1
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
293
Okunma
Mutluluk… Herkesin dilinde, herkesin yüreğinde bir yerlerde gizli saklı duran o eski dost. Kimine göre bir tebessüm, kimine göre bir başarı; kimi bir çocuk gülüşünde bulur onu, kimi sessiz bir akşamda. Ama ne gariptir ki, her birimiz onu ararız, sanki elimizden kaçmış da bir yerlere saklanmış gibi.
İnsan, mutluluğu çoğu zaman yanlış yerlerde arar. Büyük evlerde, yüksek maaşlarda, kalabalık sofralarda ya da alkışların arasında… Oysa mutluluk çoğu zaman küçük şeylerde gizlidir. Bir fincan kahvenin buharında, sevdiğin bir kitabın ilk sayfasında, yağmurun cama vuruşunda ya da ansızın duyduğun bir "iyi ki varsın" cümlesinde…
Belki de mutluluğu bu kadar ulaşılmaz kılan, ona yüklediğimiz anlamdır. Hep kalıcı bir şey olsun isteriz. Hep bizimle kalsın, hiç gitmesin… Ama mutluluk bir misafir gibidir; gelir, kalır, sonra usulca gider. Ardından bıraktığı iz, bize yaşadığımız anın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır.
Mutluluğu sürekli bir hedef gibi görmek, insanı yorar. Çünkü hayat inişlerle çıkışlarla doludur ve her zaman mutlu olmak mümkün değildir. Belki de en güzeli, mutluluğu bir sonuç değil, bir süreç olarak görmektir. O sürecin içindeki anlamda, paylaşımlarda, öğrenişlerde saklıdır asıl mutluluk.
Mutluluk; bir gülüşte saklıdır, içten gelen bir teşekkürde, sessiz bir dostlukta, kendini olduğun gibi kabul etmekte… Kimi zaman ağlamanın ardından gelen bir ferahlıkta, kimi zaman yalnız kalmanın huzurunda…
Sonuç olarak, mutluluk belki de varılacak bir yer değil, yürürken fark edilmesi gereken bir duygudur. Aramakla bulunmaz belki, ama kıymet bilmekle çoğalır. O yüzden, hayatın içindeki küçük anları ıskalamayalım. Çünkü mutluluk bazen, sadece bir "şimdi" kadardır.