Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Çağdaş Durmaz
Çağdaş Durmaz

Rüzgar Saçlı Kız / Rüzgarın Getirdiği, Denizin Aldığı

Yorum

Rüzgar Saçlı Kız / Rüzgarın Getirdiği, Denizin Aldığı

( 5 kişi )

3

Yorum

10

Beğeni

5,0

Puan

314

Okunma

Rüzgar Saçlı Kız / Rüzgarın Getirdiği, Denizin Aldığı

Rüzgar Saçlı Kız / Rüzgarın Getirdiği, Denizin Aldığı

Rüzgar, Enez’in tuzlu soluğunu İsmet’in yüzüne vuruyordu. Otuz yıl önce de böyle esiyordu. Belki biraz daha gençti rüzgar, tıpkı onun gibi. Şimdi yüzünde kırışıklıklar, saçlarında aklar vardı ama denize baktığı gözlerdeki o derin, sakin ışık hiç değişmemişti. Aynı ışık, otuz yıl önce Lale’yi ilk gördüğünde de vardı.

O gün de böyle bir Temmuz günüydü. Küçük, tahta iskelenin ucunda, fırtına öncesi sertleşen rüzgara karşı dikilmiş, koyu lacivert dalgaları seyrediyordu. Bir dalga daha sert vurdu iskeleye, sıçrattığı sular Lale’nin beyaz keten elbisesini ıslattı. İsmet, "Dikkat edin!" diye atıldığında, Lale dönüp baktı. Gözleri, şaşkınlıkla karışık bir merakla parıldıyordu. "Önemli değil," demişti, eliyle elbisesini silkeleyerek, "Deniz her zaman böyle yapar. Beklemez." Gülüşü, o an bastıran yağmurun arasından sızan güneş gibiydi. İsmet’in içini ısıtmıştı. O gün, rüzgarın savurduğu yağmur taneleri altında tanıştılar. Deniz hırçındı, ama onların arasında aniden doğan sessizlikte bir sıcaklık vardı.

Aşkları, o küçük sahil kasabasında filizlendi. İsmet, balıkçı babasının teknesine yardım ediyordu. Lale, İstanbul’dan tatil için gelen bir kızdı. Yaz bittiğinde, ayrılmaları gerekti. İsmet, o gün sabahın alacakaranlığında, teknesiyle açıldığında, kıyıda duran Lale’yi görmüştü. Rüzgar saçlarını savuruyor, Lale el sallıyordu. İsmet’in yüreği sıkıştı. Uzaklaştıkça Lale küçüldü, ama İsmet’in içindeki yer hep kocaman kaldı. Mektuplar, uzun tren yolculukları, telefon görüşmeleri... Zaman, deniz gibi akıp gidiyordu. İsmet, kasabada kalıp kendi teknesini aldı. Lale, öğretmen olup İstanbul’a yerleşti. Ama her yaz, her fırsat bulduğunda, rüzgar Lale’yi o küçük kasabaya, İsmet’in yanına getirirdi. Otuz yıl, her yazı bir diğerine ekleyerek geçti.

Şimdi, aynı iskelede, aynı rüzgar esiyordu. İsmet’in yanında, kendisi gibi saçlarına ak düşmüş, yüzünde yaşamın güzel izlerini taşıyan Lale vardı. Elleri, birbirine kenetlenmişti. İsmet’in parmakları hala güçlüydü, balık ağlarını örmede usta, ama Lale’nin elini tutarken her zamanki gibi nazikti.

"Otuz yıl," diye mırıldandı Lale, başını İsmet’in omzuna dayayarak. Gözleri, alacakaranlıkta parlayan ilk yıldızlara dikilmişti. "Düşünsene, bu rüzgar, bu deniz, hep tanık oldu bize."

İsmet, derin bir nefes aldı, denizin tuzlu kokusunu içine çekti. "Hep vardılar," dedi, sesi rüzgara karışan bir fısıltı gibiydi. "Sen gittiğinde, deniz senin yerini dolduruyor sandım. Dalgaların sesi senin sesindi, rüzgarın dokunuşu senin nefesindi. Ama yanılmışım." Lale başını kaldırıp baktı ona. İsmet, onun gözlerinin içine bakarak devam etti: "Deniz ve rüzgar, seni bana hatırlatan şarkılardı sadece. Asıl aşk, senin buraya her dönüşünde yüreğimde yeniden doğan şeydi. Otuz yıldır hiç sönmeyen, hep taze kalan..."

Bir sessizlik oldu. Sadece dalgaların iskeleye vurma sesi ve rüzgarın ıslık çalışı duyuluyordu. Otuz yılın yorgunluğu, sevinçleri, küçük kırgınlıkları, büyük mutlulukları, hepsi bu sessizliğin içinde eriyordu. Birbirlerine tutunmaları, yılların ağırlığını taşıyor, ama aynı zamanda hafifletiyordu.

