Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
ta
tarihciherodot

TOPLUMSAL FARKLILAŞMAYA RAĞMEN EŞİT, ÖZGÜR VE ONURLU YAŞAM İNŞASINDA EĞİTİMİN ROLÜ

Yorum

TOPLUMSAL FARKLILAŞMAYA RAĞMEN EŞİT, ÖZGÜR VE ONURLU YAŞAM İNŞASINDA EĞİTİMİN ROLÜ

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

137

Okunma

TOPLUMSAL FARKLILAŞMAYA RAĞMEN EŞİT, ÖZGÜR VE ONURLU YAŞAM İNŞASINDA EĞİTİMİN ROLÜ

TOPLUMSAL FARKLILAŞMAYA RAĞMEN EŞİT, ÖZGÜR VE ONURLU YAŞAM İNŞASINDA EĞİTİMİN ROLÜ

Toplumlar; sınıf, kültür, dil, etnik köken, cinsiyet ve bölgesel farklılıklar gibi birçok toplumsal katmandan oluşur. Bu çeşitlilik, toplumsal zenginliğin bir göstergesi olsa da, aynı zamanda eşitsizlikleri derinleştiren bir faktör olarak da karşımıza çıkar. İşte bu noktada eğitim, sadece bireyleri akademik olarak geliştiren bir araç değil; toplumsal adaleti sağlayan, fırsat eşitliğini mümkün kılan ve insan onurunu koruyan bir toplumsal kurum olarak öne çıkar.

Eğitim, toplumsal farklılaşmalara rağmen her toplum neferine kendi potansiyelini gerçeğe dönüştürme olanağı tanıdığında, eşitliğin kapılarını aralar. Bu süreçte her bireyin özgürce düşünebildiği, kendini ifade edebildiği ve onurlu bir yaşam sürebileceği bir toplumsal düzen inşa edilebilir. Bu da ancak kapsayıcı, adil, eleştirel ve sorgulayıcı bir eğitim sistemiyle mümkündür.

Toplumsal farklılıkları bir engel değil, zenginlik olarak gören bir eğitim anlayışı; ayrımcılığı değil, birlikte yaşam kültürünü geliştirir. Bu sayede bireyler sadece kendileri için değil, başkalarının da haklarına, özgürlüklerine ve onuruna saygı duyan toplumsal varlıklar haline gelir.

Sonuç olarak eğitim, farklılıkların olduğu bir toplumda ortak insani değerler etrafında bir arada yaşamanın temel taşıdır. Eşit, özgür ve onurlu bir yaşam idealinin gerçekleşmesi, ancak tüm bireylerin bu değerlere erişimini sağlayan bir eğitim sistemiyle mümkündür.

Bütün bunların yanı sıra toplum konulu bazı kavramların tanımlanması gerekmektedir. Bunlar sırasıyla toplum, toplumsal değişme, ve toplumsal değişme-eğitim ilişkisi kavramlarıdır:

TOPLUM
Toplumbilimciler, en basit, en genel kavramların tanımlanmasında bile görüş birliğine varamamaktadırlar. Bu konuda uzlaşı sağlanamamasının temel nedeni olarak da, her toplumbilimcinin, içinde yaşadığı toplumsal çevrenin maddi ve tinsel koşullarından farklı bir biçimde etkilenmesinin etken olduğu söylenebilir. Başka deyişle her toplumbilimci kendi görüş ve yaşantısına uygun olarak, toplumsal bütünlüğü oluşturan insanlararası ilişki, toplumsal birim ya da öğelerden birisini ya da bazılarını öne alarak tanım yapmaktadır (Duverger, 1980:7).

