2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
711
Okunma

“Valizimdeki Dünya”
Ali uçağın camından aşağıdaki ışıklara baktığında kalbi hızlandı. New York… Filmlerde gördüğü, şarkılarda dinlediği, sosyal medyada parlayan o şehir artık burnunun dibindeydi. İçinde bir ses fısıldıyordu:
“Bitti bu iş, Amerika seni bekliyor!”
Ama bilmediği bir şey vardı: Amerika kimseyi beklemiyordu.
Havalimanında ilk tokadı yedi. Sırada beklerken görevli ona baktı ve İngilizce bir şeyler sordu. Ali’nin beyninde bir anda fırtına koptu:
“İngilizce biliyorum… biliyorum… Hello… How are you… Ben buraya para kazanmak için geldim nasıl denir?!”
Google Translate’e sarıldı ve telefon ekranından sesli okudu:
— I am coming here… money… work for make!
Görevli, kahkahayı zor tuttu. Mührü bastı ve “Good luck, bro,” dedi.
Ali anladı: İlk ders — Dil bilmezsen, sadece şans dilerler.
Brooklyn’de küçücük bir oda kiraladı. Oda o kadar ufaktı ki, yatağa uzanınca tavana burnu değecek gibi hissediyordu. Valizini açınca yatak kayboluyordu. Camdan dışarı baktığında gri binalar, altından geçen metro gürültüsü, uzaktan yankılanan polis sirenleri…
Kendi kendine mırıldandı:
— Minimalist yaşam… Ama gönülsüz minimalist.
İş aramaya koyuldu. CV hazırlarken Google Translate yine başroldeydi. “Çok çalışkan ve pratik zekalıyım” cümlesi İngilizceye, “I am very hardworking and practical mind” diye çevrildi. İş görüşmesinde patron güldü:
— You are… practical mind? Like… robot?
Ali o an öğrendi: İkinci ders — Dil bilgisi hayat kurtarır. Yoksa seni robot zannederler.
Sonunda bir Türk restoranında iş buldu. Gün boyu tabak taşıdı, bulaşık yıkadı. Mutfak dar, hava sıcak, ustanın sesi yüksek:
— Ali! Çabuk o tabakları çıkar, müşteri bekliyor!
Ama yine de gülüyordu. Çünkü burada herkesin bir hikâyesi vardı.
Bir garson vardı, 10 yıldır burada ama hâlâ annesine “Bu sene kesin döneceğim” diyordu. Bir usta vardı, üç işte çalışıyor ama çocuklarını okutuyordu.
Ali anladı: Herkesin valizinde bir dünya var, ama kimse valizini tam boşaltamıyor.
Bir akşam cebindeki son 10 dolarıyla kahve aldı ve bir parkta oturdu. Soğuk rüzgar yüzünü keserken yanına yaşlı bir adam geldi. Elinde baston, sırtında yılların yükü.
— Nerelisin evlat?
— Türkiye’den.
Adam gülümsedi:
— Ben de İtalya’dan geldim. 50 yıl önce. O zaman da zordu. Şimdi senin için zor. Ama bir gün dönüp baktığında, bu zorluklar seni sen yapacak.
Ali o an anladı: Göç etmek, sadece coğrafya değiştirmek değil; sabırla kendini yeniden inşa etmekti.
O gece odasına döndü, defterini açtı ve yazdı:
“Hayaller valizle gelir, ama umut sırt çantasında taşınır. Çünkü valiz ağırdır, ama umut hafif.”
5.0
100% (3)