Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

Unutulmuş Bir Gerçeğin Haykırışı

Yorum

Unutulmuş Bir Gerçeğin Haykırışı

( 1 kişi )

1

Yorum

1

Beğeni

5,0

Puan

263

Okunma

Unutulmuş Bir Gerçeğin Haykırışı

Unutulmuş Bir Gerçeğin Haykırışı


Helakin Kıyısında Yaşayanlar Hüküm Gününe Kulak Vermeyenler

“Hüküm ve ayırım gününe.
Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
O gün vay yalanlayanların hâline!” (Mürselat, 13–15)
İnsanlık tarihi boyunca tek bir gerçek değişmedi: Allah’ın vaadi. Ne krallar, ne despotlar, ne de filozoflar bu hakikatin önüne geçebildi. Zira hüküm Allah’a aittir ve “ayırım günü” er ya da geç gelir. Ayetlerin ifadesiyle, bu “tayin edilmiş kıyam”, yalnızca bir efsane ya da soyut bir ahiret tasviri değildir. Aksine, tarihin her safhasında bireylerin, toplumların ve medeniyetlerin başına gelen ilahi müdahalelerin özüdür.

Bugün bizler, o hüküm gününü yalnızca ölümden sonraki hesap günü gibi görmekle kalıyor; bu dünyadaki “ilahi uyarıların” ayak seslerini bile duymamayı tercih ediyoruz. Oysa Rabbimiz bu ayetlerde, geçmişte helâk edilen kavimleri hatırlatarak şunu açıkça ilan ediyor:

“Biz öncekileri helâk etmedik mi?
Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.
Biz suçlulara işte böyle yaparız.
O gün vay yalanlayanların hâline!” (Mürselat, 16–19)
Bu ayetler yalnızca tarihin tozlu sayfalarına işaret etmiyor; bugünün ve geleceğin de gerçeğini haykırıyor. Peki, kimdir bu “yalanlayanlar”? Kimdir bu “suçlular”? Ve biz, gerçekten hâlâ onların arasında değil miyiz?

Yalanlayanların Çağında Yaşıyoruz

Mürselat Suresi’nin bu keskin uyarıları, çağımızda neredeyse tüm boyutlarıyla yaşanmakta olan bir küresel inkâr çağını resmediyor. Hakikat yalanlanıyor, adalet çiğneniyor, iffet alay konusu ediliyor, servet putlaştırılıyor, aile kurumu çözülüyor, savaşlar çıkarılıyor, çevre talan ediliyor.

“Biz öncekileri helâk etmedik mi?” sorusu, modern insana yöneltilmiş tokat gibi bir hatırlatmadır. İşte size birkaç örnek:

Lût kavmi, sapkınlıklarını meşrulaştırmaya kalktıkları için helâk edildi. Bugün bu sapkınlıklar “insan hakkı” maskesiyle her coğrafyaya zerk ediliyor. Aile, nesil, iffet yok ediliyor.

Medyen halkı, ölçü ve tartıyı bozan, haksız kazanç peşinde koşan bir toplumdu. Bugün dünya ekonomisi, faiz ve sömürü sistemleri üzerine inşa edilmiş durumda. Zengin daha zengin, fakir daha da fakir...

Ad ve Semud kavimleri, güçlerine ve uygarlıklarına güvenerek Allah’ın gönderdiği peygamberleri yalanladılar. Bugün bilim, teknoloji, sosyal medya, yapay zekâ gibi güçler insanları “ilahlık vehmine” sürüklüyor.

Tüm bunlar sadece “tarihî” örnekler değil; aynı helâk dinamiği bugünün yeryüzüne serpiştirilmiş hâli.

Helakin Anatomisi Suçlu Kim?
Ayetlerin son cümlesi, meseleyi daha da netleştiriyor:

“Biz suçlulara işte böyle yaparız.”

Kimdir bu suçlular? Bu tanım yalnızca açıkça inkâr eden ateistleri ya da peygamberleri taşlayanları mı kapsar? Hayır. Bu, hakikati bile bile susanları da kapsar. İyiliği emretmekten çekinenleri, zulme ses çıkarmayanları, haksızlık karşısında rahat yaşayanları, iman ettim deyip de dünyanın akıntısında savrulanları da kapsar.

