöz (4.4.1980)
- MHP Genel Başkan Yardımcısı, GÜMRÜK VE TEKEL BAKANI GÜN SAZAK (27.5.1980)
- MHP İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok, eşi Fahriye Altınok, kızı Nilgün Altınok (25.6.1980)
…
“BİR SAĞDAN, BİR SOLDAN” diyerek eşit davranmaya çalıştıklarını söyleyen zihniyeti de teessüfle hatırlıyoruz elbette.
.
12 Eylül kurbanlarından sadece biri olan Mustafa PEHLİVANLIOĞLU’nun 07. 10. 1980 yılında, uydurma suçlarla idam edilişini hatırlatarak son sözlerimi söylemek isterim.
…
04 OCAK 1968 İLK ŞEHİDİMİZ RUHİ KILIÇKIRAN’DAN - 15 ŞUBAT 2015 FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU’NA…
HER BİRİNİN ŞEHADETİNDE İÇİMİZ KAN AĞLADI.
AMA BİZ, TEK TARAFLI BİR TUTUMLA VE ÇIĞIRTKAN TAVIRLARLA, ŞEHİTLERİMİZİ VESİLE EDEREK DEVLETİMİZE MEYDAN OKUMADIK.
ÜSTELİK BİZ ÜLKÜCÜLER, HİÇBİR YABANCI LİDERİN PORTRESİNİ, HİÇBİR YABANCI ÜLKENİN BAYRAK VEYA SEMBOLÜNÜ ASLA TAŞIMADIK.
“NE AMERİKA, NE RUSYA, NE ÇİN; HER ŞEY TÜRKLÜK İÇİN” DİYEREK CAN VERDİK, ŞEHİT OLDUK.
…
5.000’DEN FAZLA ÜLKÜCÜ ÖĞRENCİ, İŞ İNSANI, SİYASETÇİ, YÖNETİCİ, GAZETECİ, YAZAR, ŞAİR, SANATÇI ŞEHİT EDİLDİ.
ALTINOK AİLESİ GİBİ AİLECE KATLEDİLENLER DE OLDU.
ŞEHİTLERİMİZİN RUHLARI ŞAD, MEKÂNLARI CENNET OLSUN.
.
Hikmet Çiftçi
29 Aralık 2023