2
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
166
Okunma

Geçiyoruz işte, her gün bir şeylerden geçiyoruz. Belki de bilinçli bir şekilde geçirilmemize rağmen bunun farkında değiliz. Yoksa farkındayız da “bana ne” diyerek mi geçiştiriyoruz? Geçtiğimiz onca şeyden sonra geriye, bizi yönlendirebilecek kimse kalmamış gibi. Toplumsal duyarlılık açısından pek de iyi bir durumda olmadığımız ortada. Yaşanan her olayda oklar birdenbire o yöne çevriliyor, herkes oraya odaklanıyor. Sorumluluk duygusuyla hareket edenler, kendine vazife çıkaranlar... Aklınıza kim gelirse, herkes kendi bakış açısına göre yazıyor, yorumluyor, konuşuyor.
Ancak bilinmelidir ki, toplumun değerleri ve kamu yararı gözetilirken gerçeklerden asla taviz verilmemeli. Bilinmeyenler her zaman gün yüzüne çıkarılmalı ve yaşanan trajediler birilerinin çıkarına hizmet etmemeli. "Nasılsa olan oldu" mantığıyla bir yere varılamayacağı gün gibi ortada. Bu düşünce, bugüne kadar hiçbir katkı sağlamadığı gibi, üstü örtülen olaylar daha büyük felaketlerin oluşumuna zemin hazırlıyor ve en önemlisi, insani değer kayıplarına sebep oluyor.
Peki, bu noktaya nasıl geldik?
Ne: Çıkarlarımız
Neden: Menfaatlerimiz
Niçin: Lüks bir yaşam arzusu
Kim: Akraba, eş, dost, arkadaş...
Kime: Hiç önemli değil
Kimden: Kim olursa olsun
İnsanlar, öncelikle inançlarıyla değerlendirilirler çünkü hiçbir inançta helal ve haram kavramı farklı yorumlanmaz. Dolayısıyla, inançlı bir insan başkasının hakkını yemez ve yedirmez. Maalesef, bazıları bizlerin inançlarındaki zaafları kullanarak hata yapmamıza sebep oluyor. Çünkü bu kişiler, eğer gerçekten bilgi birikimine sahip olsalardı, bu hataları yapmaz, aksine engellemek için mücadele ederlerdi.
Geleneklerine bağlı bir toplum yapısına sahibiz. Her bölgemizde farklı lehçeler kullanılsa da, birbirimizi anlayabilecek ortak değer yargılarımız var. Zeki olmak, saf ve iyi niyetli birini aldatma hakkını kimseye vermez. Ama çıkarlar söz konusu olduğunda yalan, riya ve aklınıza gelebilecek her türlü sahtekârlıkla karşı karşıya kalınabiliyor. Oysa gerçek değerlerini, aile kültürünü bilerek yetişmiş biri, geleneklerini ve örfünü ayaklar altına aldırır mı? Elbette aldırmaz. Ne yazık ki, günümüzde emek vermeden, asalak gibi başkasının sırtından geçinmek çok yaygınlaştı.
Temel olarak baktığımızda, hep bir şeylerden vazgeçmişiz. "Ne için, ne uğruna?" diye sorarsak, cevapları karşımıza çıkacaktır. Biz, kim olduğunu bilenler olarak yarınlara bıkmadan, usanmadan bakmalıyız. Ne kendimizden ne de geçmişimizden vazgeçmeliyiz. Gelişerek, inadına "biz" olarak ilerlemeliyiz.
*
Mehmet Demir
1824