Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Şadiye gürbüz(zaralıcan

Kırmızıyı seven şeytan…( YAPAY ÇÖL VE KIRMIZI TÜL )

Yorum

Kırmızıyı seven şeytan…( YAPAY ÇÖL VE KIRMIZI TÜL )

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

270

Okunma

Kırmızıyı seven şeytan…( YAPAY ÇÖL VE KIRMIZI TÜL )

Yorgun ruhum olanlara artık dayanamıyordu .Üç yıldır bir fiil çalıştığım; uluslar arası o büyük gıda firmasından. İki haftalık yurt dışı tatil yapma isteğim sonuç bulmuş en nihayetinden; çantamda ki kırmızı not defterini çıkarıp yapacaklarımın sırlamasını belirledim.
Çünkü, Cuma günü akşama kadar çalışıp dosyalardan bir hayli yorgun görünen masamı toplayıp sevdiğim bir kaç arkadaşlarımla ufak bir sarılma merasim ile eve atacağım kendimi

27-07-2025 tarihi günün sabahı, seçme bir keyifle Bakırköy incirli istasyonunda yıkık omuzlu bir trene binip oradan bedeni isteklerle Sabiha gökçe hava limanın da geçtim .

Her Türk vatandaş gibi yurt dışına çıkarken yapılan rutin işlemlerin her birinde geçtim .Yani kimlik, valiz kontrol sonrası uçakta ki yerime bir şeyin kendi havası ile elimde tutuşturmuş biletle tek tek koltuk numaralarına kitlenmem sonrası yerimi bulup oturdum..
İhtiyaç ve yoksulluk sırlamasını diğer olması gereken isteklerimin önünü hep tıkamıştı bu güne kadar İspanyanın antik zamanında (kısmet adaları)olarak bilenen kanaraya adalarına gidiyorum; 69 kilometre yaklaşık bir saat iki dakika sonra ; Aynı zamanda Kimsenin önerisi üzeri değil tamamen rastlantı sonucu bulduğum ;bir otel odasına gelip yerleşmiştim.

Kendimi iyi hissetmem açısında iç sesimle dokunuşlar yapıyor ve Alaş beden çok fazla ısınarak daha bir kızıl renge bürünüyordu
İnsanın iç dünyası yıkık hislerle dolu ise çevresinde olup biten güzelliklerden bir kadar uzak ve ilgisiz kalır derlerdi de; ben çok takıntı yapmaz ve başka güzelliklerden faydalana bileceğimi umudun az buçuk taşıyanlardanım ...

İleriye doğru düşünceleri birebir kuru otların arasına bırakılan ateş topu gibiydi yanı sıra çokça kül oluş hikayeleri mevcuttur. Onların birini konuşup dilendirmek zaman kaybında öteye gidemezdim.
Fakat otel odasına giriş yaptığımdan beri burun deliklerime daha önce gelip burada geceleyen insanların kokusu birikiyor yatak, çarşaflara dokunduğumda içime bir bulantı öğürme hissi vardı...

Duygu ve teessür merkezi olan gönül karanlık bir sokağın ortasına durmuş gideceğim yöne şaşırmış ve Beynimin ortasına kocaman bir el feneri tutulmuş o ışık fazlası ışıklar ruhumu fena halde yoruyordu.
Çok abartısız angarya işlerin kadınıyım ve kimse ile bir kavgam olmadığı gibi kendimle kat kat alacaklı bir savaşım beynimle diğeri ise daha acınacak bir savaştı...

Sanki,yetersiz bedenimi kalbimle ayrı bir yerde bırakmış gibi bir cılız beni oradan oraya kuru yaprak gibi sürükleyen hüzün yol alıyordu.
Ete kemiğe yeni baştan bürünüp evrene karşı ayakta kalıp beni daha doğrusu görünür kılacak bir yere koymak istiyorum…
İşin aslına bakılırsa; bu güne kadar karşı cinsimin çelimsiz dokunuşların bedenime verdiği o buruk hazzı unutmak çiğ kelimesinin yere fırlattım, ayaklarımla teklemek istiyorum .Bütün bedenim yapış yapış ter içinde saçlarım ensemden sırtıma doğru ağır ritmik uyum içinde idi;
Belki herkesten daha çok sevilme isteğimin kimse tarafından doğru algılanmasının savaşını verir olabilirim de .
Benim iç huzura ilk önceliğim yine ben sanıyordum. Değilmişim kendi yüksekliği yükseği bir hayat yaşama inancıma sımsıkı da sarıldığımı bilirim. . Tamam oraya kadar "al gülüm ver gülüm" Sonra bir uçurum ve o uçurumun ucunda oturanın kim olduğu yani bir kalpte sevilmenin bir elma gibi dalından koparılıp verilmesi mantık dışı tersine inatlılaştığım içinde çok üzülüyorum...


Ben antik çağların öyle tanımlanan kısmet adasında kısmetimi açmak için tatildeyim ve yıllarca yüreğime tek tek iğnelenen korkularını geride bıraktığım hatırlayınca...esas zihniyet önemli ve "ben bana hoş geldim" deyip İlk gün odamın genel düzenleyeceğim konusuna kafam bir karışık bir isteksizlik oluştu.
Sonra yavaş yavaş odanın içindeki demir başlara sahipleme duygum gelişti.Odamın penceresin de üst üste yığılmış ,yıpranmış tül perdeyi düzenleyip masanın tozunu almış ve yaşama mücadelesinin en sonuna geldiği belli olan küçük saksıda ki menekşeleri suladım
..İşte daha sonrası ipin üzerine serilmiş beyaz hayallerin rüzgarla dansı ve toplanıp düşünce sepetin içindeki yerini alınması gibi kat kat idim;.
Yarı enerjik bir şekilde Bu otele odasına ayak bastığım anda itibaren kendime yapacağım en büyük iyilik güzel bir duş sonrası yatağa geçip bir manasızca uyumaktı. Hayatımın da ters giden her ne sorunum varsa uyurken; çözümleneceğini kim öğretmiş bana bilmiyorum. En azından duyduklarımın bir sahibi olabileceğine şimdilik kendimi inandırmıştım.

Gözlerim uzunca süren o uykudan açınca ;direk duvardaki siyah beyaz saatte hangi güzel anı peşine takılıp gittiniz diye hesap sorasım gelir gibi oldu.dil avcısı olmaya gerek yok sonra bu güne kavga ile başlamam gerektiğini düşünüp kendimi hoş görü ile bir güzelde manupule ettim ...

Ve İkinci günün hemen o sabahı ruhen bedenen biraz daha toparlanmış güzel vakit geçirmem konusundan kalkıp dışarıda olup bitenin neler olacağını beynime riskten uzak tanımlamıştım.
Kalp atışlarımın ritimselliğini ve içimde ki mutluluk dansı kıyılarıma vuramam ile bir inat etmemeliyim
uzman işine önyarğısız olarak bu otele de kaldığım sürece odamın genel temizliği yemem, içmemenin hazırlanıp servis tabağa konulup bana getirilmesi güzel bir hizmet şekli idi; Fakat her seferinde bir şeyler yeyip, içmek için odamdan dışarı çıkınca bakışlarım tanımadığım insanların yüzünü ateş gibi kül edip geçerdi.
Kendime hayranlığım ifade edecek olursam yaşamımda konu ne olursa olsun bir erkeğe göre kadınlık yanım değişmiş ve Gel görün ki bu gün hanımefendilik konusunda, bende zerre kadar çaba görünmemesi bir o kadar Garip bir hikâyenin kahramanına hasasiyet gösteren ve beynimde benimde çok kendime yakıştırmaktan kaçındığım keşkeler mumyalanmıştı.

Tutum ve düşüncenin egoizime dayatıldığı bir hayat şeklini ben kadar kimse güzel anlatamaz.bilerek kıstas içerine hapis ediyorum kendimi de... Beni yönlendiren bu soğuk sıfatta büründüren bir şahsin varlığını düşünmek bile yanlış olur.. Çünkü, beni bu çirkinliğe iten ve sonra bir güzel toplayan kendi ellerim idi;
Şahsımı iyi tanıyanların bu sefer çok yanıltacaK kendimle ilgi bu gerçeği açıklarken evet söylenin tam tersi ağzı bozuk ve küfürlüyüm. Hemde yaşamın yaşanmaşlıkların gelmişe ve geçmişe tıpkı rahmetli Yusuf amcam gibi, dimdik sövesim geliyordu.
Onun tam tersi inanclaşarak dokunduğu bedenin adına kafamda binlerce tilki dolaşıyordu; ve kuyrukları birbirine değmediği gibi car -car konuşup hiç susmuyorum da
konuşmalarımın bir kurbanı olan ve telefonlarımı kendine emir eri gören kuzenim Ali açıyordu..:)


