0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
160
Okunma
(Tasavvufî Deneme)
Kalp, sustuğunda her şey konuşmaya başlar. Çünkü kalbin sükûtu, hakikatin haykırışıdır. Ve bazen bu sükût, bir isyandır: Nefse, hevâya, dünyanın aldatıcı cilâsına...
İnsanoğlu kalbini yıllarca kullanmadan yaşar. Yolunu akılla çizer, elini nefsiyle uzatır. Ama yönünü ruhuna hiç sormaz.
Kalbin isyanı sessizdir; o ne bağırır ne çağırır. Yalnızca bir damla gözyaşı olur. Bir sabah uyanır ve şöyle fısıldar içten içe:
“Ben bunu istemiyorum...”
Kalp, hakikati bilen bir hafızadır. Lakin uzun zaman aç bırakılan hafızalar unutur. Ve insan, unuttuğu şeyin içinde tükenerek yaşar.
Her secde, kalbin dilinde atılan bir çığlıktır:
"Yetiş Allah’ım!"
Her dua, nefsin tahtında patlayan bir yıldırım:
"Ey Rabbim, sensin Malikü’l-Mülk;
Ben senin fakirinim!"
İsyan, çoğu zaman sapmakla anılır; ama kalbin isyanı, dönüşün en temiz hâlidir. Çünkü bu isyan, kendine karşıdır, kulluğa kavuşmak içindir.
Ve insan bir gün secdede, ilk defa kalbinin hayır dediğini duyar. Nefsin gürültüsünde kaybolmuş tüm hakikat, bir “âmin” ile geri döner. Ve kalp, o anda özgürleşir.
Kalbin isyanı işte budur:
Sükûttan doğan bir haykırış,
Karanlıktan çıkan bir nur
Ve Allah’a dönen
Bir kulun yeniden doğuşudur.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(16 Temmuz 2025)
5.0
100% (1)