Örneğin, işlevselciler (E. Durheim, A. Comte, T. Parsons, Robert K. Merton, W. Ogburn v.b) toplumu denge ya da düzene yönelen bir bütün olarak tanımlamaktadırlar. Bu gruptaki düşünürlerin temel kaygıları toplumsal düzenin nasıl sağlanacağı ve sürdürüleceğidir. Onlara göre toplumsal bütünleşmeyi sağlayan temel güç toplumsal değerler, normlar ve kurallardır (Erdoğan, 1987:30; Tan, 1990:560). Çatışmacı kuramı savunanlar (T. Veblen, R. Dahrendorf, Levi A. Coser, J. Rex vb.) ise toplumu, temel gereksinimlerini en yüksek düzeyde karşılamak ve mümkün olduğu kadar daha çok kaynaklara sahip olmak için mücadele eden karşıt grupların oluşturduğu bir sistem olarak tanımlamaktadırlar(Erdoğan, 1987:34; Kızılçelik ve diğerleri 1996:274). Yukarıda da belirtildiği gibi toplumu oluşturan çeşitli öğelerden hareket ederek çok sayıda toplum tanımı yapılabilir. Ancak konumuzun amacına uygun olacağı ve toplumla ilgili çok sayıda öğeyi ya da özellikleri de içeren şu tanım ile yetinilecektir. "Toplum, topluluğa göre üye sayısı daha fazla ve yoğun olan, ben duygusunun egemen olduğu, özgür iradeye dayalı ilişkilerin yaygın bulunduğu, ikincil ilişkilerin ağır bastığı, tinsel ve özdeksel öğeleri bulunan, sistem niteliği taşıyan, insan ömründen uzun olan, kendi kendini sürdüren, kendi kendine yeterli olan, örgütlenmiş, kurumlaşmış ve yapılaşmış bir toplumsal birliktir"(Sayın, 1985:.68). Toplumsal yapı kavramı ise, toplumdaki kalıcı, sürekli, örgütlenmiş ilişkilerin oluşturduğu temel grup ve kurumların bütünü (Tan, 1981:62) ve aralarında işlevsel bağ ve karşılıklı bağımlılık bulunan ve birbirini tamamlayan parçalardan meydana gelen bir bütün (Eserpek, 1981:123) olarak tanımlanmaktadır.