Bu saatten sonra korkularına kafa tutan aborijin destanı yazmamak adına yeni kararlar almıştım. nispi bir düşünce olacak yüzeysel onları an ve ve an uygulamaya geçirmem lazımdı...
İlk başta düşüncelerime konuk olan vukuat düşünceye gelince inan ki ben bile kendimi kendi letâif düşüncelerime karşı koruyamamakla suçluyum... Kulaklarımda boş bir uğultu gözlerim körlüğe dünden hazır. Bin bir bıçak darbesi göğsümün ortasında; ve sırtımdan ruh halim şımarık aklımın bana var gücü ile hakaret ettiği o kadar net ki…

İnançlı bir şekilde dağlar, ovalar insan birikintisi şehirlerden kaçıp ve kimin yürek kavgasına dayılık etmiş sonrada kaçmak da bir yiğitlik mi? deyip kendi iç sesime güvenip galip çıkmalıyım ... Karşımda bir düşmanın varlığı olsa belki ona göre kendimi savunma tekniklerine hazırlarım ona göre savaşırım ya kazanır; yâda kayıp ettiğime yanar külleşirdim.
.
Yüreğimin mani yönüne doğru yol alıp çözümlenmesi gereken; Bu güne kadar yolunda gitmeyen ve mütevazilik isteyen o sorunları ince ince düşünce anlıyor; ne kadar çözümlenmesi zor olduklarını, İster istemez senin ona ait bilinen her sorun kendiliğinden amaçsızlaşıyor.
Birde o kimsenin sahiplenmeyeceği çirkinlik diz boyu birilerinin bu yaşanmışlık sonra canının acısının tek sorumlusu o olsun ..
Daha öncesine bir yere gitme niyetinde değildim. hükümsüz bu son bir aylık ilişki sürecimi el alırsam. Hayat bir tuval renklerin yaratıcısı tanrı oralardan bir beni görür umudumla ve aşka sevgiye çizilme aşamasındayım.

Doğal olarak zarif,çekici çiçeği burunda bir o kadar güzel kadınım ve arzularına kaçak savaşmam beni alıp çirkinliğe itmemeli kadınlığımın hakkını veren idalı bir duruş sergileyip ve çok şey benzemek istiyorum.
Mesela,berrak ,bebek mavisi bir gökyüzü kimi zaman suyun toprakla bunalmış hali de fena fikir değildi. En azından bir sahiplenme onun orada olduğunu bilmem yeterli bir sebeptir… Sadece dürüst olmak gerekiyorsa bu konuda var; Bana ait olmayan bu kalbi niye buralara kadar yorup getirdim? Onu bilmemek beni ortandan bölüp bedenimi kıyılarıma bir çöp dağı gibi yığıyordu.

