0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
116
Okunma

Hikaye Adı: "Dibine Dibine"
Babalarının cenazesi kaldırıldığında, evin etrafında toplanan akrabaların yüzlerinde sadece merak, uzak bir üzüntü ve çokça ilgisizlik vardı. Amcaları “haberimiz olsaydı gelirdik” dedi, halbuki haberi ilk alan oydu. Halaları bir tabak yemek bile getirmedi. Babaanneleri ise her zamanki gibi sadece kendi rahatsızlıklarından bahsetti. Kimse sormadı: “Siz şimdi ne yapacaksınız?”
Ama anne, Ayşe... Sanki içindeki bir yer ölümle birlikte açılmıştı. Derin, dimdik bir duruşla iki çocuğunun elinden tuttu. Büyük olan Yusuf’tu, henüz 13 yaşındaydı ama gözleri birden büyüdü. Küçük kız ise Elif, sekiz yaşında... Baba gittikten sonra sanki artık çocuk olmak hakkı kalmamış gibiydi.
Ayşe, başını dik tuttu. Ne kiraya muhtaç kalmak istiyordu ne de akraba merhametine. Tefeciye bulaşmadan, elinden gelen her işte çalışarak bir gecekondu aldı. Küçük ama kendi evleri. “Okuldan yürümeyin, yakında olsun,” diyerek mahalle içinden seçti. Bahçesinde bir dut ağacı, duvarında sarmaşık… Elif orada toprağa basmayı öğrendi.
Geçim zor, çay mevsimi geldiğinde Ayşe Karadeniz’e çalışmaya gitti. Çocuklar yalnız kalmasın diye komşu teyzelere tembih etti ama Yusuf abilik görevini devraldı. Ev işlerine yardım etti, Elif’e saç örmeyi bile öğrendi. Akşamları fasulye pişirirken "babam yaşasaydı şimdi biz böyle olmazdık" dediği geceler çok oldu. Ama hiç sesini yükseltmedi. Ayşe hep dedi: "Yetim olduk diye kimseye ezdirmem sizi, ama siz de kimseyi ezmeyin."
Yusuf okulu bitirdiğinde iş buldu hemen. Elif liseye başladığında kendi kitaplarını kendisi aldı ilk defa. Anne hâlâ çay topluyordu, ama artık çocuklar her bayram elini öptüğünde yüzü biraz daha gülümsüyordu.
Yıllar geçip de Yusuf iş hayatına atıldığında, Elif de üniversite diplomasını eline aldı. Anne Ayşe artık çay toplamak zorunda değildi. Yusuf da Elif de "Annem evde otursun, dizini uzatsın, çayını içsin" istiyordu. İlk defa evin içine gerçek bir huzur sinmişti. Faturalar zamanında ödeniyor, dolapta her zaman ekmek bulunuyordu.
Ayşe ilk defa kendi için bir şey aldı: sade bir şal, krem rengi. Yıllardır çocuklarının ihtiyaçları dışında tek bir kıyafet almamıştı. Elif’in aldığı ilk maaşla annesine ayakkabı alınca, Ayşe o kutuyu açarken gözyaşlarını tutamamıştı.
Ama beden yıllarca biriktirmişti yorgunluğunu. Sessizce, kimseye belli etmeden.
Bir sabah Yusuf işe gitmeye hazırlanırken annesini mutfakta buldu; elindeki çay bardağını tutamıyordu. Şeker düşmüştü. Hastanede öğrenildi: Ayşe’ye Tip 2 diyabet teşhisi konmuştu.
Ayşe, çocuklarının gözlerinin içine bakıp "Ben size yük olmak istemem" dedi. Ama Elif ellerini tuttu:
“Sen bize yük olmadın anne. Bizi hayata hazırladın. Şimdi biz senin hayatını kolaylaştıracağız.”
Artık Ayşe’nin çay tarlalarında değil, bahçedeki küçük ahşap bankta oturduğu günlerdi. Yusuf ve Elif sırayla onu doktora götürdüler, özel diyetini ayarladılar. İnsülin kalemlerini Elif dikkatle not etti, yemekleri Yusuf yaptı.
O akşam Ayşe balkona çıktı, güneşin batışını izledi.
İçinden geçirdi:
"Yetimdik. Yalnızdık. Kimse olmadı ama biz birbirimize yettik. Kimseye vurdurmadım çocuklarımı... Ama şimdi ilk defa kendimi bırakabilirim."
Meltem Mesture Güven
5.0
100% (1)