0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
185
Okunma
Zaman içine bırakılmış, ömrün ayak izleridir anılar... Kimisi zamanla büsbütün silinip yiter; kimi de unutuldukları yerde hatırlatıcı zil sesi eşliğinde hatırlanmayı bekler sabırla! Uzakta, puslu bir vadinin duldasında güneş açtıkça görünüp kaybolan, tuhaf gölgeler dökenleri de vardır ki, insana en koyu hüzünler yaşatanlar bunlardır aslında. Canlı, çizgileri belirgin, hatırlandıkça kendini allayıp pullayıp insan içine çıkmaya can atanları ise çiğ gün ışığında kalmaktan büyüsünü yitirmişlerdir zamanla. Ama bizde her ne hâlde hüküm sürerlerse sürsünler anılar; yolumuza ve yolculuğumuza delalet eden, gönülde buruk bir hatırlama zevkiyle anımsanır ruh serüvenimizdir sonuçta. Algı yanılgısına uğrasalar da, hayâl ve ümitle zaman içinde farklı renklere bürünseler de, bozulup tekrar tekrar kurgulansalar da, hiç fark etmez. Anılar, bizim sıcaklığımızdır!
İnsanı inşa çalışması hangi yaşta başlar, uzmanı değilim, bilemem. Ama yaşanmışlıktan gelen bir birikimle kişisel tespitlerim ve yargılarım vardır herkes kadar. Üstelik bilgiçlik sayılmazsa, bunun insandan insana farklılık göstereceğini bile iddia edebilirim. Yaradılış kodları, çevre ve aile olanakları kişilik inşasının temeline konulan demir, tuğla ve harç olarak insan mimarisinin esasıdır da... Bina ayağa kalkarken ‘her ögenin bilinçli bir seçicilikle yapıya katıldığını’ söylemiş olmayız bu savı dile getirirken kuşkusuz. İnsan hayatın içine doğar ve hayat kusursuz değildir çünkü!
İnsan annesini ve babasını seçemez. Sadece anne ve babasını değil; varsa kardeşlerini ve yaşamak zorunda olduğu hayatın türlü biçim ve renklerini de seçemez. Çevre ve çağ koşulları, bir dayatma ve zorunluluk olarak sadece ömrün yolunu ve yönünü değil, bizim hayat içindeki rol ve durumumuzu da belirler. İnsana biçilmiş kader, pek çok bilinmezin bileşeninden oluşur. İnsan yol yürüdükçe yazgısını, bir romanı sayfa sayfa okur gibi kavrar; bir kare bulmaca gibi kutu kutu çözer, kendi payına düşen bilinmezliği! Gizemini çözdüğü de olur, çözemediği de... Yorulup tıkandığı yerde, tökezler! Tekrar ayağa kalkar mı, bilinmez. Ama böyle bir fırsatı ona, kendindeki sabır ve umut etme becerisi verir, verecekse... Ayağa kalkmak, ayakta kalmaktan daha muzaffer hissettirir insanı, yürekte umut ve kararlılık yitip tükenmemişse elbette. Üstelik zoru başarmanın haklı gururunu ve kazanılmış deneyimin rehberliğini yanına katmış olur, kalan yolculuğunda! Düştüğü yerden doğrulmuş bir insanın dik duruşunu hiçbir gurur yaşatamaz insana.
Anılar, dünden günümüze hikâyecikler hâlinde taşıdığımız yol ve yön notlarıdır; gelecek tasavvurudur, aynı zamanda. Anılarını yitirmiş insandan daha bedbaht kimse yoktur şu dünyada. Yapayalnızdır. İpinden kurtulmuş tesbih taneleri gibi saçılmıştır umutsuz karanlığına. Çünkü anılar, özel tarihimizde kurulmuş varlık ilişkilerinin bizdeki acı, tatlı duygu hatırlatmalarıdır. Anılar, sıcaklığını bu hatırlatmalardan alır en fazla.