Görüntü bazen insanı kendiliğinden özverili yapıyor Dile kolay otuz üç yıl benimle aynı evin içinde bulunan eşim Metehan ne yerim ne giyerim neyi çok severim bilmem Oda başka bir sıkıntı yaratıcısı. Ve hayatım içinde başka adı konulmaz silik, ürkek adam unvanı olarak yerin almıştır..
Yılların peşin sıra herkese benzer isteklerimiz olur; belki düzeliriz dedikçe o gitti kendi içi dünyasına ben kaldım; kendi iç dünyam da.
Nasıl ağladığına; nasıl güldüğüne bir kadın gözü ile temas kurup onu merak bile etmeme sevgimizi istemediğimiz yöne götürdü
Benim eşime karşı hissettiklerimin tıpta da mutlaka bir açıklaması var kayıt altına alınmıştır. Ben, benim bütün yaşananların ele başı ,yaşanmaya yaşamaya körelen yani sevgiye erken bunama desem olay çözümlenir kendi içinde.
Geçmiş şarap gibi bir yudum sonrası kanı hızlanıyor beyni garip istekler karalar alamam sebep oluşuna ara vermemin tam yeri
itiyatlı olma zamanı akan gönül nehrine bir durgunluk çok hasara yol açar .ve her neyse şu dakikada kahvaltımı düzenli bir şekilde masama getiren de görevli gencin yüzünde ki o tatlı gülümsemenin sebebini merak ettim…
Bu gülümsemenin bana ilk çağrışımı yeni bir bebekleri dünyaya gelmiş idi; belki de o bebek ona ilk defa baba demiştir
İkincisi iyi şık fena bir içimi karıştırdı. Yok, baba olmanın daha uç noktası bir şeyde olabilirdi. alyans parmaklarında olmayışı ilk düşüncemi çürütmüştü..
Ve bu adam kesinlikle müzmin bir bekar ve bu gece çok seksi hata anı yaşamayı seven sokak da tanıştığı bir kadınla sevişmiş; Yani ilk defa bir kadının bedeni ile tanışmış da olabilirdi... Bu adamın gülüşünün bu kadar niye peşine düştüğümde söyleyeyim mutluluk hormonu salgılıyor tenin ışıltısı, karşı tarafa seksi bir mesaj veriyordu. Nispi adamın suratında sevişmenin faydalarını sırlayan bir video izliyorum...tamamen ücretsizdi...
...
Kendini sevme benim bana özgüven yansımalarıdır. Bütün bunlar Dışarısı sıcak ve restorandın içi klimalarla bir efil efildi; kahvaltı tabağımın getirdikleri gibi durmamasına odaklandım. Sarı gerdanlı hafif küfü vurmuş kaşar peynirini ve iki adet siyah zeytin sonrası bir iki dilim salamı da omletimi tırtıkladım..… İşte öyle böyle benle o kadar sorunlar baş göstermiş ki hem kahvaltımı yapıyorum; Başkalarının kapısını önü süpürüyorum. Kendimce birilerinin mutlulukla resmini seviyor, çok bir şey kalmamıştı. o ara da kahvaltı tabağımda.
Günün ertesi günden bir farkı olmadığını her seferinde içimden geçiren cümlelerin bir gelip diğeri gidiyordu.
Yaşımın ilerisi daha bir hızlı için içine sığamazken eli yaşımdan sonra bedensel ağrılar Yani o bilindik problemimi burada tek tek isimlendirerek zaman kayıp etmek istemiyorum? Suyun akarlılığını bilen elbet bir şekilde yüzüp karşı kıyıya geçerde ya yüzme bilmeyen de suya karşı ıslaklığı bilip paçalarını sıvazlamaz mı? Ben direk sağ ve sol ayaklarımdan yukarı çekip hayatı ıslanacakları taraflarını kuru bırakma gayretime yöneldim...


İncelikli bir maskesi takmış Otelde konaklamamın üçüncü günün Sabahı; zamanın rakamla bağını kesmeye daha bu yolculuğa çıkmamla karar verdiğim için; saat ne kolumda var..nede cep telefonumda saatin kaç olabileceğini odanın duvarın abideleştirilen saatte bakıp öğreniyordum..
İlk gözlerimi ışığa teslim ettiğim vakit belki yatağım geceden daha bir ıslak ve terimin koktu gülümsetti demek ki düş arası oynayışım özel yerimle ve sonrası orgazm olup boşalmışım….
Lakin odamın penceresini açtığımda bir fil hortumu içeri girip bütün kirlilikleri uuuuf! İçine çekip yok etmişti. fena bir şairim ruh halim bağımsız bir o kadar hürdü.. Dışarısı içerisi kardeş oldukları gelir aklıma ışık ayarları sıcaklık soğukluk dereceleri aynı bile olma ihtimalini yüksekti…

Bu arada ( altruist ).olduğum anları kuşku ile süslemenin sınavını veriyordum Yüreğim aynen içi duvarlı nemli bir hapishaneye benziyor, kokular ve korkular yapışmış ve sarımsı bir renk midemi alt üst ediyordu. Yani her an parmaklarım gırtlağıma sokup kusmak daha mantıklı gelir bana
Bir kenarda ise bütün evreni ele geçirip her yeri sadece birinin sevgisine misilleme adına kırmızıya boyamak istiyorum.
acımaz hislerimi her seferinde kağıt gemilere bindirip suyun altına batmadan gelmesini istemişim de.
Yok öyle bir duruş doğanın dengesi suyun gücüne karşı koyar mı zayıf bir kağıt parçası içimde ki ses zayıflığı ret ediyordu..
Düşüncelerime kısa bir süreliğine kayıtsız kalıp Otelin havuzu başına kuş gibi tünemiş etrafımda olup bitenin bir parçası olmak için çırpınıyorum. Fakat kimse beni ne gülüşüne; nede suskunluğa dâhil edecekleri görünmüyordu…
Ne var yani birileri havuz suyun fazla dalgalandırdın diye saç baş kavga etse… Bende ayırma bahanesi ile kavga edelerin en yakışıklı adamın bileklerinde sırtına uzun tırnaklarımı geçirsem; kaçamak nefesimi kulak arkasına bırakma fikrini düşünün iyi geldim kendime hoş geldim kendime ...
Erkeğe nazaran bir kadında cinsellik olayı farklı detaylar içerir.Bütün gece aynı yatak da sevişme teklifini etme görevi erkeğe verilmiş,bunun tersi olduğunu var sayarsak da.. kadının izlenimi zayıf ve arzularına basit olduğununa işaretmiş..
Dile kolay yirmi yıl boyunca hemen hemen her gece aynı adamın üstüme çulanıp ineme görüntüsü gözlerime artık çok cazip gelmemesi teklifin kimin önceliği olduğunu unutturmuştu..
Muammalı evli bir çift sevişme tanımı paslı bir kovanın kuyu hikâyesi gibi su arada ki ihtiyacı bitince kovanın bir hükmü kalmıyordu.
Bizim gidişatta eşimin de bir hükmü yok ama arada bir burunun ucu terler ve pul pul parlar idi; bilirim okuduklarımdan o burun ışıltısı cinselliğin fizyolojik belirtileriydi.. Bizim tüfeği paslı adam bir ile bir kaçamak yapıyor; hissi bende oluştuğunu ondan gizliyordum. belki de evliliğin bir kural olarak ona ihanet etmeyi hiç yakıştıramıyorum da. Pozisyon olarak eşim bana arzulu ve bedenimle her seferi ayrı bir başarı idi; . Beni seviyor inancına ters düşmez fikrindeyim…

