0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
197
Okunma
Bir gün her şey anlamını yitirdiğinde içimizdeki o “heves” denilen küçük kıvılcım her şeye rağmen bizi sımsıkı sarıp kucaklar mı yoksa o dikenli yollarda bizi yapayalnız bırakmaya niyet edip gider mi? Ve eğer giderse biz o zaman neye tutunacağız neye sığınacağız hangi umutla sabahlara kalkacağız o loş karanlık odada yolumuzdaki aydınlığı nasıl göreceğiz? “Ya o heves gidip beni yalnız bırakırsa?” İşte o an korkunun kapıları ardına kadar açılır ama korku bazen en derin sessizliğin içinde umut tohumlarını da saklar. Yarım kalmış cümlelerim yarım bırakılmış hayallerim bana yine de ‘devam et’ diye fısıldar. Belki de heves gider ama içimde kalan kırılgan bir direnç vardır. Biliyorum bazen her şey anlamsız göründüğünde bile o küçük kıvılcım bir kıvılcım olmaktan öteye geçer beni ayakta tutar. Karanlıkta ellerimi uzattığımda tutunacak bir şeyler ararım belki de en önemlisi budur varlığımı inkâr etmeden o kırılganlığımla kalabilmek. Belki de kırılganlığım saklamam gereken bir zayıflık değil tam tersine bana ait en gerçek parçamdır. Her kırık her yara beni ben yapan izlerdir. Güçlü olmak demek kendini sürekli ayakta tutmak değil bazen düşmek yere yumuşakça inmek ve kendi kollarında yeniden güç bulmaktır. Heves gidebilir umut solabilir ama ben artık o kırılganlıkla barışığım. Sessizliğimde yalnızlığımda bile kendimi kaybetmeden kendime sarılarak yaşarım çünkü kabullenmek pes etmek değil kendine en derin sevgiyle dokunmaktır.