Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
hayalihanım
hayalihanım

BÖLÜM 32

Yorum

BÖLÜM 32

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

189

Okunma

BÖLÜM 32

Obruktan uzaklaşıp arkasını döndü. Dağın yamacında olduğundan, evleri uzaktan seçiliyordu. Hava kararmak üzereydi ve karanlık çökmeden obruğun çevresinden uzaklaşsa iyi olurdu. Adım atıp ilerledikçe dizlerinin ince sızısıyla irkiliyor, kesiklerden akan kan pantolonuna geçiyordu. Her adımında pantolonu yaralarının üzerine yaptığı baskıyla onu rahatsız ediyordu. Dizinde yürüdükçe sürtünen kumaşın etini törpülemesi canını yakıyordu ama acının düşüncelerini bölmesi de bir o kadar rahatlatıcıydı. Mete’nin kayboluşunu bir anlığına da olsa unutmuştu. Eve hava kararmadan dönmek istiyordu, adımlarını hızlandırdı. Ayın yüzünü göstermesiyle üşüdüğünden, kollarını birleştirdi. Hırkası avuçlarının kiri ile lekelenmişti, ön tarafıyla vücudunu sarıp sarmaladı. Kirli parmakları düğmelerinin arasındaki boşluklara küçük ve şekilsiz gri lekeler bıraktı.
Bereket, “Kuzum nerede kaldın? Tam seni aramak için telefonu elime aldım, sen geldin.”
Jale, “Azıcık hava alıyım dedim. Dedem ne yapıyor?” Mutfağın ilk çekmecesinden aldığı bıçakla tezgâhta duran ekmeği kesmek için uzanırken elinin kirli olduğunu hatırlayıp bıçağı bıraktı. Mutfaktan çıkarken dedesi yanından geçti. “Jale geldin mi? Bereket’e yardım et kızım. Babaannen çok yoruluyor sonra hasta olacak.” Jale, “Tamam dede, elimi yıkayayım. Hemen geliyorum.” Tuvalete girince eğilip lavabonun musluğunu açtı. Aynada kendiyle yüz yüze geldiğinde şaşırdı. Parlak uzun saçlarının olmayışı güzelliğini gölgeleyememişti. Kısa saçları ona farklı bir hava katmış, yüz şekli ve büyük gözleri ön plana çıkmıştı. Aynada kendini incelemeye devam ederken, elini durulayıp musluğu kapattı. Yüzünün kirli olduğunu fark ettiğinde lavaboya eğilip yüzüne su çarptı. Aynada göz göze geldiği kadının saçları eski haline dönmüştü. İçinde bir rahatlama hissetti, sanki üzerinden bir yük kalkmış gibi hafif hissediyordu. Kapıyı açıp mutfağa geçerken yüzüne çarpan esintiyle iyice kendine gelmişti.
Yavuz su içmek için mutfağa girerken, “Kendini bu kadar çok yorma. Jale sofrayı hazırlar. Hadi gel biz salona geçelim.” Bereket, “Mete gelecekti. Hani nerede? Bu saat oldu, ortada yok.” Yavuz, “Gelir birazdan, merak etme. Hadi gel.”
Jale mutfağa girdiği anda kapının zilinin çaldığını duyduğundan girişe yöneldi. Kapıyı açtığında karşısında Mete’yi görmesiyle öylece kalakaldı.
Jülide, yazlığa doğru minik adımlarla yürürken telefonunu kulağına dayamış, dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme vardı. “Tamam aşkım, merak etme sen. Bir haftaya kalmaz, Jale’yi de alıp İstanbul’a dönerim.” dedi, sesi yumuşak ama kendinden emindi. Akşamın kızıl ışıkları yavaş yavaş çekilirken, yoldan geçen son arabanın uğultusu uzaklara karıştı; geriye yalnızca cırcır böceklerinin hiç bitmeyen, ritmik sesi kaldı. Aracının yanına varınca, kaportaya narin bir edayla yaslandı; ince parmakları saçlarının bir tutamını kulağının arkasına yerleştirirken, karşı taraftan gelen uzun cümleleri sabırla dinledi. Bir süre sonra yerinde duramayarak, topuklarının çıkardığı hafif tıkırtılar eşliğinde bahçe kapısının önünde bir ileri bir geri yürümeye başladı. Bazen başını yana eğip tatlı bir “hı hı” ile karşısındakine eşlik ediyor, bazen dudaklarının kıyısında beliren kısa bir tebessümle konuşmanın seyrini izliyordu. Nihayet, kapıya yönelip içeri geçti, bir eliyle bahçe kapısını zarifçe kapatırken, “Kızlar ne yapıyorlar, keyifleri yerinde mi?” diye sordu. “Ben de öptüm, görüşürüz.” diyerek telefonu kapatıp diğer eliyle zili çaldı.