...Temsili nihai son yaklaşıyoruz "sluggish "evresi tam beşin gün olmuş ve ben otelin havuzu restorantına kadar gidip yemeğimi yer ve geri gelip yatağın içine saklanıyorum. Bu saklanış belimden kavradığı gibi çocukluğuma ve çocukluğumda en ufak yaramazlığıma tahammül olmayan büyüklerim vardı. Ay! Ne kadar öfke patlamasıydı onların ki bütün güzellikleri önüne katıp sanki dağların arkasına süpürürdüler.
Doğanın bir parçası bir yaratışlaydım kimse incinmesin istiyordum. Evet onların çirkin homurdanmaları duymamak için yatağımın içe girip iki elimle kulaklarımı kapatırdım… Kendime dudaklarımın titreşimleri ile birleşen bir ses bir ezgi yaratıyordum en çok da “Şafak söktü yine Suna’m uyanmaz” Bugünkü hikâyeli türkümüz, Malatya Türküsü olarak bilinen ama aslında Erzurum Türküsü olan bir türkü dilime dolanırdı.

Tatilin altıncı gününün akşamı idi; odamın penceresinde dışarıyı izlerken.Sık ağaçların arasında kalkan toz bulutunu dikkatimi çekmişti. Otantik, alışılagelenden daha değişik, şaşırtıcı nitelikte olan bir toz kümesi idi; Galiba otelin diğer ağaçlık tarafı daha farklık şeyler olabileceği dürtüsü ile o yerleri bir gidip göreyim hissi ile ayaklandım.

Kendi memleketimde bulunduğu ortamlarda şifacı kimliğini laikiyila yerine getiren biriyim bela ve musibeti def eden iken burada oranın tam tersi etrafımda yabancı yüzlerin ağır bir etkisi ile daha yüzüm kasılıp darağacına asılmıştı. Ve kendinle küs bir dağ olmuştum.

Artık bir görevim vardı kendi yüzüme hüzünlü bir şekilde daha büyük hüzne yazıklanmak idi;. Deniz sahile çok yakın kurulan bizim Türkiye de ki semt pazarına benzer tezgahları görünce adımlarım beni geri bırakmışçasına koşarak her tezgahın önüne belirledim ..Bütün tezgâhların başında peyce kalıp bir şeyleri alır gibi olup sonrada kendimi birine bir şey alamam durumuna sokuyordum .
Çünkü, yaşadığım şehre dönüşümde birine hediyelik eşya götürecek bir konumda değildim.Yaşadığım yaşattıklarım bana simsiyah olmuş bir kalp bırakmışlar ve elimde malazemem yoktu. kendimi yeniden güzelliğe barışa inşam çok ama çok zordu.. …
Tezgahlardaki renkleri, şekilleri ,sesleri,kendi hallerine bıraktım adetta kendi kimsesizliğime, sessizliğime yürümeye devam ettim.

