0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
334
Okunma
Adliye koridorunda bekliyorlardı. Mete sorgudan çıkmış, örümceğini teslim etmişti. Üzgün bir hali vardı. Sanki onları tanımıyormuş gibi uzak bir köşeye oturdu. Reyhan onun yanına oturdu, “Mete böyle yaparak, herkesi üzüyorsun. Gel konuşup anlaşalım, ailede küslük olmaz. Olan olmuş, biten bitmiş. Bunlar eskiden yaşanmış. Evet, sana büyük bir yalan söylemişler. Seni kandırmışlar. Ama şuan yapabilecekleri hiçbir şey yok. Annen de çok pişman, diğerleri de.”
Mete, “Hikmet Bey, nerede? Ailemi o dağıttı, tutuklanan yine ben oldum.”
Reyhan, “Tutuklandı, merak etme. Jale sayesinde… Ona teşekkür etmelisin, onun bir suçu yok.”
Mete, “Suçu saklamak suç değil, diyorsun öyle mi? Suçu saklamak da suçu işlemek kadar berbattır. Onu Allah affetsin. Teşekkür filan edemem, özür filan da istemem, benden uzak olsun yeter.”
Jale, Mete sorgudayken polise her şeyi itiraf etmişti. Vural hakkında arama emri verilmiş, babası tutuklanmıştı. Babası için üzülmüyordu, onun için de suçluluk büyük bir yüktü. Babasının tutuklanırken ki rahatlamasını yüzünden okumuştu, o da uzun zamandır itiraf edeceği günü bekliyor, cesaret edemiyordu. Polis ziyaret koşulları ve gerekli bilgileri verdikten sonra ayrıldı. Herkes birbiriyle kucaklaştı. Reyhan, “Jale bu akşam, senin yanında olmazsam rahat uyuyamam. Seni merak ederim, beni uyku tutmaz.” Jale, “Peki Reyhan Abla, zaten ben de uyuyamayacağım. Beraber çaresine bakarız.”
Herkes uyumuştu veya yatağına uzanmış uyumak için çabalıyordu. Üst katta Reyhan ve Jale birbirlerine tarot bakmaya başladılar. Reyhan, “Yedi tane kart seç Jale.” Jale inanmayarak, hızlı ve umursamaz hareketlerle yedi kart seçti. Reyhan, “Joker, çocuksu yönlerini güçlü bir şekilde ortaya koymuşsun. Uzun vadeli düşünmeden hareket etmişsin. Adalet, sana karşı hatalı olan bir kişi bu hatasının farkına varabilir. Kılıç onlusu… Jale bu tarot falında en kötü karttır. Çok temkinli olman gerekir, söylemek istemezdim fakat ölüm olaylarının gerçekleşeceğini görüyorum. Kısa bir rahatlamadan sonra yakın çevrende ani ölümler olacak.”
Jale sevimli bir şekilde güldü, “Tarota inanmıyorum, şuan eğlence amaçlı bakıyoruz farkındaysan.”
Reyhan ciddi bir şekilde, “İnansan iyi edersin, çok kötü şeyler olacak. Görebiliyorum.”
Jale inanmayan küçümseyici bir bakışla, “Peki, devam et.”
Reyhan, “Şeytan, ölüm olaylarından sonra korkularınla yüzleşmen gerekecek. Yol ayrımları görüyorum. İyi veya kötü bir taraf seçmek zorunda kalacaksın. Karşına kibirli ve güç sahibi biri çıkacak onunla aynı yolda yürümemelisin. O yanlış bir yolda ilerleyecek, eğer ona eşlik edersen kaybolabilir, bir çıkmaza girebilirsin. Tılsım şövalyesi, karşına bir fırsat çıkacak, bu fırsatı iyi şekilde değerlendirirsen eline yüklü bir para geçebilir.” Şaşkın bir gülümsemeyle ekledi, “Maddi imkânların çoğalacak bu nedenle yatırım yapabilirsin. Yani, küçük bir külçe altın alacan, ben öyle anladım.”
Jale, “Reyhan Abla dalga geçme, hadi devam et. Daha sonra ne olacak?”
Reyhan, Jale’nin omzuna elinin tersiyle hafifçe vurdu, “Kız hani inanmıyordun ne oldu? Seni de mi kaybettik yoksa?”
Jale kararlı bir ifadeyle fakat gülmemeye çalışarak, “İnanmıyorum.”
Reyhan, “Tamam inanma, zaten bunlar hep günah… Baktığım fallar gerçekleşmese, ben de inanmazdım. Sana ilk kez tarot bakıyorum demi?”
Jale, “Evet, daha önce kimseye baktırmamıştım. Fala inanmam ben. Kahve falı filan, hiç bana göre değil. Ablam da hiç sevmez. Ben küçükken, Bereket Ana bazen anneme bakardı. Onun haricinde hiç bilmem bu fal işlerini.”
Reyhan, “Neyse hadi bitirelim, devam ediyorum. Altıncı kartta kaldık demi?”
Jale, “Evet.”
