0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
166
Okunma

İnsan, doğası gereği zayıf bir varlık olarak dünyaya gelir. Ne pençesiyle avlanabilir, ne derisi onu soğuktan korur. Bir yavru olarak bakıma en çok muhtaç olan canlıdır. Ancak insanı diğer türlerden ayıran, onu medeniyetler kuracak ve gezegenin en baskın türü haline getirecek olan asıl meziyet, ne kas gücü ne zekâ tek başına yeterlidir — esas mucize, alışma ve uyum sağlama yetisidir.
Bu yeti, sadece fiziksel koşullara değil; duygusal, sosyal ve zihinsel koşullara da uyum sağlayabilme becerisini içerir. Bilim insanları buna nöroplastisite der. Beynimiz, maruz kaldığı yeni durumlara göre kendini yeniden şekillendirme kapasitesine sahiptir. Travmalar, acılar, yeni diller, yeni şehirler, hatta yeni bir kimlik... İnsan beyni tüm bunlara adapte olabilecek bir esneklikle donatılmıştır. Bu, mucizeden başka nedir?
1. Psikolojik Adaptasyon: Ruhun Dikiş Makinesi
Psikolojide “adaptasyon” terimi, bireyin dış koşullara karşı zihinsel, duygusal ve davranışsal olarak denge kurma çabası anlamına gelir. Viktor Frankl, Nazi kamplarındaki deneyimlerinden sonra kaleme aldığı İnsanın Anlam Arayışı kitabında şöyle der:
“İnsan her şeye alışır — hatta kendine karşı duyduğu acıya bile.”
Bu söz, alışmanın yalnızca bir tahammül değil, bir yeniden yapılanma süreci olduğunu gösterir. İnsan, içinde bulunduğu en uç koşullarda bile bir süre sonra yeni bir ‘normal’ inşa eder. İlk başta boğan, yıkan, kahreden şeyler zamanla tanıdıklaşır. Çünkü alışmak, duyguların ve aklın kendi arasında kurduğu dengeye verilen isimdir.
2. Biyolojik Temeli: Nöroplastisite ve Evrimsel Esneklik
Nöroplastisite, beynin deneyimlere göre yeniden şekillenme kapasitesidir. Örneğin; görme duyusunu kaybeden kişilerde beynin işitme ve dokunma alanları genişler. Yeni bir dil öğrenenlerde, beynin ilgili bölgelerinde fiziksel değişimler gözlenir.
Bu, beynin sürekli değişebilen bir yapı olduğunu kanıtlar.
Evrimsel olarak bakıldığında da insanın hayatta kalmasının sırrı bu esneklikten gelir. Kutup soğuklarına da, çöl sıcaklarına da, yalnızlığa da, kalabalıklara da uyum sağlayabilir. İnsan, hem köyde hem metropolde, hem savaşta hem barışta yaşayabilecek kapasitede yaratılmıştır.
3. Felsefi Boyutu: Alışmanın İkilemi
Her mucize gibi, alışmak da çift taraflıdır.
Alışmak bazen iyileştirir: Kaybedilen bir sevdiğin ardından yeniden gülebilmeyi mümkün kılar.
Ama bazen uyuşturur: Adaletsizliğe, zulme, sevgisizliğe, boşluğa da alışabilir insan.
Burada felsefi bir soruyla karşılaşırız:
"İnsanın alışabildiği her şey iyi midir?"
Hayır. İşte bu yüzden alışmak sadece mucize değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Ne’ye alıştığını fark etmek gerekir. Çünkü alıştığımız şey, bir gün kim olduğumuzu belirler.
4. Toplumsal Yansıması: Kültürel Uyum ve Değişim
İnsan sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da uyum sağlar. Yeni fikirlere, teknolojilere, inançlara, hatta krizlere... Pandemi döneminde dünya çapında milyonlarca insan kısa sürede “yeni normale” alıştı. Maskeler, sosyal mesafe, online eğitim — hiçbiri kolay değildi, ama insan adapte oldu.
Bu uyum becerisi sayesinde topluluklar ayakta kalır, kültürler evrilir, medeniyetler kendini yeniden kurar.
5. Alışmak: Kırılmak Değil, Biçim Değiştirmektir
Bazıları alışmayı zayıflık olarak görür: “Alışmak teslim olmaktır” derler.
Oysa bu bir yanılgıdır. Teslimiyetle alışmak arasında büyük bir fark vardır. Alışmak, kırılmak değil; şekil değiştirmektir. Su nasıl kabın şeklini alırsa, insan da yaşamın getirdiği formlara göre kendi içini yeniden kurabilir.
Ama su hâlâ sudur; insan hâlâ kendisidir. Asıl mesele, özünü koruyarak uyum sağlayabilmektir.
Sonuç Yerine: En Sessiz Zafer
Alışmak, insanın dış dünyaya karşı verdiği en sessiz ama en büyük zaferdir.
Bir annenin çocuğunu kaybettikten sonra yeniden nefes alabilmesi…
Bir göçmenin yeni bir ülkede ayakta kalabilmesi…
Bir mahkûmun duvarlar arasında hayal kurabilmesi…
Hepsi bu mucizenin eseridir: uyum sağlamak.
Ve bu öyle bir yetidir ki, hiçbir makine, hiçbir yapay zeka, hiçbir hayvan onun kadar esnek olamaz.
İnsanı insan yapan sadece düşünen bir varlık olması değil, her şeye rağmen yürüyebilen bir varlık olmasıdır.
5.0
100% (1)