Bir kaç dakika sonra Yuvalarına yiyecek taşıyan karıncaların anımsat insanların aynı yöne yürüdüğünü görünce bende maceracı bir ruhla kendimi onların peşine verdim kendimi verdim
Ruhsal ve davranışsal nitelikleri var olan o kitlenin ulaşmak istedikleri noktaya gelince bir de baktım ki ne göreyim karışımda Arap çöllerine benzer bir çöl duruyordu.
muhalefete bürünmeye ne alaka ise Avrupa ülkeninde böyle çöl manzarası mantık devreye girince anladım ki Bu ülkenin ticari beyinli insanları gerçekten çok zeki adamlarmış ülkelerinin güzelim denizini ve karayı birbirinden uzak tutan yapay bir çöl yapmışlar düşüncesine kapıldım..Sonra genel kültürümün not tutucusu kuzenim Ali’nin de söylerim ile bir bu adaların Afrika ya sınır olduğunu öğrenmiştim.. ..Süper ...!evet ,kumları rüzgârın uğultusu ile bulunduğum yere kadar ulaşıyordu.
Ve ayaklarını çıplak eden esmer adamlar , yarı giyinik kadınlar, yavaş yürümenin kahramanları çocuklar kumların üzerinde yürüyor. ve garip seslerle mutluluklarını inşa ediyorlardı…
Benim şahsen o kumların üzerinde onlar gibi mutlu ve çığlık çığlığa yürüme isteğim zirvelere tırmansa da . lânet olası şu giyim şeklim geldiğim ülkenin iklimini halen yaşatıyordu. Çıplak adına bir ters adım attip geri durdu ya şu ayakkabılarımı bırakacak birinin olmaması çok kotu bir histti ve ayakkablarimi burada gelişi güzel bırakırsam Dünya TL para sayıp aldığım ayakkabıları bulamam zorlaşırdı. Onun için geri geriye çekilip sadece yapay çölü andıran o çöle gülüşlerini ayak izlerini bırakan insanları izlemekle kalmıştım.

Bu da benim inançlarla yazgılaşma şeklim evet her güzelliği tatmayı ret eden bir iç ses ile homurdan homurdana otel odama döneli bir kaç dakik oluvermişti.. Odamın penceresinde havanın sıcak ve bol ışıklı olmasını biraz daha Çevreyi izleyip odanın içinde ses olsun diye TV kumandasını hızlıca aradı gözlerim… Birden komedinin üzerinde yemyeşil büyükçe bir elmanın durduğu ilişti gözüme
İlk aklıma ben dışarıda bir şeyler alıp getirmemiştim .Bunun kimin ve ya kimlerin bırakacağı üzerine bayağı kafa patlattım...
Velhasıl bu elmayı aynen Adem baba gibi yersem cehenneme giderim. yada uyduruk bir kahraman olurum mideme bayram ettiririm...


Korku içinde yatağın en kıyısına kadar itelenmiştim kendimi bir az daha oynatsam bedenimi her an yataktan yere düşeceğim biliyorum ve buz kalıplarına dökülen su gibi usul usul aslıma dönüyordum...
Gözlerim odanın iç kısımlarına yayılan kırmızı bir dumana takıldı. Eyvah bu kırmızı dumanın sonuçları fena şeylerdir..., icazetsiz bir şekilde adım adım adım üstüme geliyordu.
...Bedenim risk eğilimi de dahil olmak üzere .;duvarda ki siyah beyaz renkli saati biraz puslu olsa da görebiliyorum; neden pencereyi yalayıp geçen ışıkları cesaret kırıklığı veya kişisel kayıp karşısında iyi kullanıp ayağa kalktım.Özel bölgemi bir kocam bir elin sıkıp avuçladığını hissediyorum. Bacaklarımın arasına yapışkan bir sıvının akarlılığı az biraz tenimi yaktı. Belirsizlik veya olumsuzluklarla karşı karşıya zayıfım ve bu bir kuş karası kâbustan uyanmak için nasıl nasıl çırpınıyor;
her çırpınış tenime bana milyon istek kayıp ettiriyordu.

