1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
283
Okunma

İnandığını söyleyen!
Bu söz kolay, lakin bu yol çetin.
"İnandım" dediğin an, sadece dudakların konuşmaz; gökyüzü de şahit olur, arz da dinler, kader de harekete geçer.
Çünkü bu söz, kelimelerden değil, yön belirleyen bir iddiadan ibarettir.
Ve her iddia bir ispata muhtaçtır.
"İnandık" demekle bırakılacağınızı mı sandınız?
Kimi yalnızlıkla sınanır, kimi kayıpla…
Kimisi bollukla sarhoş edilir, kimisi yoklukla dize getirilir.
Ama herkes sınanır.
Her insan, imanın sadece bir aidiyet cümlesi değil, bir direniş biçimi olduğunu öğrenir.
İman ettim diyen; terk edilmeyi, anlaşılmamayı, iftiraya uğramayı, kaybetmeyi, ağlamayı, susmayı göze alır.
Zira iman, sadece huzur değil; sabırla dövülmüş bir iradedir.
“İnsanlar, ‘İnandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut/ 2)
Ey insan!
Eğer bu sözü söyledinse, artık senin yüreğin tartılacak.
Önce sen kendine yalan söylemekten vazgeçeceksin.
Zorluk geldiğinde neye güvendiğini göstereceksin.
İman ettim diyorsan, önce susmayı öğren sonra secdeyle konuş.
Kırıldığında Allah’a dön, düştüğünde Rabbinle kalk.
Bu yol, insanı yalnız bırakır, ama hiçbir zaman sahipsiz değil.
“Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da…” (Ankebut /3)
Seninle bu yolu yürüyen herkes sınandı.
Hz. İbrahim, ateşe yürüdü.
Hz. Yusuf, kuyudan saraya, saraydan zindana, zindandan secdeye yürüdü.
Hz. Musa, Firavun’un sarayından, Kızıldeniz’in yarılmasına kadar imanın şahidi oldu.
Hz. Peygamber (sav), taşlandı, aç kaldı, yalnızlaştı ama sabırdan sapmadı.
Sen hangi kolaylığın dinini arıyorsun?
İman pazarda satılık bir etiket değil, hakikat karşısında göze alınmış bir fedakârlıktır.
Ve sen ey zalim!
Kötülüğe batıp sonra kaçabileceğini mi sandın?
Mazlumu ağlatıp da hesap vermeyeceğini mi?
Bu dünya sessiz kalır belki ama göklerin defteri susmaz.
Senin zannın seni kurtarmaz.
Sakındığını sandığın şey sana musallat olur.
Kaçtığını zannettiğin hakikat, boynuna bir kement gibi dolanır.
“Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar? Ne kötü hükmediyorlar!” (Ankebut/ 4)
Ey hak yolcusu!
Kendine dön.
Senin sahibin var.
Her gözyaşını gören, her fısıltını duyan, her şüphenin altında hangi niyet yattığını bilen bir Rabbin var.
O senin niyetini bilir, sabrını bilir, secdendeki sükûtu duyar.
O seni unutmamıştır.
Sen de O’nu unutma.
“Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Ankebut/ 5)
Bu dünya bir imtihan sahnesidir.
Ne kadar yük taşıyabildiğinle, kimsenin seni anlamadığı anlarda bile sadık kalıp kalamadığınla ölçülürsün.
Secde, senin en güçlü cevabındır.
Ve dua, en sessiz çığlığındır.
Yalnızsan, üzülme.
Rabbine yöneliyorsan, zaten kalabalıklardan özgürsün.
Hayatın anlamı ne makamda, ne parada, ne alkışta.
Hayatın anlamı sadakattedir.
Büyük olmak değil doğru kalmaktır mesele.
Zengin olmak değil, helal kazanmaktır şeref.
Güçlü görünmek değil, adaletle yürümektir izzet.
Şimdi sor kendine:
Bu hayat seni neyle ölçsün istersin?
İnsanların gözünde mi büyümek, yoksa Allah’ın katında mı kabul bulmak?
İnandım dediğin anda; zulme karşı susmadın mı?
Yalnız kaldığında sabretmedin mi?
Seccadeye kapanıp kendini unutmaya çalışmadın mı?
İşte bütün bunlar, Allah’a kavuşmayı gerçekten umanların yoludur.
Ve onların beklediği vakit yakındır.
Çünkü Allah, ne duaları unutur ne de gözyaşlarını ziyan eder.
İnandım diyorsan; hazır ol.
Bu yol acıyla arınır, sabırla yürünür, secdeyle yücelir.
Ama sonunda:
Ya bir enkazın içinde kaybolur insan,
Ya da küllerinden bir iman abidesi olarak doğar yeniden…
Ve asıl hayat, o doğumdan sonra başlar.
Erol KEKEÇ / 30.07.2025/ Sancaktepe
5.0
100% (1)