2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
268
Okunma
Hayat deyip sarıldığın dönen dünya değil mi
O dönek olur da üzerindekiler dönek olmaz mı
Mayasında yok ise, ne hal bilirlik ne hatır
Önden gidersen kapar, arkadan gidersen teper katır
Duruşma öncesi bir anı
Dağarcığımda birikmiş anılardan biri aktı geldi değirmenimin su bendine; değirmenin taşı artık döner durur, kendi kendine. Durup dururken nereden estiyse, aklım ermiyor doğrusu aklımın, hafıza denen fendine. Elin oğlunun aklı neleri bulur, neler yazar çizerken benimki tunduraklı bir cümle bulunca, bir hazine bulmuş, Sekspire olmuş gibi şişinir durur. Aklına yanayım ben bu aklımın..
Neyse!..
Önümde duruşma dosyaları yığılı olduğu halde; bir yandan böyle düşünür bir yandan çayımı yudumlar, tününün dumanını üflerken ,odama o geldi ,yani Av. bayan x. … bugün biri boşanma iki dosyası var…
‘Kolay gelsin!..’; ‘hoş geldin!’ den sonra, karşımda cam tarafındaki koltuğu gösterdim, oturdu.. çok durgundu, o neşeli halinden eser kalmamıştı.. Ne olmuştu buna böyle… sorulup sorguya çekilmiş olmasın diye; ’Çay, kahve!?.’
‘mümkünse acı tarafından!..’ dedi.. İki kahve söyledim… kendisi sigarasından yaktı… Yüzüme bakmaya cesaret edemez… hali vardı… tebessümleri bile zoraki idi… Birden Leonardo’nun meşhur Mona Liza’sı canlandı. Belki hüznünü dağıtır , öylesi ölmez bir sanat eserine benzetildiği için sevinir, düşüncesiyle şiirden, sanattan söz açıp konuyu o tabloya getirdim.
Kitaplıkta bulunan bir sanat dergisi çıkardım,;
”Ben sanatçılardan en çok şu Leonardo’yu seviyorum, ona imreniyorum !” dedim, devamla Monna Liza olarak tanınan tabloyu gösterip ’ şuna bakınız, hala sanat çevrelerince ne anlattığı tam çözülemeyen, tabloda somutlaştırılan şu bakışı, şu tebessümü… o tatlı hüzünlü bakışta, şu tatlı buruk, zoraki tebessümündeki gizem acaba modelin kendisinden miydi!... öyle idiyse içinde saklı olan neydi; ona, o derinliği veren, acıyı ve tebessümüne ,gözlerinin derinliğine yansıtan neydi…Tebessümü tatlı, ve kibarca, ama onu gölgeleyen görünmeyen ,görüntüsü değil gölgesi yansıyan acı neydi, burukluk neydi!..’
X hala dalgında…Dosyalarıyla da ilgilenmedi.. Oysa hemen dosyalarını alır önceki ara kararında belirtilenlerin tamamlanıp tamamlanmadığına bakardı.. doğalı da buydu.. kahvesi bitmiş fincanını ters çevirmişti ki, hiç yapmazdı… sigarasından, derince çekip yüzünü cama çevirip uzun, ince üfledi… yine üstüne varmış olmamak için resme bakıp;
söylenir gibi; ’eğer bu sanatsal gizemli duygulu, hüzünlü hal modelde değil de sanatçının, yani Vinçi’nin kendisinde var idiyse, o zaman onları, karşısındaki modelin ruhuna hükm edercesine nasıl işlemiş,. nasıl nakş etmiştir’ ,demekten doğrusu insan kendini alamıyor!” Arkama yaslanıp ilk kez yüzüne, gözlerinin içine bakarak ne demek istediğimi ima etmeye çalıştım. O ise dalgındı, ruh gibiydi..
Anlattıklarımı hiç duymamış haldeydi, hep dışarıya bakınıyor, gözlerini benden kaçırıyordu. Oysa gözlerinin yağmur yüklü bulut gibi olduğu ,dudaklarının titrekliği kendini ele veriyordu…
Düşündüm ki açıklamaya bile cesaret edemediği bir derdin girdabındaydı…
Çaycı geldi, boşları aldı “çay!? “ dedim; “Sağ ol ’ dedi titrek bir sesle, ’’müsaadenizle kaleme geçeyim!, dosyaya bakayım..” dedi. Dosyaları masamda ki dosyalar içinde olduğu halde söylemedim. Çünkü onun da bilmemesi mümkün değildi. Belli ki ya benden sıkılmış, yanımda ağlamak istememiş; ya da başka bir ihtiyacı, sorunu olmalıydı… fincanı da alıp çıktı…
Ne diyebilirdim ki…
Defter 14 S. 6O