Reyhan, “Ay, seni farklı yönlere isteyerek veya istemeden çekebilecek, kandırılmana ve aldanma neden olabilecek kişiler, özellikle kadın veya anne figürleri olabilir. Kalabalık bir ortam görüyorum. Bu yer her neresiyse, içgüdülerine kapılıp bildiğin yoldan şaşmamalısın. Seni büyüleyecek etkili bir kişi, görüyorum. Büyücü gibi biri bu, seni masalsı bir alana çekebilir. Dediğim gibi, içgüdülerine kapılmamalı, duygusal davranmamalısın. Mantıklı düşünmen ve doğru bildiğin yoldan gitmek gerekiyor. Aksi halde, bu şey her neyse içerisinde ölümcül tehlikeler barındırıyor olabilir. Sakın, yabancıların seni bilmediğin ortamlara sürüklemesine izin verme. Ve son kart: Değnek Kralı, baba gibi gördüğünüz güç sahibi bir kimseden, yardım alman söz konusu olabilir. Bu kadar, bitti.”
Jale, “Teşekkür ederim Reyhan Abla, kafamı dağıtmış oldum sayende. Hala biraz gerginim, yaşananlar yüzünden. Zor bir gündü, nasıl atlatacağız hiç bilmiyorum.”
Reyhan ona güçlü bir şekilde sarıldı, “Atlatırız be kızım. Gün doğmadan neler doğar.”
Jale hevesi kaçmış bir halde mutsuz ve yorgun bir ses tonuyla, “Sana bir teşekkür çayı yapayım o zaman. Yanımda kaldın, beni yalnız bırakmadın. Bana büyük desteğin oldu Reyhan Abla, çok teşekkür ederim sana. Şu baktığın fal bile beni dünyadan bir anlığına da olsa uzaklaştırdı.”
Reyhan, “Hepimiz kendi hayatımızın savaşçılarıyız. Yaşadıklarını ve dertlerini hiçbir zaman küçümseme. Bazı şeyleri yaşamayan, bilemez. Yaran zamanla iyileşiyor veya sen o yara bereye alışıyorsun. Ah Jale ah, gençsin, kırılgansın. Korkularının üzerine git, içinde bir ateş yanacak böylece olgunlaşacaksın.”
Jale onu rahatsız eden sivrisineği kovalayarak, “Bereket Ana’nın tarot kartlarını yakın zamanda gördün mü?”
Reyhan, “Ben fal baktığını bile bilmiyordum. Kız nereden bileyim?”
Jale ayağa kalkıp televizyon ünitesinin çekmecelerini açıp kartları aramaya başladı, “Aa, buradaymış! Bak!” ona uzattı. “Ay, çay yapacaktım, unuttum. Reyhan Abla, sallama çay içersin değil mi?”
Reyhan, "Sorman hata," dedi gülümseyerek. "Çayın her türlüsü olur."
Sözleri yumuşak bir anı gibi döküldü dudaklarından. Elindeki kartlara uzandığında, zaman birdenbire geri sardı kendini. Parmak uçlarında geçmişin kokusu vardı; anılar, kartların köşelerinde sararmış fotoğraflar gibi sessizce kıpırdanıyordu.
Bu kartların bir hikâyesi vardı. Birkaç yıl önceydi… Bereket Ana, Jülide, Jale ve Hikmet’le birlikte Kaleköy’e balık yemeye gitmişlerdi. Deniz esintisi saçlarını okşarken, masada ahtapot ızgara, çeşit çeşit meze ve kılıç balığı eşliğinde neşeyle dolu bir akşam hazırlanıyordu. Jale deniz ürünlerini ne kadar severse sevsin, o akşam yemeğe pek niyeti yoktu. İştahı değil, sanki ruhu doymuş gibiydi. O sırada Reyhan’a dönmüş, gözlerinin içine bakarak usulca fısıldamıştı:
"Haydi, gece pazarına gidelim."
Reyhan için bu, alışılmadık bir teklifti. Hayatının neredeyse tamamını sabahın ilk ışıklarıyla başlayan bir koşuşturmanın içinde geçirmişti. Tarlada çalışır, hayvanlara yem verir, eşinin yükünü paylaşır ve ev işlerini aksatmazdı. Akşamlarıysa yorgun düşerdi; dışarı çıkmak lüks değil, hayaldi. Ama o akşam farklıydı. O akşam, yıldızlar bile bir başka parlıyordu.
Gece pazarı ışıl ışıldı; her lambada başka bir hikâye yanıp sönüyor, havadaki sarımsı aydınlık sanki akşamın içinden geçen ateşböceklerini andırıyordu. Reyhan’ın yorgun elleri, pazar tezgâhlarında oyalanırken, gözlerinde ilk kez çocukça bir sevinç parladı. O küçük gezinti, belki de bir ömre yetecek kadar neşe bırakmıştı içinde.
Şimdi, yıllar sonra, o kartlara baktıkça o geceyi yeniden yaşıyordu. Elinde tuttuğu yalnızca birkaç karton parçası değildi; onlar, emeğin, dostluğun ve bir gecelik özgürlüğün hatırasını taşıyordu.