Kapı anında açıldı; Mete, “Hoş geldiniz. Ben de az önce gelmiştim, Jülide Abla.” dedi.
“Nasılsın Mete?”
“İyiyim, Jülide abla.”
Jale onun hızlıca mutfağa girip onlardan uzaklaştığını görünce, “Mete, seninle çok önemli bir şey konuşacağım. Yemekten sonra hatırlat olur mu?”
Kapıyı kapatıp arkasını dönen Mete, “Çok önemliyse şimdi konuşalım.”
“Önemli ama yemeği hazırlamam gerekiyor.”
“Yardım edilecek bir şey var mı?”
“Suları koysan fena olmaz.”
Jale onun kendisini onaylayıp masada duran sürahiyle suları doldurmaya başladığını görünce tekrardan mutfağa geçti. Makarnanın suyu kaynadığı için taşmak üzereydi, hemen davranıp ocağın altını kıstı. Jülide’nin dolaptan çıkardığı mezeleri küçük cam kâselere paylaştırdıktan sonra masaya taşıdı.
Jülide ekmeği dilimliyordu, “Bu çocuk ne yüzle buraya gelebiliyor? Babamla nasıl konuştuğunu görmedin mi?”
“Sinirlendiği için öyle konuşmuştu. Şimdi sakin o nedenle sorun yok.”
“Ne kadar umursamazsın?! Babamızı hiç düşünmüyor musun? Adam hapishanede yaşlanıyor.”
“Bugün Mete’yle babama ziyarete gittik. Hep tek başıma gidiyordum, bu sefer onunla gittik. Babamdan özür diledi. Suçlunun Vuslat olduğuna ikna olmuş. Babamdan onun hakkında detaylı bilgi istedi. Onu araştırıyormuş ve bulmakta bayağı kararlı.”
Yemekten sonra Mete ile konuşmak için bahçeye ceviz ağacının olduğu tarafa gittiler. Ceviz ağacına vardıkları sıra Mete’nin telefonu çaldı.
“Alo?” Jale’nin önünde durmuş, hareket etmeden konuşmaya devam ediyordu.
“İyiyim Bade teyze, Jale’lerdeyim.” Âşık olduğu kadının gözlerinin gecenin karanlığında bile bu denli parlak olmasına şaşıyordu.
Onun gözlerinde kaybolduğu sırada, şaşkınlıkla dolu bir ifadeyle duraksadı, adeta nefesi kesiliyormuş gibi haykırdı, “Ne?! Cidden mi?”
Sesi daha gür ve hızlı çıktı, “Tamam o zaman, hemen geliyorum.”
“Ne diyor?”
“Babam ve Karan burada… Bizim eve gelmişler. Karan eşiyle gelmiş. İnanmıyorum.”
Kısa bir sessizlikten sonra, “İstersen sen de gel. Beraber gidelim.”
“Olur, ama ilk önce içeridekilere haber verelim.”
“Tamam, hadi gidelim.”
Jale kapıyı anahtarla açınca beraber salona yürüdüler, “Biz çıkıyoruz Bade teyze, Mete’lere gidip geleceğim.”
Mete, biraz telaşlı fakat içten bir şekilde herkesle tek tek vedalaştı. Salonla giriş arasındaki eşikten geçerken dönüp gür bir sesle, “Cümleten iyi akşamlar.” dedi ve sağ elini havaya kaldırarak selam verdi. İkisi de fazla oyalanmadan evden çıkıp uzaklaştı. Tam o an, salondaki eski radyodan çalan Menekşe Gözler Hülyalı şarkısı, içeridekileri geçmişte asılı kalmış bir anın içine alıyordu.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bölüm 32 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bölüm 32 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BÖLÜM 32 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL