4
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
371
Okunma
(Bu olay 2012’de gerçekleşti, yazıyı 2020’de facede paylaşmıştım).
Birkaç dakikalığına günlük telaşeden uzaklaştırayım sizleri.
Ağır Cezada adam öldürmeye teşebbüsten yargılanıyordum. İşte bu davanın hakimi, ilk celse avukatım yok diye beni dinlemeden “tutuklanmasına” dedi. Oysa ifade alınmadan tutuklama olmaz. İkinci celse bir şeyler yazdırdım ama o ezberini okudu: “Adana Akıl Hastanesine 3 haftalığına sevkine...”
Tutuklu olduğum için aslında hoşuma da gitti. Hapishanedeki ortamdan daha iyidir, hem yemekleri de daha kalitelidir diye düşündüm. Doğruymuş: Yemekler hastane yemeği; hemen her gün bir çeşit kebap. Ayrıca ara öğün. Bol kepçe, istemediğin kadar da ekmek. Dışarıda bu menüyü her gün nerede bulacaksın. 3 haftada 4 kilo almışım, kaç sene geçti hala veremedim.
Size biraz akıl hastanesinden bahsedeyim: “V” şeklinde iki koridor. Hemşire odası, iki koridoru da görecek konumda. Ayrıca kamera var, yani bilgisayardan da takip ediyorlar. Her koridorda beş, toplamda on geniş oda. Odalarda sekizer tekli ranza var. Ayrıca herkesin ayrı iki gözlü dolabı da. Günde iki kere paspas. Haftada bir nevresimler değişiyor. Haftada iki kere banyo. İhtiyacın olursa banyoyu ayrıca da açıyorlar. Her banyo sonrası hem çamaşırlar hem eşofmanlar değiştiriliyor. Dilediğin zaman yat, kalk, koridorlarda gezele. Bahçe kapısını da uzun zaman açık tutuyorlar: Ağaçlar, banklar, spor aletleri. Bu yazdıklarımın alternatifi hapishane koğuşu.
Bakmasını bilene eğlenceli bir yer. Herkes yalnız takılıyor. Birkaç üçer beşer kişilik gruplar da var. Satranç, tavla, kâğıt oyunları serbest hatta teşvik ediyorlar. Televizyon sürekli açık, kumanda “delilerde”.
Hapishaneden kötü tek bir yönü var: Sigarasızlar çok. Sürekli istiyorlar, versen hepsi duyup geliyor. Vermesen kıyamıyorsun, tiryaki tiryakin halinden anlar. Önceleri isteyene verdim (Bir saat bile dolmadan yine istiyorlardı). Sonra üç beş nefes çekip içtiğimi vermeye başladım.
Elektrikli sıcak su makinesi her saat aktif. Sallama çay ve şeker kantinden getirtiliyor. Bir gün kimseyle konuşmayan en saf en cahil gördüğüm “hasta” koğuşta yanıma geldi. “Şeker ver” dedi. “Kaç tane” dedim. “On tane”. Çok istiyor anladım. Paketten bir avuç dolusu küp şeker verdim. İki üç adım attı geri döndü : “On tane” dedi. Avucuma sekiz tane gelmiş. Pezevenk; on’a kadar saymayı biliyor muydun?
Seddar /Mersin 11.08.2025
5.0
100% (5)