0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
168
Okunma

Bazı sabahlar vardır… Perdeden süzülen ışık, odanın duvarına değil, yıllar öncesinin yaz öğlelerine vurur. Daha gözlerini tam açmadan, bahçedeki dut ağacının dalları eğilir hafızanın içine. Serçeler, tıpkı o zamanlardaki gibi, durmadan ötüşür; sanki senin uyanmanı bekleyen tek şey onlardır.
Mutfağın kapısında annen durur. Üzerinde çiçekli bir entari, elinde alüminyum bir çaydanlık… Henüz çay kaynamamıştır, ama onun bakışıyla birlikte bütün ev ısınmaya başlar. Sobanın üzerinde duran ekmek tavasında ince bir koku yayılır; o kokunun tarifi yoktur. Ne sadece ekmektir, ne de sadece geçmiş… O, senin çocukluğunun somutlaşmış hâlidir.
Kapı önünde, ayakkabıların bağsız ve çamurludur. Ayağına geçirir geçirmez, seni bekleyen sokaklara fırlarsın. Çocuk adımların toz kaldırır, o tozun içinde güneş ışığı dans eder. Karşı komşu Meryem teyze pencereden seslenir:
— Düşme yine, annen kızar!
Ama senin için düşmek bile bir oyundur; dizindeki yarayı annene göstermek için sabırsızlanırsın. Çünkü bilirsin ki o yaraya sürdüğü merhem, sadece acını değil, bütün korkularını alır.
Mahallenin köşesindeki bakkala uğrarsın. İçeride ağır bir yağ ve sabun kokusu vardır. Rafların en alt sırasında, renk renk sakızlar dizilidir. Cebindeki bozukluğu uzatırken, bakkal amca sana fazladan bir tane verir; “Sen iyisin” der. O an, iyilik bu kadar basit ve gerçek bir şeydir işte.
Öğleye doğru dere yoluna inersiniz. Taşların üzerinden sekerek yürür, suya düşen yaprakları izlersiniz. Arkadaşlarınla kahkahalar atarsın; her kahkaha, sanki gökyüzünün bir katmanını daha açar. Güneş batmaya yüz tutunca, ayakların çamur, üst başın toz içinde geri dönersin. Annen seni kapıda karşılar, yüzünde yarı gülümseme, yarı kızgınlık:
— Ne hâle gelmişsin yine!
Ama o kızgınlığın içinde saklanan sevgi, şimdi dönüp baksak bile gözlerimizi yaşartır.
Gece olunca avluda oturulur. Lamba ışığında çekirge sesleri duyulur. Dedenden eski hikâyeler dinlersin; hikâyelerin yarısını anlamazsın ama sesi sana güven verir. Gökyüzünde yıldızlar o kadar yakındır ki, uzansan dokunacak gibi hissedersin.
Sonra büyürsün… O dut ağacı kesilir, dere yatağı betonla kaplanır, bakkal amca dükkânı kapatır. Yeni evlerin kapıları birbirine kapanır, kimse pencereden seslenmez olur. Ama sen, her yağmur kokusunda, her soba tütüşünde, her eski fotoğrafın köşesinde oraya dönersin.
Çünkü insan, geçmişi sadece hatırlamaz; onu her seferinde yeniden yaşar. Ve ne kadar yol alırsa alsın, bir ömrün en sessiz yerinde, hâlâ toprak kokulu bir bahçede oturan çocuk hâlini saklar.