Çünkü yaradılışına aykırı bir şey yaşıyorum ve bir açıklaması var ben nasıl söylerim ona buna hiç bilmiyorum
O Alaş ışığın bana dokunması ve benim ışıkla bir an önce arayı düzelterek olayın bedenim ruh halime daha fazla zarar vermesini sağlamalıyım da
Usulca yatağın içine yığılan bedenim bir kenara toplayıp bir sokak kedisini sever gibi; hem korkak kendime hemde güven vererek "ya benden korkmam ben sana bir şey yapmam" diyorum. Ellerimin ortasında ıslaklık parmak uçlarımdan yere şap şap damladığını görünce ellerimi popomun üzerini örten o ince kumaş parçasını yani kısacık şortumu gezindirip tişörtü boynuma doğru toplanan kısımın geliş güzel bir vücudumun üzerine kalan kısıma ve iki mememin uçlarını kapatma isteğimi o engeldi ve elleri ile beyaz tişörtü tekrar aynı yere iterekmemldrimin kapanmadina mani olmuştu.Obsesyon, istenmeden gelen, uygunuz dudaklarına kaptırdığımı memelerimi onun ağzında çekip almıyorum ve aç bir bebek şılap şılap emiyordu.
Bu sefer onun mutluluğuna az seyirci olup sonra dokunuş sırasını kapacak bir yol bulurum dedim.
Düşüncenin doğurduğu rahatsızlık hissini zorlantı halini alırken daha gayriresmi Bir süre onun memelerimle açlığını izledim ve sonra savaşta güç toplayan bir asker gibi saklandığım yerden çıkıp "Allah Allah" bir hamlede onu üzerimde atıp yan tarafa atmıştım.
Ve bütün bedenim ağırlılığını bu sefer ben onun bedenin hissettirmeye başlamıştım. Kalçalarımın şeklinin vakit ilerledikçe uymadığının görmem kadınlığımı coşturmuş büyüyorum büyüyorum odanın tavanlarına kadar ellerimi dokunduruyorum.
Onun yeteneği mi? yoksa benim aceleliğimden bilinmez ama iki asil yürekliyi birbirine kavuşturunca ben üste o altımda ince ince inlemeye ikimizin seslerinin odanın içinde raks etmesine başarmıştık. ...

Odanın içinde ki o kırmızı dumanın kaybını gözlerimi saatler sonra açtığımda gördüm. Sadece iki elimin asıl durması gereken yerde durması yani bir sevgili gibi beyaz pamuk yastığa sarılmıştı.
Bir ara kalkıp banyoya gitme isteğim oldu. fakat bedenimin üzerine koca koca kayalar yuvarlanmışçasına kir topları sekiyor en çok da iki bacaklarımın arasında yapış yapış olmuştu.. hiçbir yerimi oynatmadığım anladım.
Evet, az önce burada çok mühim şeyler olmuştu ve ben bu mühim olayın neresinde olduğum biliyorum.Teessür merkezi olan gönül bir susta ve onu birine söylemekten çok korkuyorum da ." yok artık böyle bir şey "diyorum..

Az önce yaşananlar bir Anlamsız geldi ... sekse eğilimli olan oadamdı ve bütün sinir damarlarımın üzerinde koca bir Tır geçmişti. ve Zar zor ayaklarımın üzerine geçip lavaboya geçip genel ihtiyaçlarını görüp dolapta halen kapılı duran valizimi yatağımın üzerine bırakarak; yavaş yavaş fermuarı dışa doğru açmaya başladım. Ne kadar kıyafet getirmişim hiç birini giyinmeyi düşünmeyişime az biraz üzüldüm ve üstümdekilerin artık ter korkuşu hafif yemek lekelerinin olduğuna bir kez daha bakıp yanımda getirdiğim bir poşetin içine sıkıştırıp geri valizimin içine koydum ve temiz sayılan ince pembe bir bluzu kısa şortumu giyinmek için yatağın diğer ucuna bıraktım tekrar bir dönüş daha yaptım banyoya direk suyun altına tutum beni saatler önce alev aleve yanan bedenimin ateşini söndürdüğümde bedenimin tekrar temize düşünüş gülümsedim. "evet ben dün gece fena bir altlar etmiştim". Ve bunu tek başına başardığıma inanmak da istiyorum…


Gelişimi tarihi anı yedinci günün- deyim ve otelin içersinden çıkalı yarım saat falan olmuştu...Nasıl bir sokak tanımlaması varsa bu ülkenin yürüdüğüm alan geniş ben ne yapmışım onu bilmiyorum kısmet adasının Sokaklarını dolaşırken. hem bacaklarımın ağrı hissi var; hemde evden kovulmuş huysuz bir kadını andırıyorum.
Sanki beni bekleyenin olduğu o yere doğru ayaklarımı daha bir hızlandırdım .Seçme hislerle direk yapay çölünü andıran yerdeyim. Ve İlk dikkatimi çeken çölün hareketliliği o gün ki gibi yine ayaklarını çıplak edip yürüyen insanlar vardı.
Tabi, Seslerin gökyüzüne tırmanmasına kulaklarımı bir ara sımsıkı kapatmıştım." ya neden seslerin bu kadar gökyüzünü tırmalamasına korkuyorum" ben dedim.
Rüzgâr yine geceden kalma o el gibi yapay çölümün ta içine itti ... Biraz uzağımda kırmızı tüller ile süslü bir yatağın oluşu çok iyi şeyler olacağına delalet değildi. Uzaktan bakınca o yatağın içinde kimsenin olmadığının hissini veriyordu.