Bugün:

Gazze bombalanırken rahatsızlık hissetmeyen,

Çocuklar açlıktan ölürken tatil pozları atan,

İfsat projeleri hayata geçirilirken “karışmam” diyen,

Faiz, rüşvet, torpil yaygınlaşırken “herkes yapıyor” bahanesine sığınan,

Hakkı söylemekten korkup popüler kalmayı seçen herkes…
…bu ayetin çizdiği “suçlu” çemberinin içindedir.
Allah, zulmedeni değil sadece; zulme ses çıkarmayanı da helâk eder. Nitekim Kur’an başka bir yerde şöyle der:

“İçinizden yalnız zulmedenlere isabet etmekle kalmayacak bir fitneden sakının.” (Enfâl/ 25)

Hüküm Günü Sadece Ahirette Değil
Mürselat suresi bize sadece kıyamet gününü değil, bu dünyadaki “mini kıyametleri” de gösteriyor. Her toplum, her nesil, kendi hüküm gününü yaşar. Kimilerinin helaki savaşla, kimilerinin felaketle, kimilerinin neslinin bozulmasıyla olur.

Bakın, bugün:

Toplumlar intihar ediyor. Japonya’da, İsveç’te, Amerika’da gençler hayatı anlamsız bulup yaşamaktan vazgeçiyor.

Aileler çöküyor. Her 2 evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor. Kadınlar ve erkekler birbirini rakip, hatta düşman görüyor.

İklim felaketleri artıyor. Seller, yangınlar, kuraklıklar dünyanın dört bir yanını kavuruyor.

Biyolojik afetler yaşanıyor. Genetiğiyle oynanmış yiyecekler, salgınlar, depresyonlar modern çağın “azap aygıtları” hâline gelmiş durumda.

Bunların hiçbiri “doğal süreçler” değil; inkârın ve zulmün karşılığı olarak gelen mikro helâklardır.

Kalpleri Felç Eden Refah
Bu ayetler bize ayrıca bir çelişkiyi de gösteriyor: İnsanlar helakin gelmesini “deprem”, “gökten taş yağması” gibi zannediyorlar. Oysa en tehlikeli helâk, rahata batırılarak gelen helaktir.

Bugün pek çok toplum, görünüşte refah içinde yaşıyor:

Marketlerde yiyecek var, ama doyan yok.

Herkes online, ama herkes yalnız.

İnsanlar özgür, ama köle gibi sistemin emrine amade.

Lüks içinde yaşayanlar kalben çökmüş durumda.

İşte kalplerin, zihinlerin, ailelerin helâki... Sessizce gelen, fark edilmeyen, ama ayetlerdeki “işte böyle yaparız” uyarısını tam anlamıyla taşıyan bir ceza biçimi…

Çıkış Var Mı?
Bu azap çemberinden çıkış var mı? Evet, ama ancak ayetleri ciddiye alarak...

Kalplerde devrim gerek. İman sadece bir kimlik değil, eylem ve duruş gerektirir. Her mümin, önce kendinden başlamak üzere iyiliği emretmeli, kötülüğü durdurmalı.

Toplumsal uyanış gerek. Bir toplumda ifsat, faiz, fuhuş, zulüm yaygınlaştıysa, o toplumun yavaşça helâke yaklaştığı kesindir. Kurtuluş için iç hesaplaşma şarttır.

Zulme karşı birlik gerek. Mazlumlara sırt çeviren bir ümmet, helâkten azade kalamaz. Kudüs yanarken, Gazze ağlarken, Myanmar ve Yemen yok edilirken “ekonomik ilişkiler” bahanesiyle sessiz kalmak, ayetin “yalanlayanlar” sınıfına girmektir.

Samimi tevbe gerek. Ayetler yalnızca korkutmak için değil, uyarmak içindir. Allah, uyarı geldiğinde tövbe edenleri bağışlayacağını defalarca bildirmiştir.

Kulak Verme Vakti
Mürselat Suresi’nin 13–19. ayetleri, hem bir tokat, hem bir kurtuluş kapısıdır. Bugünün insanı teknolojiye, modernizme, diplomasilere, yapay zekâya, ekonomilere güveniyor. Ama hiçbiri, Allah’ın “peşine takacağız” dediği kader zincirinden kaçamaz.

Dün helâk edilen kavimler hangi sapkınlıkla yok oldularsa, bugün de onların aynısını yapanlar aynı sona doğru gidiyor.

“O gün vay yalanlayanların hâline!”

Bu sadece bir gün değil; her gün gelen bir uyarıdır. Yeter ki kulak verilsin...

Erol Kekeç/17.06.2025/Sancaktepe/İST

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Unutulmuş bir gerçeğin haykırışı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Unutulmuş bir gerçeğin haykırışı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Unutulmuş Bir Gerçeğin Haykırışı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
neneh.
neneh., @neneh-
23.7.2025 23:47:00
5 puan verdi
Anlamlıydı.Gerçekler muhteşem bir yazı ile dile gelmiş.Üstad'a saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL