0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
188
Okunma
Nefs, insana şahane bir taç giydirir ama o tacın altında kırık bir zincir vardır.
Saltanat gibi görünür her hüküm, ama kalbin duymadığı her emirde bir zulüm gizlidir.
Nefsin saltanatı, insanın kendi üzerine kurduğu en büyük yalandır.
İnsan kendini “sahip” sanır; malın, makamın, sözün, zamanın…
Oysa asıl sahiplik, kalbini sahipsiz bırakmamaktadır.
Zira kalbinin tahtına nefs oturursa, oradan kalkmaz kolay kolay.
Ve o tahtta oturan bir nefis, kendisini sultan, aklı vezir, kalbi ise köle ilân eder.
İşte burada başlar asıl çatışma…
Ruh; ilahî bir nura,
Nefs ise geçici bir hevâya yaslanır.
Biri göğe secde ederken
Diğeri toprağa zincir vurur.
Nice insan, nefsinin emrinde yıllar geçirir de
Kalbine bir defa bile “Sen razı mısın?” diye sormaz.
Çünkü nefsin saltanatı, aklı susturur; vicdanı köreltir; kalbi yorar.
Ve bu yorgunluk içinde insan, aşkı hevâ, özgürlüğü isyan, ibadeti yük sanır.
Tasavvuf erbabı bu yüzden nefsi bir düşman gibi görmemiş,
Onu terbiyeye muhtaç bir çocuk gibi ele almıştır.
Çünkü her çocuk sevgiyle eğitilirse kalbin diliyle konuşur.
Nefis de öyledir: Terbiye edilmezse bağırır, eğitilirse ağlar.
Ve nihayetinde şunu unutmamalı:
Gerçek saltanat, nefsin tahtından kalbin secdesine inmektir.
Kendini efendi sanan nefis, ancak secdede kulluğu öğrenir.
Ve işte o an, insan ilk kez gerçekten özgürleşir.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(15 TEMMUZ 2025)