8
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
371
Okunma
Veraseti aldığım ilk anların koyuluğunda anımsadığım;
derin bir varlığın sırtımdan çekilişi, ağır bir yokluğun boynuma yüklenişiydi…
Yıllar hafifletmek yerine her an kıymık kıymık ekliyordu, artılar her geçen gün daha da fazla eriyordu. Etkisiz eleman gibiydim dokunduğum hiçbir nesne, canlı değişmiyor
aksine benimle cebelleşiyor gibi geliyordu…
Yıllar yıllar sürdü matematik vari dünya sıfırın etkisiyle benliğimi ve sensizliğimi biraz daha yuttu…
Her iklimin adı sensizlik, her güneşin adı ıssızlıktı. Verdiğin öğretilerin hakkına direndim.
Aşıladığın imanın kudretiyle diklendim. Ama… Sensizliğin ağrısına hep yenildim!
Ah Ahu Bâde’m!
Cihana sığmazdı kirpiklerinden sızsa ışık!
Konuşmana gerek kalmazdı, kaşların yay bakışların incitmeyen ok gibi
gönlüme sözcük sözcük, mısra mısra şiir gibi akardı.
Sana tutkun ahvâllerim bazen utanır yere bakar bazen aşkla gözlerine dalardı…
Ab-ı hayat bildim!
Nefesimde sen, nabzımda sen… Her akışın ilmeğinde tutunduğum daldın sen!
Hayallerin vardı, umutların yaşadıkların
Acılarla yaşatmamak için ne kadar yoğun yaşadın!
Haddi aşmayan yaş miktarınla kısacık zamana ya sığdırdıkların?
O enlerin manisinde tutundurdukların yok mu?
Zurna eksikliğine hayıflanır davul dahi sesini yakından naif kıvratırdı.
Saatin durduğu andı!
Giden sen değildin bendim; zaman bana vurulan prangaydı.
Ben hep ordayım.
İşaret parmağınla çağırdığın, kulağıma fısıldadığın: ‘’Korkma, annene ve kardeşlerine iyi bak!’’
Dediğin verasetin yüküyle, ağırlığıyla kalan zamana tutunmaktayım.
Ay Yüzlüm de yok Ay parem de!
İki annemde yok! Kala kala iki kardeş ve ben…
Söyle Can Evim, ben kimsesizliğimi kime vasiyet edeceğim?