Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Aşık-ı boğaz
Aşık-ı boğaz

KARADUL

Yorum

KARADUL

( 1 kişi )

1

Yorum

6

Beğeni

5,0

Puan

357

Okunma

KARADUL

Baharın ilk ılık rüzgârları esmeye başlamıştı. Dağın yamaçları baharın ilk çiçekleriyle renklenmiş. Ağaç dallarının açık yeşil renkli yaprakları tomurcuklarını patlatıp yenibahara merhaba demekteydi. Hava siyah kış bulutlarını gönderip beyaz pamuk bulutlarını dolabından çıkarıp üstlerine yatıp güneşlenmekte. Dağın tepelerindeki eriyen karlarla ırmak coşmuştu. Tatlı su kefalleri gürül gürül akan suda baharla gönüllerine üflenen aşk fısıltısıyla aşk havuzlarına doğru yüzmekteydi. Tüm canlılar eşlerine aşk şarkılarını sunmakta. Yeni bir bahar yeni başlangıçlar zamanı…
Baharı çok severdi Ali. Ama kendi memleketinin, Toros dağlarındaki köyünün baharı onun çocukluk aşkıydı. Bahar ona çocukluğunda yavru keçileri getirirdi. Yani bahar bebeklerin zamanıydı. Çağrışım yaptığından annesine sormuştu. ‘Anne bende baharda mı doğdum.’ Evet deyince annesi ‘bebekler hep baharda mı gelirler’ diye sordu, annesi ‘bazen başka zamanda da doğarlar. Ama baharda doğanlar en iyileridir. Onlara kınalı kuzular denir en iyi çocuklar onlardır.’ Dedi gülümseyerek. O zaman çok mutlu etmişti bu cevap! Demek ki kendisi de baharda doğduğundan iyi çocuktu. Kınalı kuzuydu.

Bu güzel dağ köyünden okumak için İstanbul’a gitmek zorunda kalması onun yaşamından öte ruhunda sarsıntı yaratmıştı. Büyük şehirler hep böyle acımasız mıydı diye düşünmüştü, ilk günlerde. Yerde oturan yaşlı bir adamı gördüğünde yardıma koşmak istemişti. Beraber yürüdüğü yurt arkadaşı gülerek ‘şehirde binlercesi var. Hepsine yardım ederek çözemezsin’ demişti. Şehrin böyle karanlık ruhsuz yapısı yüzüne tokat gibi çarpmıştı. Kendi kendine burada insani duygular yok olmuş, insanlık bitmiş deyip, korkuyla ürpermişti. Ruhu, geldiği yeşil çayırların zarif ağaçların huzurundan, korkunç bir fırtınanın içine düşmüş boğulmak üzere olduğunu hissettiriyordu. Nasıl bu kadar karabasan bu şehirde insanların üstüne çökmüştü. Kimse bir şey yapmıyordu. Neden? Bu düşünce boğazını sıkan kemer gibi onun nefes almasını zorluyordu, arada düşündükçe derin nefes almak zorunda hissediyordu kendini.
Bir şeyler yapması gerekti, ona öğretilen iyilik duygusu belleğin gerisine hapsedilemezdi, ne kadar baskılasa da başkaldırmaktaydı.

Yeni gelenlerin katılımı için panoya asılan öğrenci toplulukları içinde sosyal sorumluluk çalışmaları grubunu görünce, tamam benim olmam gereken topluluk diye içinden geçirdi. Aslında çok güzel saz çalmakta ve sesi de oldukça güzeldi. İkinci olarak müzik topluluğuna da katılmıştı. Asıl etkinliği yardımdı. Toplulukta yaptığı konuşmalar sonrası yönetime girmişti. Ders çalışmaları dışındaki boş zamanını bu yöndeki araştırmalar ve yapılacak çalışmalar için harcamaktaydı. Sesi sazı onu müzik topluluğunun da vazgeçilmezleri arasına katmıştı. Ama öncelik yardım çalışmalarıydı.

