0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
255
Okunma
Bazı insanlar vardır,
çantasına kırık bir camı koymuş gibi yürür.
Yavaş, dikkatli, eğilmeden…
Sanki bir adım daha atsa, içindeki her şey dökülecek.
Ben o insanlardanım.
Bana “nasılsın” dediklerinde cevap veremem bazen.
Çünkü tarif etmem gereken şey bir hal değil,
bir ağırlık.
Adını bilmediğim bir ağırlık.
Yokuş aşağı inerken bile omuzlarımı bastıran bir şey.
Bir gün, sabah sekizde uyanıp pencereye baktım.
Gökyüzü normaldi.
Ama içim göçük gibiydi.
O an anladım, bazen gökyüzünün aydınlığı
insanın içindeki karanlığa hiç dokunmaz.
Hiç dikkat ettin mi?
Bazı günler kendini anlatmak değil,
kendinden saklanmak istersin.
Sadece susarsın.
Ama o suskunluk öyle kuvvetlidir ki,
duyan olsa çığlık zanneder.
Yürüdüm.
Bir apartman boşluğuna girdim.
İçerisi sessizdi.
Sesimi duymak için ayak seslerimi dinledim.
İnsan bazen başka kimsenin olmadığı yerlerde
kendini daha net duyar.
Ama sorun şu:
Kendinle konuşmak kolay,
anlaşmak zor.
Geçmiş dediğimiz şey,
sandığımız kadar uzakta değil.
Bazı sabahlar yatağın ucunda oturur,
çayını şekersiz içer.
Ses etmez.
Ama varlığını hissettirir.
Ve sen bilirsin:
Bazı şeyler geçmemiştir, sadece sıraya girmiştir.
Büyümek, bazı cümleleri içinden tamamlamak demek.
Kimse “özür dilerim” demez artık.
Sen “önemli değil” demeyi öğrenirsin.
Kimse “kal” demez.
Sen gidenin arkasından susmayı öğrenirsin.
Ve bir gün biri gelir, hiçbir şey söylemeden gider.
Sen de ilk defa hiçbir şey sormazsın.
5.0
100% (2)