0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
178
Okunma
Her çocuk hayatta yapacağı mesleğin rüyasını görmelidir. Biz öğretmenliğin rüyasını gören nesillerdik. Pırıl pırıl sınıflar, içi gülümseyen ve geleceğe umutla bakan kocaman gözlü çocuklar süslerdi hayallerimizi. Her geçen gün bu hayal biraz daha büyüyerek önce siyah-beyaz, daha sonra da rengârenk rüyalarımıza taşınır oldu. Biz öğretmen olacaktık! Atatürk’ün bize emanet ettiği Türk Gençliğini biz yetiştirecek, onun hamurunu biz yoğuracak, ona şekil verecek ve yarınların Türkiye’sinin mimarları yapacaktık. Öğretmen olana kadar da ayağımız yer basmadı; bulutların üzerinde uçup durduk yıllarca.
Bir gün geldi; bulutların taşıyamayacağı kadar büyümüş olmalıydık ki ayağımız yere bastı. Öğretmen olduk; o hayaller, o her gece ‘tüh gerçek değilmiş’ diye hayıflanarak uyandığımız ve devamını görmek için gözlerimizi kapattığımız rengârenk rüyalar gerçek olmuştu. Bu ne büyük saadetti, bu ne yüce ve asla halledilemez bir saltanattı?
İlk ders, ilk karşılaşma, ilk dayanılmaz kalp atışı… Heyecandan kâh sıraya, kâh masaya çarpmalar… ‘Ben dünyayı değiştireceğim’ gibi yenilir yutulur olmayan iddialı idealler…
Mevsimler gibiydik sınıflarda; kâh bahardık deli dolu, kâh kıştık fırtınalar estirdik yüreklerde. Her nazar ettiğimiz gönülde çiçekler açtırdık, asla solmayacak. Bize birer çifte namlusu bakan gözlere asla yalan söylemedik; onları asla incitmedik, asla kırmadık. Zaman oldu kendimize ihanet ettik; ama onlara asla…
‘Anadolu’ya gidiyorsun oğlum. Artık sefalet bitti. Devlet sana para verecek, rahat edeceksin. Öğrencilik bitti; şimdi hizmet etme zamanı. Gittiğin yerlerde vazifen esnasında sana öğrettiklerimden asla taviz verme! Çocukları değerlendirirken: bu zengin, bu fakir; o dostum, bu düşmanım; şu Yahudi, o Hristiyan; bu Alevi, şu Sünni; bu dostum, öbürü düşmanım deyip de kalemin zerre kadar oynarsa hakkımı helal etmem’ diyen öğretmenlerimizin nasihatiyle döküldük Anadolu’nun yollarına. Biz bu nasihatin, her not verişte, her kâğıt okuyuşta, gönlümüzün en hassas yerinde çınladığını duyduk.
Kim demiş ‘öğretmenlik bir ihtisas mesleğidir’ diye? Kim demiş ‘maaşın şu kadar olacak, bu kadar olacak’ diye? Kim demiş ‘zordur oğlum, boş ver başka işin mi yok’ diye? Bunların hiç biri umurumuzda olmadı! ‘Be çocuğum bir öğretmen de mi olamadın?’ dedikleri çağda bile biz aşkımızdan vazgeçmedik.
Acı çektik, bize zulmettiler, bizi ezdiler, bizi tehdit ettiler; gün geldi yolumuz kesildi, maaşımıza el kondu. Gün geldi dağa kaldırıldık, yine de yılmadık. Baktılar olmuyor, darağacı yerine bizi bayrak direklerine astılar!
Yolun sonuna gelmiş olmalıyız ki, emekliliğin kara bulutları sardı ufkumuzu. O çocuklardan ayrılmanın hüznü var yorgun yüreklerimizde. Ne gam, bin kez gelinse bin kez yaşanası bir hayat sürdük bu güzel çocuklarla. Kimse bilmedi, kimse tanımadı, kimse anlamadı bizi onlardan başka…
Biz öğretmenliğe sevdalı bir nesildik. Ömrümüz bitti; lakin sevdamız bitmedi. Hâsılı: ‘Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun!’…
Remzi ÇİNKO