Zihinsel veya ahlaki güç biraz sorumluk alarak yavaş yavaş ayakuçlarıma basa basa kırmızı tüllü yatağın baş ucuna kadar gitmiştim..görmem gerekenin ne olduğunu en nihayetinde beklediğim gibi iradenin sağlamlığını ifade eder gibi karşımda
Evet, bedenin yarısı yorganın altın da diğer yarısı açıkta bir adam, hafif broz teni ve bacaklarının kollarının üzerinde birbirine sarılmış gibi duran siyah kıllar ile bir asil tayı andırıyordu
ve sırtını çölün denizi ile birleşen yanına çevirmiş, sanki uyuyor yâda denizin çölle kesiştiği noktayı izliyordu.

Ve ben yatağının içinde bana yer olduğunu görünce rahat bir heyecanlanmış kalp atışlarım uç buçuk Leyla. idi; fakat Kibar bir hanımefendi gibi popumu yatağını ucuna hafifçe yerleştirip ayaklarıma bulaşan kum tanelerini elim ile sağa sola dağıttım.
Çünkü kırmızı yatağın kum bulaştığında bedenimin buna tepki gösterip onunla rahat sevişemezdim...


Dakikalar sonra ayaklarımda ki kumlardan tamamen arınıp sırtı bana dönük yatan adamın yatak da boş bırak yere vücudumu tek bir hamlede yığdım .
kırmızı tüllerin rüzgar yüreği ağzına gelen biri gibi titriyordu.
Yatağa uzanınca günlerdir uslu duran bedenimin o hareketsizliği keder, elem, ağrı, eziyet ve derttir.
renksiz bir balon avuçlarımın içine tutturulmuş ve Yatak da uzanmış adamla Bilerek aramızda ufak bir mesafe bıraktım ki olur da varlığım onu rahatsız etmesin yani ürkmesin yavru keklik dedim
Nefesimin topaklandığını adam fena hissetmiştik ki usul-cana bedenini benim bulunduğu yöne çevirip gözlerini gözlerime dikmişti.
uuuuy!
Ve esmer birazda nasırlanmış parmak uçları ile dudaklarıma keşif turlarına çıkıyor öpecek gibi dudaklarını yakınlaştırıp sonra uzaklaşması bir onu daha gün görmüş seksi konuma sokuyordu.
Ben sıfır sevgi tüketicisi olma konumundan çıkmış parmak uçları sıcaklığını dudaklarıma karışınca daha bir ona doğru sokuluyorum.
Evet, bu adam beni değil ben onu çiğ çiğ yiyecek konumdaydım. Islak deniz kıyısı kumları yalayıp giderken o bizim her zamanki meşhur Kırmızı dumanların peş peşe sıralanıp bütün yatağı ve bizi görünmez kılması birkaç dakikayı aldı...

Birimizin isteksizlik göstermesi acıma veya küçümsemeyi çağrıştırır diye hiç durmuyoruz daha çok daha çok isteğe abanıyoruz..
.O, ben damak şirinliğinin ilk buluşcusu ve fındık parçalarının minik çikolataya döndüren bir tezgahtayız.. Onun dokunuşların ile usul usul parçalara kırılıyorum.
Sonra milyon renkli soslarla itilip oradan bekliyorum- bekliyorum ve tekrar bir homurtu bir ıslak öpüş ile ıslanıp diğer işleme yükseliyorum..

Bir ara ben evet ben sevişmenin hazını fena abartmış olmalıyım ki ağlamak arası bir yılın gibi korkusuna tıslıyorum…
Gözlerimi ışığa aralandığı vakit gördüğüm manzara o kadar beni şoke ettik yapay çölüm dediğim kumlarının üzerine sırt üzeri uzanmış güneşin altında tavuk gibi kızarmıştım.. ne adam ne kırmızı tüllü nede o yatak vardı...

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kırmızıyı seven şeytan…( yapay Çöl ve kırmızı tül ) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kırmızıyı seven şeytan…( yapay Çöl ve kırmızı tül ) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kırmızıyı seven şeytan…( YAPAY ÇÖL VE KIRMIZI TÜL ) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL