0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
155
Okunma
Yaz mevsimi Hopa’ya erken gelmişti. Deniz, güneşten daha parlak gülüyor, martılar adeta sevinçle şarkı söylüyordu. O sabah Defne, her zamanki gibi çayını eline alıp sahile yürüdü. Ne bekliyordu bilmiyordu ama yüreğinde tarifsiz bir kıpırtı vardı. Belki bir şiir gelecekti aklına, belki bir tesadüf...
O sırada karşı kıyıdan bir ses yankılandı:
“Günaydın… Deniz bugün senin kadar güzel değil.”
Defne şaşkınlıkla sesin geldiği yöne döndü. Elinde kitaplarla oturmuş bir adam… Gözleri, yıllar önce defterinin arasına gizlediği bir mısrayı hatırlatıyordu: “Biri baksa da içimi okusa…”
Adamın adı Aras’tı. Sessiz, derin, kelimeleri özenle seçen biriydi. O sabah başladıkları sohbet, günlere yayıldı. Her gün aynı saat, aynı bank… Aras şiirler okur, Defne dalgaları dinlerdi. Aşk ise yavaş yavaş, sessizce dokunurdu kalplerine. Kimse acele etmiyordu. Çünkü mutluluğu aramıyorlardı; zaten bulmuşlardı.
Bir gün Aras cebinden küçük bir defter çıkardı. Sayfaları doluydu. Defne’nin her kelimesini, her gülüşünü yazmıştı.
“Ben seni okudum Defne. Şimdi sen de beni yaz, olur mu?”
Ve o günden sonra Defne, her gün bir hikâye yazdı Aras’a. Deniz kıyısında başlayan, gökyüzünde yankılanan bir sevdayı… Ne bir yüzüğe, ne de büyük vaatlere ihtiyaçları oldu. Onlar mutluluğu, birlikte sessiz kalabildikleri anlarda bulmuşlardı.
Yıllar sonra o sahilde, hâlâ o bank durur. Üzerinde bir yazı:
"Mutluluk, seninle susabildiğim her gündü..."
— Meltem Mesture Güven
5.0
100% (2)