Darülaceze ziyareti onun hayatına bir damga vurdu. Etkinliğe katılan her öğrenci bir kişi ile sohbet edecek, etkinlik değerlendirmesinde elde edilen bulgular ve yardım seçenekleri tartışılıp kayda alınacaktı.
Ali gözüne çarpan hüzünlü bakışlı bir kadının yanına izin isteyip oturdu.
-Ben Ali, Hukuk Fakültesi öğrencisiyim. İzin verirseniz birbirimizi tanır, sizle sohbet edip karşılıklı dertleşir, güzel anılarımızla mutlu oluruz.
-Ben Torosların bir köyünden bu yıl okul için geldim. Yani gurbetteyim. Dört kardeşim var, ailem hayvancılık yapar. Annem tüm çocuklarım okuyacak dediği için, bu zamana kadar hayran olduğum yaşadığım dağlarımı bırakıp geldim. Ama çoğu gece rüyalarımda hep o güzel dağlarımdayım ve mutluluğumu rüyalarımda yaşamaktayım. Annem işte! Hayvancılık yapsaydım, köyümde kalsaydım daha mutlu olurdum.
Dedi ve hüzünlenerek gözlerini yere dikip mutluluk arar gibi bakındı. Karşısındaki devamlı yere bakan kadın birden ona bakıp eliyle onun omuzuna vurdu. Sanki gönüllerinin arasında görünmez bir ilişki kurulmuş gibiydi. Yakın hissetmişti kendisine karşısındaki genci.

-Üzülme bende yıllardır gurbetteyim. Senin geri dönüp gideceğin bir yerin var ama benim gidecek yerim de yok. Ben müebbet gurbetçiyim. Aslen Adana’lıyım. Portakal bahçelerinden Darülacezeye kadar uzanan bir hayat yolculuğum var. Adım Hatice idi bir zamanlar, ama uzun süredir tanıdıklarım bana Karadul der. Gerçi yüzüme karşı demezdiler, kendi aralarında konuşurken derdiler. Öyle ki asıl adımı da bir müddet sonra unuttular. Beni çağırmak için ‘Kız’ ‘Köylüm’ ‘Gelin’ gibi hitap ederlerdi.

-Neden size Karadul diyorlardı, peki!
Birden yüzü yere döndü. Aslında çok güzel bir kadındı atmışbeş, yetmiş yaşlarında olmalıydı, soramazdı tabi. Esmer, siyah saçlı, zeytin yeşili çekik gözlü normal kiloda dik oturan bir Adana güzeliydi. Ali birden heyecanlandı acaba anlatacak mıydı. Hüzünlü ve kederli bir görünüme bürünmüştü. Alnının ortasındaki çizgi daha belirginleşti. Gözleri dolar gibi oldu. Eliyle saçlarını yana doğru düzeltti. Bu hüzün Ali’yi üzdü keşke sormasaydım dedi içinden. Tam konuyu değiştirmek için konuşacaktı. Yüzünü yerden kaldırdı ona baktı. Yeşil gözlerinde hüznün yanında derinliklerde umutla bir yakınına özlem bakışını hissetti.

-İlk defa bu konuyu sana anlatacağım. Nedenini bilmiyorum. Kendimi sana yakın hissettim, belki aynı yörenin insanıyız, kanım ısındı sana. Belki de içime attıklarımın mahkumiyeti sona erdi, özgürlük istiyorlar.
-Anlatma istersen başka konulardan, memleketimizden konuşup özlem giderelim. Daha iyi olur. Sizi üzmek istemem.
-Ben ilkokuldan sonra okumadım. Ailem çiftçiydi. Portakal bahçelerimiz vardı. Orada çalışırdım. Onaltı yaşında annem ‘seni Yamanlar oğlu Murat’a istiyorlar. Ne dersin babana babası demiş. Baban sana sormamı istedi’ dedi.
-Murat yakışıklı iyi bir çocuktu. Durumları da iyiydi. Bazen karşılaştığımızda kısa konuşmalarımız olurdu. Kabul ettim. Güzel bir düğünle evlendik. Çok mutluydum. Beni güldürecek bir şeyler hep bulurdu. Bir ay sonra bir sabah kalktığımda kendimi çok sıkıntılı hissettim. Nedeni yoktu söyleyince bana gülerek hamile olmayasın dedi. Değilim dedim. Bu başka bir sıkıntı hayırlısı geçer birazdan. Murat traktörle akşam pamuk işçilerini almaya giderken kaza yaptı. Kurtulmadı.
Birden yüzü düştü. Duyguları tüm yüzüne yayılmıştı. Gözleri doldu. Yutkundu, istemsizce sol dizine elini iki kez vurdu. Kısa bir sessizlik oldu. Öne düşen başını kaldırıp baktı. Yeşil gözlerinde özlem ve acı vardı.
-Ailemin yanına döndüm. İki yıl sonra yeni bir kısmetim çıktı. Yakın bir köyde eşi ölmüş benden ondört yaş büyük biriydi. Çocuğu yoktu. Annem babam tamam dedi. Toprağı vardı yani durumu iyiydi. Evlendik. Biraz kabaydı ama bana kötü davranmadı. Beş yıl geçti, çocuğumuz olmadı, doktora gittik, ondan dolayı olduğunu öğrendik. Bir gün kahvede oyun oynarken masaya yığıldı. Kalpten ölmüştü. Ben yine eve geri döndüm.

Yüzünde belirgin ne keder nede üzüntü ifadesi yoktu. Murat gibi özlem ve kırgınlık hissetmediği belliydi. Adını bile söylememişti. Devam etti;
-Birkaç yıl geçti. İstanbul’daki tanıdıklarımızdan biri köylülerimizden hiç evlenmemiş biri için aracı oldu. Kırkbeş yaşında evi olan Mehmet adındaydı. Annemler tanıyordu. Hiç evlenmemiş olması da olumluydu. Evlenip buraya geldim. İki yıl sonra bir kızımız oldu. Kız olmasına üzülmüştüm. Kızların talihi annesine benzer diye. Mehmet beş yıl sonra boğaz kanseri oldu, çok sigara içerdi. Bir yıl sonra vefat etti.
-Cenazede bizim oralı muhtarın ihtiyar heyetinden bir yaşlı ‘Allah ın gücüne gitmesin üçüncüyü de gönderdi. Karadul gibi bizim kız’ dediğini duydum. O gün siyah elbise ve eşarbım olduğundan, dul kaldığım için söyledi sandım. Sonra komşunun üniversitede okuyan kızı anlattı bana. Meğerse örümcekmiş erkekle çiftleştikten sonra eşini yermiş dişi örümcek. Çok gücüme gitmişti. Ondan sonra lakabım Karadul kaldı.

Hüzünle gülümsedi.
-Çalışmaya başladım. Evlenmedim kızımı büyüttüm. Yani başkasının ölümüne neden olmayayım diye. Kızımı okuttum. Evlendirdim ama eşiyle birlikte Almanya’ya yerleştiler. Nadirde olsa telefon eder. Bir kez buraya ziyaretime geldiler. Olsun sağlıklı iyi olsun gelmesin.
İç çekti, yine hüzünlendi ve alnındaki çizgi belirginleşti. Ali iki haftada bir ziyaretine, bütçesi imkânlarıyla hediye alıp gitti. Saz çalıp memleket türküleri söylediler. Artık gittiğinde, onu ‘benim güzel gönüllü oğlum gelmiş’ diye sevinçle karşılıyordu. Yaz gelmişti. Okul tatil olmuştu. Köye gidecekti. Ziyaretine gidip izin istedi.
-Tabi gideceksin oğlum annen seni çok özlemiştir. Benden de hemşehrisi olarak çok selam söyle, has evlat yetiştirdiği için onu kutladığımı söyle.

Ali çok mutlu ve huzurlu olarak otobüse bindi. Ruhunun en güzel duygusu iyilik hep onunlaydı. Eve ulaştığında annesi keçi sağmaktaydı. Seslendi.
-Annem ben geldim, kınalı kuzun !
-Amanın oğlum gelmiş, üniversiteli okumuş oğlum gelmiş. Kınalı kuzum!

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Karadul Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Karadul yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KARADUL yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
-IspartaGülü-
-IspartaGülü-, @-ispartagulu-
23.7.2025 22:35:39
5 puan verdi
Kutlarım efendim...Hüzünlüde olsa severek okuduk..Gönlünüze saglık..Teşekkür ederiz..Gül diyarından selamlar.

-IspartaGülü- tarafından 24.7.2025 11:47:02 zamanında düzenlenmiştir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL