2
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
206
Okunma

Her sabah yeni bir skandalla uyanan bir ülkede köşe yazarı olmak, kehanet yeteneği gerektiriyor neredeyse. Gündem o kadar hızlı ve çalkantılı ki kaleme alınan yazılar daha mürekkebi kurumadan eskiyor.
Türkiye’nin en sabit gündemi elbette ekonomik kriz. Bunun yanı sıra, Kürt sorunu ve barış süreci gibi başlıklar etrafında şekillenen komisyon tartışmaları da iktidar, muhalefet ve halkı uzun süre meşgul edecek gibi görünüyor. Bir türlü düzene giremeyen eğitim sistemimiz, mevcut Millî Eğitim Bakanı’nın yap-boz uygulamalarıyla daha da karmaşık bir hale geldi. ‘Ben yaptım oldu’ anlayışıyla yürütülen politikalar gündemden hiç düşmeyecek ülkenin önemli sorunlardınan biri. .
Kadın ve çocuk cinayetleri, hayvan katliamları, özel hastanelerdeki bebek ölümleri… Birilerine yer açmak uğruna cayır cayır yakılan ormanlar, canlılar, doğa… Say say bitmez. Büyük yolsuzluklara, soygunlara değinmiyorum bile. Çünkü bunlara da alıştık.
Tıpkı son günlerde ortaya çıkan ‘sahte diploma’ skandalına halkın pek de şaşırmaması gibi. 23 yıllık AKP iktidarının özellikle son 10 yılında, ‘daha kötüsü ne olabilir?’ sorusuna yanıt ararken, artık en kötüsüne alışmış olduk.400 akademisyenin usulsüz atandığı iddiası üzerine iktidar kanadı olayın özel sektörle ilgili olduğunu açıklasa da bu savunma kamuoyunda karşılık bulmadı. Çünkü üniversitelere bir gecede açılıp kapanan fakülteler, adrese teslim ilanlar, partili rektör atamaları artık gizlenemez hale geldi. Tüm bu yozlaşma, üniversiteyi bin bir emekle bitiren gençlerin akademisyenlik hayallerini de söndürüyor. Gençler, artık özel sektörde alakasız işlerde karın tokluğuna çalışmaya mecbur bırakılıyor.
Eskiden sadece ‘çivisi çıktı bu ülkenin’ denirdi. Bugün, o çivi de çoktan yerinden söküldü. Her an yere çakılacakmış gibi sağa sola yalpalayan bir ülkede tutunacak bir yer arıyoruz. Bu ülkede siyasilerin koltuğa oturur oturmaz ‘bal tutan parmak yalar’ anlayışıyla hareket ettiğini biliyoruz. Ancak hiçbir dönem, bu kadar açık, pervasız ve kurumsallaşmış şekilde yapılmamıştı. Hem de devletin tüm kurumlarında!
Bugün resmi bir işlem yapmak için herhangi bir kuruma giden vatandaş, liyakatsizliğin izlerini hemen görebiliyor. İşgal ettiği makamın gereklerinden habersiz, ne iş yaptığı bile belli olmayan partili kişiler devletin kadrolarını doldurmuş durumda.
Belediye kadrolarında zorunlu olan üniversite diplomasını parayla yurtdışından alanların sayısı artık sıradan bir bilgi. Ancak bu kez farklı. Bu kez ‘imza yetkisi’ gibi ciddi sonuçları doğurabilecek bir mesele gündemde. İktidarın, olayı bastırmak çabasıyla üstü örtülmezse altından çok daha karanlık ve kirli şeyler çıkabilir.
Bu iktidar döneminde doğmuş, tek adam yönetiminden başka bir sistem tanımamış, eğitim hayatı boyunca hayalleri sayısız yap-boza kurban edilmiş Z kuşağı gençlerine ‘Oku evladım’ diyebilir miyiz? Hayır. Okumuş ama ülkede kalmak istemeyen gence ‘Gitme, ülkende kal’ diyebilir miyiz? Hayır!
‘Ne kadar batarsan bat, batacağından iyi yerdesindir’ derler. Gırtlağımıza kadar batmış durumdayız ama bu batışın içinden umutla çıkmak mümkün. Çünkü dünyadaki en büyük güç, örgütlenmiş halk gücüdür. Bir şeyleri kökten değiştirmek için artık bir şey yapmalı. Sessiz kalmak, bu düzene ortak olmaktır.
Örgütlenmek, hak aramak, ses çıkarmak için daha neyi bekliyoruz?
Bir şey yapmalı!
6 Ağustos 2025
İlk Kaynak: gultenkahraman.com.tr/devletin-kurumlari-cokerken-halk-neye-tutunacak/
#AKP, #Erdoğan #meb, #sahteakademisyen #sahtediploma, #sahteprofesör #yök
5.0
100% (2)