TOPLUMSAL DEĞİŞME
Bilindiği üzere tek başına "değişim" kavramı, tüm nesne ve olayların var olma biçimi olup, önceki durum ya da davranıştan farklılaşmayı içerir. Burada değişime konu ya da tabi olan nesne, olgu, olay ve benzerlerinin nicel ya da nitel anlamda başkalaşması, biçim değiştirmesi ya da dönüşmesi söz konusudur (Tezcan, 1990:188; Ozankaya, 1984:.31; Hançerlioğlu, 1986:86). Toplumsal değişme ise, günümüzde en çok tartışılan konulardan biridir. Reddedilmez, hak edilmez, karşı konulmaz olan değişim, her yerde insanların bilinçlerine yerleşmiştir(Vugo, 1989, s.32). Zaten toplumsal değişme sosyolojinin de temel kavramlarından biridir. Bu kavramı ilk kullanan sosyologlardan birisi de W. Ogburn’dur. O, bu kavramı, sosyal dinamik ve bundan türetilen ilerleme, gelişme kavramlarının yerine kullanmıştır. Daha önceki klasikler toplumsal değişmeleri sosyal dinamik (güç), transformasyon, devrim, evrim, farklılaşma, çökme gibi kategorilerle anlatmaya çalışmışlardır. Don Martindal’e göre de toplumsal değişme: insanlararası ilişkilerin biçimlenmesi (formation) ve çözülmesidir. Dahrendorf toplumsal değişmeyi, otorite birliklerinin (Einheit) yönetim pozisyonlarındaki değişme olarak tanımlar. Loockwood ise, sosyal bir sistemin kurumsal yapısındaki ya da bir toplumun merkezî kurumsal düzenindeki bir değişme olarak tanımlamaktadır (Zapf, 1971:13). Zamanı, hızı, yönü, kapsamı ne olursa olsun, tüm toplumbilimcilerin üzerinde birleştiği temel gerçek, toplumsal değişmenin değişmezliği ve egemenliği yasasıdır. Toplumsal değişmeyle ilgilenen düşünürlerin, toplumsal değişme gerçeği üzerinde birleşmiş olmalarına karşın, değişmeyi açıklamak için; evrimci, dengeci, çatışmacı, modernleşmeci vb. farklı modeller kullanmışlardır. Her biri toplumsal değişmenin nasıl meydana geldiği ve bu süreçte itici güçlerin neler oldukları bakımından birbirlerinden ayrılmaktadırlar (Kongar, 1981:.55; Kızılçelik, 1996:106). Kaçınılması mümkün olmayan toplumsal değişme sürecine bağlı olarak bir toplumsal yapıdan ya da ilişkiler dokusundan başka bir toplumsal yapıya; bir yapılar sisteminden başka bir yapılar sistemine geçilmektedir.(Ergun, 1987:100; Oskay, 1990:43). Başka bir ifadeyle toplumsal yapı özellik itibariyle yapılaşma(struktierung), yapının bozulması (Destruktierung) ve yeniden yapılaşan sürekli bir hareketlilik içindedir. Aralarında çeşitli etkileşim biçimleri olan insanların oluşturduğu toplum, deyim yerindeyse, bir sosyal gerçeklik filmi gibi sürekli olarak bir değişim hali yaşamaktadır(de Jager, 1981: 135) ve şayet toplum yeni bir yapılanma gerçekleştiremez ise yeni bir sosyal yapıya yer açacak biçimde parçalanır (Cassetti, 1970:77). Sosyologlar, genelde dış etkilerden kaynaklanan (exogen) değişimle, toplumun iç dinamiklerinden kaynaklanan (endogen) değişimi ayırmaktadırlar. Dış etkenler bağlamında, bir toplumun başka bir toplumla kontakt kurması, savaş, işgal, turizm, misyonerlik vb. sayılabilir. Doğaldır ki, tüm bu değişmeler belli bazı koşulların meydana gelmesinin (konstellation) sonucudur. Yine doğaldır ki, normların, kurumların ve farklı düşüncelerin oluşturduğu toplumun herhangi bir alanında ya da öğesinde meydana gelen değişme sürecinin toplumun öteki alanlarını etkilememesi de düşünülemez (Kadelbach, 1972: 324-326).

TOPLUMSAL DEĞİŞME-EĞİTİM İLİŞKİSİ Öncelikle toplum, öğeleri ya da kurumları arasında işlevsel bağ bulunan bir sitemdir. Gerek iç, gerekse dış etmenlerden kaynaklansın, sistemde başlayan bir değişme, bir noktada durmamakta; devam edip gitmektedir. Çünkü toplumu oluşturan öğelerin her biri kendi özgül nitelikleri doğrultusunda dinamik koşullardan sürekli olarak etkilenmekte ve toplumsal düzeyde değişime yol açabilecek birikimi sağlamaktadır (Oskay, 1983:11-12; Dinçer, 1994:34). Bu birikimin baskısıyla, bir fiziksel ya da toplumsal gereksinimi karşılamak amacını taşıdıkları için gerek gereksinimin niteliğindeki değişiklik, gerekse, onun karşılanmasında ortaya çıkan yeni yöntem veya tarzlar kurumlarda köklü değişikliklere yol açmaktadır (Ergil, 1987: 194). Kuşkusuz, dinamik bir toplumun herhangi bir öğesinde meydana gelen değişimden eğitim kurumu da etkilenir. Bu etki nedeniyle, eğitim sistemini oluşturan yapısal öğeler, diğer birimlerdeki değişmelerin zorunlu kıldığı değişikleri kendilerinde gerçekleştirip toplumsal gereksinimlerin yüklediği işlevleri yerine getirecek şekilde değişime uğrarlar (Kızılçelik ve diğerleri, 1996:107). Eğitim, seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında, toplumsal yeterlilik ve en üst düzeyde bireysel gelişmeyi sağlayan toplumsal bir süreçtir ( Fidan, Erden, 1991:11). Onun toplumsallık ve bireysellik yanları sosyoloji, felsefe, psikoloji, ekonomi, kültür ve siyaset gibi çeşitli değişkenleri içinde saklamaktadır. Başka bir ifadeyle eğitim, bilimsel, teknolojik, siyasal,psikolojik sosyo-ekonomik ve kültürel amaçları bulunan çok yönlü bir girişimdir . Eğitimin öneminin kavrandığı toplumlarda, eğitimle toplumsal değişme arasında güçlü bir ilişkinin varlığı bilindiği için, bütçeden eğitime ayrılan pay, diğer sektörlere göre oldukça yüksek miktarlara ulaşmaktadır. İstenen yönde değiştirme ve değişme zaten doğası ve tanımı gereği eğitimin en temel işlevlerinden biridir. Eğitimin işlevi, sadece, mevcut kültürel değerleri yeni kuşaklara aktararak toplumsal devamlılığı sağlamak olsa dahi, bunu yaparken bile, biyolojik bir varlık olan çocuğun davranışlarını değiştirerek sosyal bir varlık haline getirmektedir. Bu açıklamalardan hareket ederek, eğitim ile bireysel ve dolayısıyla da toplumsal değişme arasında yakın bir ilişki olduğu söylenebilir. Kaldı ki, günümüzde eğitim kurumuna, toplumsal değişim sürecinin başlatıcısı olarak bakma eğilimi de giderek artmaktadır. (Dinçer, 2003)

Bu bilgiler ışığında eğitim ve toplumsal değişme arasındaki ilişkileri ele aldıktan sonra şimdi toplumu da içine alan karmaşık ilişki: tür-birey-toplum bağlantısına göz atalım:

Karmaşık İlişki: Tür-Birey-Toplum

Muğlak birey-toplum ilişkisi, bizatihi kendisi de muğlak olan, tür-Birey-Toplum üçlü ilişkisi içine katılmalıdır. Gelişmiş sosyal primatlarda, çok çeşitli akli, duygusal, iletişimsel istidatlar, beynin gelişmiş oluşu gibi birtakım özgül nitelikler söz konusudur; doğuştan gelen yeteneklerle edinilen yetenekler arasındaki ilişki inceliklidir ve erkekler arasındaki tahammülsüzlük zayıflamıştır. Bu muhtelif nitelikler primatların toplumsal açıdan örgütlenmelerini ve gördüğümüz gibi bireysel olarak kendilerini geliştirmelerini sağlar.
Üç erişkin alt grup, yani erkekler/dişiler/gençler, biyo-kast, hatta neredeyse biyo-sınıftırlar. Üç grubun ayrışmasının, bütünleyiciliklerinin ve karşıtlıklarının kaynağında, biyolojik farklılaşma vardır. Fakat toplumsal örgütlenme salt yaş ve cinsiyet farklılıklarının doğrudan bir ifadesi değildir; daha ziyade yaşa ve cinsiyete dair stricto sensu biyolojik farklar, toplumsal farklılaşma tarafından ve bu farklılaşma için kullanılır. Gördüğümüz gibi toplumsal yaşam, halihazırda var olan temel biyolojik (cinsellik, anne ile yavru arasındaki bağ, erkekler arasındaki uyuşmazlık gibi) ilişkilerden, bu ilişkilerin ötesine ve üstüne taşıdığı bir sembolik düzen çıkarır ve bu düzen içerisinde kendi örgütlenmesini geliştirir. (Morin, 2017, çev. Çetinkasap, s. 28-29)

Şimdi bu bilginin ışığında tür, birey ve toplum kavramlarına göz atalım:

1. Tür (İnsan Türü) Perspektifi
İnsanın bir tür olarak doğuştan getirdiği biyolojik ve bilişsel özellikleri, eğitime olan ihtiyaç ve potansiyelinin temelini oluşturur.

Öğrenme kapasitesi: Homo sapiens’in diğer türlerden ayıran temel özelliklerden biri öğrenmeye açıklığıdır.