"Ben de öyle hissettim," dedi Lale, gözleri nemlenerek. "İstanbul’un kalabalığında, gürültüsünde, seni duyuyordum. Deniz kokusu geliyordu sanki rüzgarla. Buraya dönmek... senin yanına gelmek, her defasında eve dönmek gibiydi."

İsmet, Lale’nin elini daha sıkı kavradı. İlerde, ufukta, İsmet’in küçük teknesi hafifçe sallanıyordu. Yarın yine denize açılacaklardı birlikte. Tıpkı otuz yıl önceki gibi. Zaman değişmiş, yüzler değişmiş, ama denizin çağrısı, rüzgarın şarkısı ve kalplerindeki aşk hep aynı kalmıştı. Otuz yıl, bir ömürdü. Ve onlar için, bu ömrün her saniyesi, bu sahilde, bu rüzgarda, bu denizle ve birbirleriyle örülmüştü.

Rüzgar bir kez daha esti, Lale’nin ak saçlarını İsmet’in yanağına savurdu. İsmet gözlerini kapadı, denizin sesine ve yanındaki varlığın sıcaklığına bıraktı kendini. Otuz yılın aşkı, işte buydu: Bir liman, bir sığınak, hiç bitmeyen bir yolculuk. Ve rüzgar... her zaman olduğu gibi, onların sessiz yeminlerini alıp denize, sonsuzluğa doğru taşıyordu.


Lale’nin eli İsmet’in avucunda hafifçe titredi. Bu titreme eskiden yoktu. Otuz yılın son birkaç ayında, sessizce yerleşmişti kemiklerine. İsmet, bu titremeyi hissettiğinde yüreği burkulur, ama yüzünde hep o dingin tebessümü muhafaza ederdi. Hastalık, Lale’yi İstanbul’dan bu küçük sahil kasabasına, onun yanına getirmişti. Artık kalıcıydı. Doktorlar "vakit" dediklerinde, Lale gözlerini İsmet’in gözlerine dikmiş, "Benim vaktim denizle, rüzgarla ve seninle geçecek," demişti. İsmet, o an gözyaşlarını tutamamış, ama Lale’nin avucundaki o küçük titremeyi, kendi gücüyle durdurmaya çalışırcasına sımsıkı kavramıştı.

Şimdi, aynı iskelede, ama bu sefer Lale bir tekerlekli sandalyede oturuyordu. Sırtına, denizin rüzgarını kesmesi için İsmet’in eski, yıpranmış mavi kazağı örtülüydü. Akşam yıldızları, önceki gecelerden daha parlak görünüyordu sanki. Deniz, alacakaranlığın morunu emiyor, üzerine gümüşi bir ay düşüyordu.

"Bugün rüzgar biraz hüzünlü esiyor," dedi Lale, sesi eskisi kadar güçlü değildi, ama içindeki berraklık dimdik ayaktaydı. Gözleri, ufukta hafifçe sallanan küçük tekneye takıldı. "Yarın açılacak mısın?"

İsmet, sandalyenin yanına diz çöktü, Lale’nin soğumuş ellerini kendi avuçlarının içine aldı, nefesiyle ısıtmaya çalıştı. "Seninle açılacağız, Lale’m," diye fısıldadı. "Tekne hazır. Rüzgar da bize yardım edecek, biliyorum."

Lale’nin dudaklarında minik bir gülümseme belirdi. "Otuz yıl önceki gibi mi? Hırçın dalgalara karşı?"

"Hayır," dedi İsmet, gözlerinde bir ışıltı. "Bugünün rüzgarı gibi... biraz hüzünlü, ama çok... çok nazik." Gözlerini Lale’nin gözlerinden ayırmadı. "Ve sen, her zamanki gibi, benim en cesur denizcim olacaksın."

O gece, Lale’nin nefesi biraz daha zorlandı. İsmet, onun yatağının yanındaki sandalyede, elini hiç bırakmadan sabahladı. Pencereden sızan ay ışığı, Lale’nin solgun yüzüne düşüyor, İsmet de her nefes alışında iç çekiyordu. Otuz yılın anıları, odanın sessizliğinde bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden: Islanan beyaz elbise, yağmur altındaki ilk gülüş, mektupların sararmış kağıtları, her yazın coşkusu, ayrılıkların acısı, kavuşmaların tarifsiz mutluluğu, sessiz anlaşmalar, küçük kızgınlıklar, hemen ardından gelen içten özürler... Ve hepsinin üzerine sinen, tuzlu deniz rüzgarı.

Sabah, güneş henüz ufuk çizgisini yalarken, İsmet Lale’yi kollarına aldı. Hafiflemişti, neredeyse bir martı tüyü kadar hafif. Dikkatle, sevgiyle, otuz yılın bütün özenini katarak sardı onu yumuşak bir battaniyeye. Tekerlekli sandalyeyi iterek değil, onu taşıyarak çıktı dışarı. Serin, nemli sabah rüzgarı yüzlerine vurdu. Lale, gözlerini araladı, derin bir nefes aldı. "Deniz kokusu," diye mırıldandı, "Her şey iyi, İsmet."

İsmet’in boğazı düğümlendi. "Her şey çok iyi, Lale’m," diyebildi ancak.

Küçük tekne, sabahın pusu içinde onları bekliyordu. İsmet, Lale’yi dikkatle teknenin pruvasına, yumuşak minderlerin üzerine yatırdı. Battaniyeyi sıkıca sardı. Sonra kendisi de atladı içeri. Motor çalıştı, sessiz bir uğultuyla iskeleden ayrıldılar. Tekne, cam gibi düzleşmiş denizi yararak, güneşin doğmak üzere olduğu açıklara doğru ilerliyordu. Rüzgar, İsmet’in yüzünde, Lale’nin saçlarında nazikçe oynuyordu. Hüzünlü değildi artık. Sadece... kabul eden bir rüzgardı.

Lale’nin gözleri açıktı. Gökyüzünün pembeden turuncuya, turuncudan altın sarısına dönen tonlarını izliyordu. Dudaklarında o hep var olan küçük gülümseme vardı. İsmet, dümeni sabitleyip yanına çöktü. Elini yeniden onun eline aldı. Soğuktu, ama İsmet’in avuçları sımsıcaktı.

"İsmet," diye fısıldadı Lale, gözlerini ona çevirmeden, ufuktaki büyüyü seyrederek. "Bana bir söz ver."

"Ne istersen, Lale’m."
"Deniz beni... aldığında..." Nefesi biraz kesildi, devam edebilmek için güç topladı. "...Rüzgarı dinle. Hep dinlediğin gibi. O sana... benim nerede olduğumu... fısıldayacak."

İsmet’in gözlerinden sıcak damlalar, Lale’nin battaniyesinin üzerine düştü. Başını eğdi, alnını onun soğuk eline dayadı. "Söz," diye boğuk bir sesle mırıldandı. "Her nefes aldığımda rüzgarı dinleyeceğim. Seni... her zaman bulacağım."

Güneş, tam o anda, kızıl bir top halinde denizin üzerinden yükseldi. Işık, bütün denizi, tekneyi, Lale’nin yüzünü altınla yıkadı. Lale, bu son ışık selinde, gözlerini İsmet’e çevirdi. Gözlerinde bir derinlik, bir minnet, bir sonsuz barış vardı. Dudakları hafifçe kıpırdadı. Ses çıkmadı, ama İsmet onu gördü: "Teşekkürler... Aşkım..."

Ve sonra, bir nefes daha aldı. Derin, sakin. Bir kuşun kanat çırpışı kadar hafif. Sonra... bitti. Gözleri, artık ufuktaki güneşi değil, bir başka sonsuzluğu görüyormuşçasına açık kaldı. Gülümsemesi donmadı, orada, altın ışıkta sabitlendi.

İsmet, kımıldamadı. Onun elini bırakmadı. Teknenin hafif sallanışına, rüzgarın saçlarını okşayışına, denizin mırıltısına bıraktı kendini. Güneş yükseldikçe, Lale’nin yüzündeki altın rengi soldu, yerini berrak bir sükunete bıraktı.

Gün boyunca, İsmet tekneyi açıklarda dolaştırdı. Rüzgarın yönüne bıraktı bazen. Rüzgar esiyor, tekneyi önce bir yöne, sonra diğerine sürüklüyordu. İsmet, Lale’nin başucunda oturdu, elini hiç bırakmadı, onun sözünü tutarcasına rüzgarın sesini dinledi. Rüzgar, tuz, iyot ve... Lale’nin kokusu gibi gelen bir şeyler taşıyordu. Belki de hayaldi, ama İsmet onu duyuyordu: Hafif bir fısıltı, bir sevgi sözcüğü, bir çocuk kahkahası, bir hüzünlü şarkı... Hepsi, Lale’ydi.

Akşam olurken, güneş batıya yöneldiğinde, İsmet dümene geçti. Tekneyi, otuz yıl önce Lale’yi ilk gördüğü küçük, tahta iskeleye doğru yöneltti. Rüzgar, bu kez arkadan itiyor, sanki onları eve, o ilk tanışmanın kutsal toprağına götürüyordu.

İsmet, Lale’yi kıyıya çıkardığında, gökyüzü yine yıldızlarla doluyordu. Tekerlekli sandalyeye değil, doğrudan iskelenin tahtalarına, denize en yakın noktaya oturttu onu. Battaniyeyi düzeltti. Sonra yanına, otuz yıl boyunca hep yaptığı gibi oturdu. Kolunu omzuna doladı.

"Bak," diye fısıldadı yıldızlara bakarak, "İlk günkü gibi yıldızlar. Ve rüzgar... senin dediğin gibi. Hep bana seni fısıldıyor."

Deniz, iskeleye hafifçe vuruyor, sanki bir ninniyi andırıyordu. Rüzgar, İsmet’in ıslak yanaklarını kuruladı. Otuz yılın aşkı, bir bedenden ayrılmış, ama denizin tuzunda, rüzgarın nefesinde, yıldızların ışığında ve İsmet’in her atan yüreğinde sonsuza dek yaşayacak bir güce dönüşmüştü. Ve İsmet, rüzgarın getirdiği her fısıltıda, Laleyi duyarcasına gözlerini kapatıyordu.
O gün son kez İsmet te gözlerini kapattı güne , bir daha açmadı çünkü sevdiğine kavuşmuştu sonsuzlukta...



OTUZ YILLIK RÜZGÂR

Bir Temmuz akşamıydı deniz hırçın,
Rüzgâr savurdu dalga dalga saçlarını
Güneş uzandı yüzüne
Işıdı gülüşün ilk ateşini.

Otuz yaz geçti geçmedik aşktan,
Zaman balıkçı ağlarında öpüşler,
Sardunyalar gibi soldu, tazelendik yeniden...

Rüzgâr getirdi seni hep geriye,
Nefesin tuz, saçların iplik iplik ak olsa da.
Sandım ki denizdir kalbimi deşen,
Meğer senmişsin o sonsuz fısıltı, o sır!


"Rüzgârı dinle," dedin avucun
avucumda soğurken,
"Beni o söyler bulutlarda, dalgalarda,
kuşlarda..."

Şimdi Enezdeyim yıldızlar çıplak,
Kolum boş, omzumda hâlâ titrek nefesin.
Rüzgâr esiyor yine ıslak, ıslak,
Taşıyor her dokunuşunu denizin mavisine...

Otuz yıl geçse de unutamadım seni
Döner kum saatleri, kararır martı sesi...


Aşkım kalacak tuzunda bu denizin,
Rüzgâra sor beni
Rüzgar ile sar beni...



"Deniz aşkı alırken geriye verdiği tek şey: Sonsuzluğun tuzuyla kavrulmuş bir yürekti."


"Ölüm bile ayıramadı onları; çünkü aşk, rüzgarın sonsuzluğa taşıyacağı kadar hafifti artık."



"Gerçek aşk ölmez; rüzgara emanet edilmiş bir fısıltıdır, denizler durdukça geri gelir."



Çağdaş DURMAZ












Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (5)

5.0

100% (5)

Rüzgar saçlı kız / rüzgarın getirdiği, denizin aldığı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Rüzgar saçlı kız / rüzgarın getirdiği, denizin aldığı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Rüzgar Saçlı Kız / Rüzgarın Getirdiği, Denizin Aldığı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Larmina.
Larmina., @larmina-
27.7.2025 10:12:35
5 puan verdi
Çok etkiliydi
Varmı diye sorgulatiyor şair gerçek aşk
Varsa da geç denk gelmedi ki

Gerçek aşklara selam daim olsun ayrılık ötesinde
Ve İsmet mutludur şimdi sonsuz yolculuğunda llaleside yaninda artık

Öyle düşündüm

Sevgiler selamlar çağdaş şairim
Etkili Yorum
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE, @oguzhankulte
24.7.2025 13:23:52
5 puan verdi
Özenle kaleme alınış, akıcı bir anlatım ve vurgusunu da finalinde yerince güçlü yapan bir eserdi okuduğum.
"Gerçek aşk ölmez; rüzgara emanet edilmiş bir fısıltıdır, denizler durdukça geri gelir."
Okuduğumuz, izlediğimiz, işittiğimiz gerçek sevgileri yansıtan eserleri de çağrıştıran emek dolu satırlardı.
Esin veren metnin kalemini yürekten kutluyor, nice kalıcı eserlere diyorum. Saygı ve selamlarımla.
Etkili Yorum
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
24.7.2025 00:45:35
5 puan verdi
Hikaye ve dizeler birbiri ardınca yıllara sığmayan bir aşkın öyküsüydü Çağdaş hocam. Hüzünlüydü. Kutluyrum yürekten. Saygılar selamlar.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL