0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
180
Okunma

Her şeyin başladığı gün, bir ölüm günü değildi aslında. Görünürde bir vedaydı, ama hakikatte bir mirasın dirilişiydi. O gün saatler 18.05’i gösterdiğinde, bir adam yeryüzüyle vedalaştı. Ama ardından bıraktığı öyle bir iz, öyle bir derinlik, öyle bir adalet sesi vardı ki, hâlâ yankılanıyor duvarlar arasında… Ve ben, onun oğluydum. Babamın oğluydum. İnsanların adam olmaktan korktuğu, kişiliğin satılık bir meta haline geldiği bir çağda; ben, adam gibi bir adamın oğluydum.
Bir Dağın Gölgesinde Büyümek
Babam bir dağ gibiydi. Herkesin sığındığı, ama kimsenin içini tam olarak bilemediği bir dağ… Duruşuyla bile “ben buradayım” derdi. Onunla yaşamak, kelimelerle değil, örnekle eğitim almaktı. Sabahları ezanla uyanır, sessizce hazırlanır, alnını secdeye koyarken ne fısıldadığını anlamasam da bir dua yankısı evin duvarlarında dolaşırdı.
Bir keresinde, komşumuzun çocuğu bizim kümesten bir yumurta almıştı. Annem “hakkımızı yediler” demişti. Babam sadece gülümsedi. “O yumurtadan çıkan civciv belki komşunun duası olur, bırak gitsin,” dedi. O gün adaletin sadece mahkeme salonlarında değil, vicdan terazisinde tartıldığını öğrendim.
Teneffüste Öğretilenler
Ben okula giderdim, o işe. Ama öğretilen dersler farklıydı. Okul bana tarihi, matematiği, fiziği anlatırdı. Ama babam bana sadakati, merhameti, duruşu ve suskunlukla haykırmayı öğretirdi.
Bir gün birisi mahallede iftira attı babama. Haksız yere. Annem çok üzülmüştü. Ben ise çocuk kalbimle hiddetlenmiştim. Babam sadece bir bardak su içti ve dedi ki:
“Evladım, insan ne kadar doğru olursa olsun, dikenler gülün etrafını sarar. Ama gül yine gül kokar. Biz kokumuzu değiştirmeyeceğiz.”
O gün susmanın bazen bir çığlıktan daha etkili olduğunu öğrendim. Ve insanın en büyük silahının hakikatle dolu bir susuş olduğunu…
Onun Diliyle Yazılmış Bir Alfabe
Babam hayatıma bir alfabe bıraktı. Ama bu alfabe ’a-b-c’ ile başlamıyordu.
“A” harfi: Adaletti onun için.
“Evladım, adalet yoksa hiçbir düzen ayakta kalmaz. Namaz da, oruç da, zekât da... Her şey adaletle anlam bulur,” derdi.
“B” harfi: Beyandı.
“İnsan konuşarak değil, durarak anlatır bazen. Bir duruş, bir susuş, bir bakış… Herkesin bildiğini haykırmak cesaret değildir; kimsenin konuşamadığını fısıldamak marifettir.”
“C” harfi: Cesaretti.
“Zalime kafa tutmadan yaşarsan, çocuklarına omurgasız bir miras bırakırsın.”
O bu cesareti yaşarken hiç haykırmazdı. Ama durduğu yerde gökler eğilirdi adeta.
Ve bu alfabe böyle sürüp giderdi. Her harf, başka bir hikmet, başka bir iz bırakırdı kalbime.
Bir Ferman Gibi Yürümek
Bazı insanlar yürürken toprak bile susar. Babam yürürdü. Ama o yürürken ayak izleri toprakta kalmazdı; insanların yüreklerinde açılırdı izler. Bir gün bana dedi ki:
“Evladım, erkeklik yumrukla, sesle, parayla ölçülmez. Erkeklik, bir çocuğun gözyaşını eline almaktır. Erkeklik, ezilenin sesini duyurmaktır. Erkeklik, kendini feda edebilmektir.”
Ve ben işte o gün anladım ki, babam bir adam değildi sadece… O bir fermandı. İnsanlığın unuttuğu bir çağrının yaşayan haliydi.
18.05 - Bir Saate Gizlenmiş Hakikat
Tam da 1994’ün o Temmuz gününde, saat 18.05’te bu dünya bir adamı yitirdi. Ama ben bir babayı değil, bir öğretmeni, bir rehberi, bir kitabı uğurladım. Onun gidişi bir ölüm değildi, onunla yazılmış bir kitabın kapanışıydı.
Hani bazen derler ya “bir ömür yetmez bazı insanları tanımaya”…
İşte ben onu tanımaya başladığımda o gidiyordu. Ama gidişiyle öğrettiği şeyler, onun varlığından daha büyük bir iz bırakıyordu ardında.
Bu Çağda “Adam” Olmak
Bana bazen sorarlar: “Bu kadar yıkımın, yalanın, hıyanetin içinde nasıl sağlam kalıyorsun?”
Ben de derim ki:
“Ben babamın oğluyum.
Benim babam adamdı.
Ve ben onun yazdığı alfabeyi taşıyorum.
Bu çağda adam olmak suç sayılıyorsa, ben o suçun şahidiyim.”
Beni yıkmaya çalışanlara, ruhumu satın almak isteyenlere, beni saptırmak için sıraya dizilenlere işte bu sözle cevap veririm:
“Benim yüreğimde babamın sesi var.
O ses ki, adaleti haykırır,
O ses ki, haksızlığa isyan eder,
O ses ki, insanca yaşamanın ne olduğunu öğretir…
Siz o sesi susturamazsınız!”
Bugün Bir Sözüm Var İnsanlığa
Bu öykü sadece bir evladın babasına özlemi değil. Bu bir fermandır.
Bu çağın adam kaybettiği, onur sattığı, vicdan kiraya verdiği, adaleti yok saydığı şu kirli sokaklarında temiz bir adamın ayak izlerini hatırlatmaktır.
Ey insanlık!
Eğer hâlâ bir umudun varsa,
Eğer hâlâ bir kıvılcım yanıyorsa içinde,
Git bir babanın suskunluğuna kulak ver,
Git bir adamın alnındaki secde izine bak,
Git bir ferman gibi yürüyen, ama asla eğilmeyen adamlara sarıl!
Alnı Secdede Bir Adamın Yüreği
Ve ben bugün, onun ölüm yıl dönümünde onun gibi yaşamaya söz verdim yeniden.
Ben o adamın evladıyım.
İyilikle yendim kötülüğü, suskunlukla ezdim iftirayı.
Çünkü o bana en büyük dersi öğretti:
“Haksızlıklar büyüyebilir, ama hakikatin önünde diz çökmeden ayakta kalamazlar.”
Ve şimdi ey insanlık, sen de duymalısın bu fermanı:
Adam gibi yaşamak hâlâ mümkün. Yeter ki yüreğinde adalet, dilinde dua, alnında secde, yeter ki bir babanın gölgesi olsun…
Erol Kekeç/21.07.2025/Sancaktepe/İST
Rahmetli babamın anısına onun ölüm yıl dönümünde ona ithaf ediyorum...