0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
208
Okunma

Küçük bir kasabada, eski bir evin verandasında, sabahın serinliğinde kahve içerdi Hüseyin Baba. Yüzü, yılların izlerini taşıyan bir harita gibiydi; her çizgi, bir fedakârlık, her kırışıklık, bir hayat dersiydi. İki oğlu vardı: Büyük oğlu Osman, şehirde çalışır, haftada bir uğrar; küçük oğlu Ali Kemal ise kasabada, babasının yanında, marangoz dükkânında çıraklık ederdi. Hüseyin Baba, ne çok konuşur ne de şikâyet ederdi. Sadece işine bakar, akşamları verandada kahvesini yudumlar, uzaklara dalardı.
Bir gün Ali Kemal, babasının eski ceketinin cebinde bir defter buldu. Sararmış sayfalar, babanın el yazısıyla doluydu. Merakla okumaya başladı. Sayfalar, Hüseyin Baba’nın gençliğinden kalma hayallerini, çocukları için kurduğu planları, onların mutluluğu için vazgeçtiği şeyleri anlatıyordu. Bir satırda şunlar yazıyordu: “Osman’ın üniversite harçlığı için tarlayı sattım. Efe’nin dükkânda çalışması için şehre gitme hayalimi erteledim. Yeter ki onlar gülüşleriyle bu evi doldursun.
” Ali Kemal’in gözleri doldu. Babasının sessizliğini, o hep sakin duruşunu şimdi anlıyordu. Hüseyin Baba, çocuklarının her istediğini yerine getirmiş, ama kendi isteklerini hiç dillendirmemişti. Efe, o akşam babasına sarıldı, “Baba, senin benden bir isteğin var mı?” diye sordu. Hüseyin Baba, şaşkın, gülümsedi. “Senin burada, yanımda olman yeter oğlum,” dedi. O an, Ali Kemal’in kalbine bir tohum ekildi.
Yıllar geçti. Hüseyin Baba bir sonbahar sabahı verandada, yine uzaklara daldığı bir anda, sessizce gözlerini yumdu. Ali Kemal, babasının defterini sakladı, ama içindeki dersi yüreğine kazıdı. Dükkânı büyüttü, Osman’la bir olup kasabaya bir kütüphane yaptırdılar; adını “Hüseyin Baba Kütüphanesi” koydular. Her gelen, bir babanın fedakârlığını, sessiz sevgisini öğrendi.
Ali Kemal, her akşam verandada kahve içer, babasının uzaklara daldığı gibi dalardı. Ve içinden geçirirdi: “Baba, senin yanında olmak bir dünyaydı. Umarım ben de sana layık bir evlat olabildim.”
17.07.2025 Yukarı Çağlar
Durmuş Ali ÖZBEK
5.0
100% (1)