0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
214
Okunma

Bir evi kiralamak, artık sadece başınızı sokacak bir çatı bulmak değil, çok daha fazlası…
Türkiye’de son birkaç yıldır yaşanan kontrolsüz kira artışları, halkın sırtına binmiş en ağır yüklerden biri haline geldi. 2020 yılında İstanbul’da ortalama kira 1.500-2.000 TL civarındayken, bugün aynı dairenin kirası 30 bin lirayı rahatlıkla bulabiliyor. Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da da durum farksız. Tartışmalı TÜİK verilerine göre bile 2021-2024 arasında kira artışları kimi bölgelerde %500’e kadar ulaşmışsa gerçek verilerin korkunçluğunu siz düşünün.
Buna karşın asgari ücretteki komik artışlar, bırakın bu yükselişi karşılamayı, yanına bile yaklaşamadı. Üstelik bu yükseliş sadece piyasanın kendi akışına bırakılmış değil; denetimsiz, keyfî ve fahiş zamlarla dolu. Ev sahipleri her yıl yasal sınırları aşan artışlar yapıyor, bazıları “döviz kuruna göre kira” gibi absürt şartlar sunuyor. Kiracı ise ya susuyor ya evsiz kalıyor.
Hukuki Boşluklar ve Sessiz Devlet
Barınma, Anayasa’nın 57. maddesiyle teminat altına alınmış bir hak. Ancak mevcut durumda bu hakkın içi boşalmış durumda. Devlet, barınma krizine karşı etkin bir müdahale üretmek yerine ya tamamen susuyor ya da günü kurtaran geçici politikalarla oyalıyor.
Ne bir denetim mekanizması kuruluyor ne de sosyal konut üretimi ciddi biçimde gündeme geliyor. TOKİ projeleri, gerçekten ihtiyacı olanlar yerine siyasi çıkar çevrelerinin “oyun sahası”na dönüşmüş durumda. Belediyeler ise çoğunlukla yetkisiz ya da etkisiz.
Bu ortamda kaybeden hep aynı: kiracılar. Öğrenciler, emekliler, asgari ücretliler, tek maaşla geçinen aileler. Giderek artan oranda insan artık şehir merkezlerinden uzaklaşıyor, toplu taşıma masrafı katlanıyor, çocuklar okuldan, insanlar işten uzak düşüyor.
Sadece Ekonomik Kriz Değil, Ahlaki Bir Çöküş
Kira krizi, yalnızca ekonomik bir dengesizlik değil; sosyal adaletin, kamu sorumluluğunun ve hukukun iflasının bir göstergesidir. İnsanlar artık kiralarını ödemek için temel ihtiyaçlarından vazgeçiyor. Ev bulamayan aileler bölünüyor, öğrenciler eğitime erişemiyor, yaşlılar şehir dışına itiliyor. Bu sadece barınamamak değil; yavaş yavaş, sessizce, onursuzlaştırılarak hayattan koparılmak demektir.
Devletin asli görevi, vatandaşını piyasa insafına terk etmek değil, korumaktır. Barınma hakkını anayasa metinlerinde değil, gerçek yaşamda teminat altına almaktır. Bugün kiracıların yaşadığı zulüm, ev sahibinin “haklı” kurnazlığı değil; hukukun boşluğuna kurulmuş bir sömürü düzenidir.
Artık kimsenin “piyasa böyle”, “serbest ekonomi bu” gibi laflarla kendini avutacak hâli kalmadı. Çünkü mesele, bir fiyat meselesi olmaktan çıkıp bir insanlık meselesine dönüştü. Devlet, belediyeler, yasa yapıcılar ve yargı, bu sessiz çığlığa daha ne kadar sağır kalacak?
Mevcut yasaların kiracıyı değil, rantı koruduğu bir ülkede yaşıyoruz. Denetim yok, vicdan yok. Barınma hakkı ise hak olmaktan çoktan çıktı. Günaşırı çeşitli vergilerde sessiz ve sinsice artış yaparken çok bonkör ve kepçe kullanan iktidar, söz konusu asgari ücret, emekli maaşları, kısaca “vermek” olduğunda (kendi cebinden veriyormuş gibi) bin takla atmakta, günlerce süren sıkı pazarlıklar sonunda “büyük bir lütuf” gibi sunmakta.
Eve Kapan ve Ölümünü Bekle
Halkın elbette “gümüş tepside sunmalarını” beklemek gibi bir ütopyası yok ama asli haklarının mücadelesiz (mücadeleli alındığı da tartışılır) verilmediği bir ülkede; yasalara, kanunlara hepsinden önemlisi adalete güven kalmamış ve halk öğrenilmiş çaresizliğini “Burası Türkiye” sözü ile dışarı vuruyorsa, sendikalar, STK’lar ve gazeteciler “Asgari ücret en azından kirayı karşılasın” diyorsa, bu; her fırsatta “sosyal devlet” vurgusunu kullanan bir iktidar için utanç verici olmalıdır!
Çünkü yaşamın tek koşulu konut değildir. Olmazsa olmaz: Elektrik, su, doğalgaz, telefon faturaları, beslenme, giyim, eğitim, sosyal yaşam, tatil vb. de en az barınma hakkı kadar önemli ve zaruridir. Asgari ücretin sıradan bir konut kirasını bile karşılamadığı bir ülkede vatandaşın vergisiyle lüks hayat yaşayanların dini mobbingle vatandaşa “kanaatkâr” olmayı telkin etmesinin meali “Eve kapan ve ölümü bekle” demenin bir başka şeklidir.
Bir şeyleri “kökten” değiştirmek için; Bir şey yapmalı!
31 Temmuz 2025
İlk Kaynak: gultenkahraman.com.tr/eve-kapan-ve-olumu-bekle/
#içişleribakanlığı #aliyerlikaya #ekonomibakanlığı #mehmetşimşek #kiraartışları #zamlar #ekonomikkriz #kiracı #evsahibi