Kültür aktarımı: İnsan türü bilgi, değer, inanç ve deneyimi nesilden nesle aktaran bir canlıdır; bu ise eğitimi kaçınılmaz kılar.

Doğuştan gelen potansiyel: Her birey belli potansiyellerle doğar ancak bu potansiyelin gerçekleştirilmesi eğitimle mümkündür.

2. Birey Perspektifi
Birey, türün evrimsel mirasıyla birlikte dünyaya gelir ancak kendi kimliğini toplumsal çevre ve eğitim yoluyla inşa eder.

Kimlik oluşumu: Eğitim, bireyin kendini tanıması ve gerçekleştirmesi sürecinde belirleyici rol oynar.

Özgürleşme aracı olarak eğitim: Bireyin düşünsel, etik ve estetik gelişimi için eğitim temel bir araçtır.

Yetenek ve yönelimler: Bireysel farklılıkların fark edilmesi ve geliştirilmesi ancak etkili bir eğitim sistemiyle mümkündür.

3. Toplum Perspektifi
Toplum, bireylerin oluşturduğu bir yapı olmakla birlikte, bireyin oluşumunda da etkin bir rol oynar.

Toplumsallaşma süreci: Eğitim, bireyin toplumsal kurallar, değerler ve rollerle tanıştığı süreçtir.

Kültürel bütünlük ve farklılık: Eğitim bir yandan ortak değerleri aktarırken, diğer yandan kültürel çeşitliliği anlamayı öğretir.

Toplumsal eşitsizlikler: Eğitim, toplumsal adaleti sağlamada hem araç hem de bazen engel olabilir.

Eğitimin Tür-Birey-Toplum İlişkisindeki Yeri ve Rolü

Eğitim, bu üç düzlem arasında köprü işlevi görür. İnsan türünün potansiyelini açığa çıkarır, bireyin gelişimini destekler, toplumun devamlılığını ve dönüşümünü sağlar.

Evrensel ile yerel arasında denge: Eğitim, insanlık ortak değerlerini bireye kazandırırken, onu yaşadığı toplumun bir parçası yapar.

Kritik düşünce ve dönüşüm: Eğitim bireyleri mevcut toplumsal yapıyı sorgulamaya ve dönüştürmeye teşvik edebilir.

Sürdürülebilirlik ve insanlık ideali: İnsan türünün geleceği için eğitimin rolü, yalnızca bireysel değil kolektif düzeyde sorumluluklar geliştirmektir.

Sonuç Olarak:

Tür - Birey - Toplum üçgeni, sürekli etkileşim içinde olan dinamik bir ilişkiler ağını temsil eder. Bu ağın merkezinde yer alan eğitim, sadece bilgi aktaran bir kurum değil, aynı zamanda insanı insan yapan, toplumu inşa eden ve insan türünün varoluşsal yönünü şekillendiren bir araçtır. Eğitim bu nedenle yalnızca bir öğretme etkinliği değil, aynı zamanda bir insanlaşma sürecidir.

Son sözü ve sözün özünü EURLYAID’den Noor Van Loen’e bırakalım:

Her insan eşit, özgür ve onurlu bir yaşam hakkına sahiptir. (ICECI2014 Kongresi, Özet Kitapçığı, Antalya, 2014, s. 62, 78)

Bu eşit, özgür ve onurlu yaşamda eğitimin payı büyüktür ve eğitim; eşit, özgür ve onurlu yaşamda temel bir taşıyıcı sütundur. Yani sözün özü eğitim, sadece bilgi aktaran bir sistem değil; bireyleri daha eşit, daha özgür ve daha onurlu bir hayat için güçlendiren bir araçtır. Toplumların gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilişkili olan eğitim, hem bireysel hem de toplumsal dönüşümün anahtarıdır.

Kaynakça:

Duverger, M. (1980). Sosyal Bilimlere Giriş. İstanbul: Bilgi Yayınevi

Erdoğan, N. (1984). Toplum ve Toplumsal Yapı Kuramları Üzerine. Sosyoloji Dergisi. İzmir: Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayını. Sayı:1. s.25-44

Tan, E. M. (1990). İşlevselci Paradigma ve Çatışmacı Paradigma. Ankara Üniv. Eğitim Bilimleri Fakültesi
Dergisi: 557-571

Kızılçelik, S. ve diğerleri. (1996). Eğitim Sosyolojisi. Ankara: Saray Medikol Yayıncılık

Sayın, Ö. (1985). Sosyolojiye Giriş. İzmir: Erdem Kitabevi Bilim Dizisi.

Tan, E. M. (1981). Yorumcu Paradigma. Ankara Üniv. Eğitim Bilimleri Dergisi:
67-89

Eserpek, A. (1981). Sosyoloji. Ankara: Ankara Üniv., Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, No:303.

Tezcan, M. (1990). Eğitim Sosyolojisi. Ankara: Ankara Üniv. Eğitim Fak. Yayınları

Ozankaya, Ö. (1984). Toplumbilim Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi

Hançerlioğlu, O. (1986). Toplumbilim Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi

Vugo, S. (1989). Social Change. New Jersey : Prentice-Hall, İnc.

Zapf, W. (1971). Theorien des Sozialen Wandels. Deutschland: Verlag Kippenhauer und Witsch

Kongar, E. (1981). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. İstanbul: Remzi
Kitabevi

Ergun, D. (1987). Sosyoloji ve Eğitim. Ankara: V Yayınları

Oskay, Ü. (1990). Sosyolojik Düşünce Tarihi. İzmir: Ege Üniv. Edebiyat Fak.
Yayınları, No:55

De Jager, H. (1981). Grundlegun der Soziologie. Köln: Verlag J.P. Bachem

Cassetti, G. (1970). Die Kategorie des Sozialen Wandels, İm Lichte Konflikt, Theori des Dialektischen
Hyperempirusmus der feld Theori. Schweiz: Bei Universitatsverlag Freiburg

Kadelbach, G. (1972). Wissenschaft und Gesellschaft. Frankfurt: Fischer Taschenbucn, Verlag Gimb H.

Oskay, Ü. (1983). Geçiş Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzası Maden İşçisi. İzmir: Ege Üniv.
Edebiyat Fak. Yayınları No:25

Dinçer, M. (1994). Yurtdışı Deneyimli Öğrencilerin Başarılarında Rol Oynayan Sosyo-Ekonomik Etkenler.
Yayınlanmamış Doktora Tezi . İzmir: EÜ.SBE

Ergil, D. (1987). Toplum ve İnsan. Ankara: Turkuaz Kitabevi Yayınları

Fidan N.; Erden M. (1991). Eğitime Giriş. Ankara: Feryal Matbaacılık

Eğitimin Toplumsal Değişme Sürecindeki Gücü (The Effects of The Education on The Social Change)-Yrd. Doç. Dr. Mehmet Dinçer, Ege Eğitim Dergisi 2003 (3), 1: 102-112

Yitik Paradigma: İnsan Doğası-Edgar Morin, 2017, çeviri: Devrim Çetinkasap, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

International Congress On Early Childhood Intervention ‘‘Bridging Reasearch & Practice in Early Childhood Intervention’’ Uluslararası Erken Çocuklukta Müdahale Kongresi ICECI2014 ‘‘Erken Çocuklukta Müdahale Alanında Araştırma ve Uygulama Arasında Köprüler Kurmak’’ Antalya/Turkey, Özet Kitapçığı, 3-6 Nisan 2014 Antalya, Türkiye

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Toplumsal farklılaşmaya rağmen eşit, özgür ve onurlu yaşam inşasında eğitimin rolü Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Toplumsal farklılaşmaya rağmen eşit, özgür ve onurlu yaşam inşasında eğitimin rolü yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TOPLUMSAL FARKLILAŞMAYA RAĞMEN EŞİT, ÖZGÜR VE ONURLU YAŞAM İNŞASINDA EĞİTİMİN ROLÜ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL