Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
cakirismail
cakirismail

15S: Alpha Genesis 2: Erkeklerin İsyanı - Tapınağa Çağrı

Yorum

15S: Alpha Genesis 2: Erkeklerin İsyanı - Tapınağa Çağrı

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

187

Okunma

15S: Alpha Genesis 2: Erkeklerin İsyanı - Tapınağa Çağrı

15S: Alpha Genesis 2: Erkeklerin İsyanı - Tapınağa Çağrı

Bölüm 4: Tapınağa Çağrı

Chironis’in kristal kuleleri, akşamın mor ışıklarıyla parlıyordu. Rigil Kentaurus ufukta alçalırken, Toliman gökyüzünde yalnız bir nöbetçi gibi yanıyordu. Kulelerin cam duvarları, yıldız haritalarıyla işlenmiş birer ayna gibiydi; içlerinde, dişi Kentaura’ların sinir ağlarının mavi ve mor ışıkları titreşiyordu. Lyra, odasının kristal penceresinde durmuş, ormanların uzak siluetini izliyordu. Exoskeleton’u hafif bir vızıltıyla parlıyordu; sinir ağı, maviden kırmızıya çırpınarak huzursuzluğunu belli ediyordu. Morena ve Sylva, odanın ortasında bir kristal kürenin başında oturuyordu; yaşlı Vira, onlara son derslerini veriyordu.

Vira, küreyi masaya koydu. Işıkları solgun bir maviydi, ama gözlerinde derin bir ciddiyet vardı. “Kızlar, dersimiz bugün farklı,” dedi, telepatik sesi zihninde ağır bir dalga gibi yayıldı. “Evlilik zamanınız geldi.”

Lyra pencereden döndü, ışıkları kırmızıya çarptı. “Evlilik mi? Ne zaman?”

Morena ayağa fırladı, exoskeleton’u mor bir heyecanla titreşiyordu. “Sonunda mı? Kulelerden çıkacak mıyız?”

Sylva sakin kaldı, ama ışıkları maviden mora kaydı. “Bunun için mi eğitildik?”

Vira başını salladı, kristal zeminde bir adım attı. “Evet, Sylva. Siz %1’siniz, Chironis’in aklısınız. Ama bilimle işiniz bitmedi; şimdi gezegenin döngüsünü sürdüreceksiniz. Luminos Tapınağı’na gideceksiniz.”

Lyra masaya yaklaştı, sinir ağı titriyordu. “Tapınak mı? Orada ne yapacağız?”

Vira, kristal küreyi eline aldı; küre, hafif bir vızıltıyla parlamaya başladı. “Dinleyin, çünkü bu sizin kaderiniz. Tapınakta, erkekleri seçeceksiniz. Onlar %99, ama sizin elinizde. Her dişi, istediği kadar erkeği seçer. Seçtiklerinize odanızın anahtarını vereceksiniz; seçmediklerinize zehirli helva sunacaksınız.”

Morena’nın ışıkları kırmızıya çırpındı. “Zehirli helva mı? Ne için?”

Vira’nın sesi sertleşti. “Helva, ‘Seni istemiyorum’ demektir. Geçici bir zevk verir, ama zehri bedeni yakar. Yiyenler, acıya dayanamayıp Atomlarına Ayırma Makinesi’ne koşar. Bu, Chironis’in dengesidir.”

Sylva küreyi eline aldı, dikkatlice inceledi. “Peki anahtar? Onu alanlar ne olacak?”

Vira, Sylva’ya döndü. “Anahtarı alanlar, Piyango Makinesi’ne girer. Orada üç kapı açılır: %1 büyük ikramiye, %1 küçük ikramiye, %98 kurbanlık. Büyük ikramiye çıkanlar sizin eşiniz olur, bebeklerinizi büyütür. Küçük ikramiye alanlar yedek hapishanesine gider; bir yıl içinde çağrılmazsa, atomlarına ayrılır. Geri kalanlar, makineye kurban edilir; gezegenin enerjisi onlardan gelir.”

Lyra’nın ışıkları kırmızıdan mora geçti. “Biz mi karar vereceğiz? Onların kaderi bizim ellerimizde mi?”

Vira başını eğdi. “Evet, Lyra. Ama bu bir keyif değil, zorunluluk. Chironis’in ekosistemi çökmemeli. Doğal dengeyi korumak için bu yöntemi seçtik.”

Morena kristal zeminde bir tur attı, ışıkları kararsızca yanıp sönüyordu. “Ne dengesi? Neden böyle bir sistem?”

Vira küreyi havaya kaldırdı; küre, bir anda parlak bir ışık saçtı. “Açıklayayım, Morena. Chironis’te, bir dişi bebek üretmek için 99 erkek bebek üretme ihtimali var. Eğer 100 dişi doğsa, 9900 erkek doğar. 1 milyar dişi üretsek, 99 milyar erkek olur. Bu, felaket demek. Kırların enerjisi, kristal ormanlar, hepsi sömürülür; dişilerin yiyecek bir şeyi kalmaz. Gezegen çöker.”

Sylva’nın ışıkları titredi. “Yani erkekler çok diye mi böyle yapıyoruz?”

Vira’nın sesi sertleşti. “Evet, Sylva. Erkekler %99, ama çoğu gereksiz. Eğer hepsi yaşasa, Chironis biter. Tapınak, bu dengeyi korur. Seçtikleriniz yaşar, geri kalanlar gezegenin enerjisine döner. Bunu yapmaya mecburuz.”

Lyra pencereye döndü, ormana baktı. “Ama bu adil mi? Erkekler bunu biliyor mu?”

Vira’nın ışıkları kırmızıya çırpındı, ama sakinleşti. “Adalet, gezegenin hayatta kalmasıdır, Lyra. Erkekler kırların çocukları; çoğu bilmez, sadece koşar, oynar. Ama telepatik çağrı geldiğinde, tapınağa gelirler. Bazıları bunu hisseder, ama anlamaz.”

Morena durdu, ışıkları sabit bir mora döndü. “Peki biz neye göre seçeceğiz? Helva vermek istemiyorum.”

Vira gülümsedi, ama gülümsemesi soğuktu. “Sezginize güvenin, Morena. Güçlü olanı, dayanıklı olanı seçin. Helva, zayıflara sunulur. Seçtikleriniz Piyango Makinesi’nde şansını dener; gerisi sizin elinizde değil. Ama her seçim, bir kader çizer.”

Sylva küreyi masaya bıraktı, gözleri düşünceliydi. “Eşlerimizle ne olacak? Bebekler doğunca?”

Vira başını salladı. “Büyük ikramiye çıkanlarla evleneceksiniz. Bebekler doğacak, siz eğiteceksiniz, onlar yardım edecek. Bu, eğitiminizin son aşaması. Bilimden aileye geçeceksiniz. Ama unutmayın: her dişi, gezegenin dengesini taşır.”

Lyra’nın sinir ağı titriyordu. “Ne zaman gideceğiz? Çağrı ne zaman gelecek?”

Vira küreyi havaya kaldırdı; ışık, odayı doldurdu. “Yakında, Lyra. Telepatik ağ titrediğinde, ‘Luminos’a gel’ diyecek. O gün, kulelerden çıkacak, tapınağa gideceksiniz. Helva ve anahtarlarınızı hazırlayın.”

Morena’nın ışıkları kırmızıya çırpındı. “Bu çok ağır. Ya yanlış seçersem?”

Vira’nın sesi yumuşadı. “Yanlış yoktur, Morena. Seçim vardır. Chironis’in kanunu budur. Siz %1’siniz; bu yük, sizin gücünüzdür.”

Sylva başını eğdi. “Helva vermek istemiyorum. Ama mecbur muyuz?”

Vira’nın ışıkları sert bir maviye sabitlendi. “Evet, Sylva. Gezegenin ekosistemi için, doğal denge için mecburuz. Erkekler çok, ama Chironis bir. Tapınakta, bunu anlayacaksınız.”

Lyra, Morena ve Sylva birbirine baktı. Kulelerdeki hayatları, bilim ve eğitimle doluydu; ama şimdi, tapınağın gölgesi üzerlerine düşmüştü. Vira odadan çıkarken, üç arkadaş sessizce kürenin başında kaldı. Lyra, ormana bakarken sinir ağı titriyordu; evlilik zamanı gelmişti, ama bu, gezegenin dengesini sırtlarında taşıyacakları bir sınavın başlangıcıydı.


Bölüm 5: Çağrı ve Son Yarış

Chironis’in kristal kırları, akşamın mor ışıklarıyla bir rüyaya dönmüştü. Rigil Kentaurus ufukta alçalırken, Toliman gökyüzünde yumuşak bir turuncuyla parlıyordu. Biyolüminesans ağaçlar, dallarından yayılan mavi ve mor ışıklarla kırları aydınlatıyordu; her yaprak, hafif bir vızıltıyla titreşerek ormana hayat veriyordu. Torin, Kael, Ryn ve Zorak, bu ışıltılı ağaçların gölgesinde dört nala koşuyordu. Mekanik bacakları kristal zeminde ritmik sesler çıkarırken, exoskeleton’ları akşam serinliğinde buharla parlıyordu. Özgürlük, onların kahkahalarında yankılanıyordu.

Torin, bir ağacın altında durdu, sinir ağı mavi bir neşeyle ışıldıyordu. Kael, dört bacağıyla bir sıçrayış yaptı, yanına indi. Ryn ve Zorak da peşlerinden geldi; Ryn’in ışıkları kırmızı bir hırsla, Zorak’ınki sakin bir maviye sabitlenmişti. Torin, ağacın dallarından sarkan biyolüminesans bir ipi yakaladı, çekip sallanmaya başladı.

“Hadi, bir oyun oynayalım!” dedi Torin, telepatik sesi zihninde coşkuyla yankılanarak. “Bu iplerle en uzağa kim sallanacak?”

Kael güldü, ışıkları mor bir heyecanla parladı. “Ben kazanırım, izleyin!” Bir ip yakaladı, dört bacağıyla hızlanıp sallandı, ağaçların arasında bir gölge gibi uçtu.

Ryn, bir ipi kaptı, hırsla çekti. “Seni geçerim, Kael!” Sallandı, ama ipi fazla zorlayınca yere çakıldı. Işıkları kırmızı bir öfkeyle çırpındı.

Zorak sakin sakin bir ip aldı, sallanırken ışıkları maviye sabitlendi. “Acele yok. Yavaş ama emin.” Dört arkadaş kahkahalarla birbirine bakıyordu; oyun, kırların özgürlüğünün bir parçasıydı.

Tam o anda, dördü birden dondu. Mekanik bacakları kristal zeminde aniden durdu; sinir ağları titremeye başladı. Torin’in ışıkları maviden kırmızıya çırpındı, başını Kael’e çevirdi. “Sen de duydun mu?”

Kael’in ışıkları mora kaydı, gözleri faltaşı gibi açıldı. “Evet… Telepatik ağ. Bir şey söyledi.”

Ryn yere çöktü, ışıkları kırmızı bir panikle yanıp sönüyordu. “Tapınağa gel, dedi. Bizi çağırıyor!”

Zorak sakinliğini korudu, ama ışıkları titredi. “Tapınak mı? Neden şimdi?”

Torin ağaçlara baktı, sinir ağı vızıldıyordu. “Bilmiyorum. Başımıza ne gelecek?”

Kael ayağa fırladı, mekanik bacakları titriyordu. “Bilmesek de gidiyoruz. Hadi, yarışalım! Tapınağa kadar koşalım!”

Ryn başını salladı, hırsı korkusuna baskın geldi. “Evet, kim önce varırsa… belki bir şey kazanır!”

Zorak derin bir nefes aldı, ışıkları maviye döndü. “Koşalım, ama dikkatli olun. Tapınak… farklı bir yer.”

Torin’in ışıkları mora çırpındı, ama kararlıydı. “Hadi o zaman! Son yarış!” Dört arkadaş, biyolüminesans ağaçların altından fırladı. Mekanik bacakları kristal zeminde yankılanırken, kırların özgürlüğü yerini bir bilinmeze bırakmıştı. Torin önde koşuyordu, Kael hemen arkasındaydı; Ryn hırsla hızlanıyor, Zorak sakin ama kararlı bir tempoyla takip ediyordu. Ormanın ışıkları, onların gölgelerini dans ettiriyordu.

Kael kahkaha attı, ama sesi titriyordu. “Bu yarış farklı! Ne kazanacağız acaba?”

Torin başını çevirmeden cevap verdi. “Bilmiyorum, ama duramayız!”

Ryn’in ışıkları kırmızı bir çabayla parlıyordu. “Önce ben varacağım! Göreceksiniz!”

Zorak geriden seslendi. “Yavaşlayın, neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz!” Ama kimse dinlemedi. Tapınağın kristal kubbesi ufukta belirdi; mor ve mavi ışıklar, onları çağırıyordu. Dört arkadaş, başlarına ne geleceğini bilmeden, yarışa yarışa tapınağa ulaştı. Nefes nefese durdular, sinir ağları vızıldıyordu. Özgürlükleri, burada bir sınava dönüşmüştü.


Bölüm 6: Tapınakta Kader

Chironis’in Luminos Tapınağı, kristal dağların eteğinde bir ışık kubbesi gibi yükseliyordu. Rigil Kentaurus ve Toliman’ın ışıkları, tapınağın cam duvarlarında kırılıp mor ve mavi gölgeler saçıyordu. İçeride, kristal salonun ortasında iki dev yapı duruyordu: Atomlarına Ayırma Makinesi, vızıldayan bir füzyon ocağı gibi parlıyor; Piyango Makinesi ise kristal bir küre olarak sessizce bekliyordu. Salonun bir ucunda, bekar erkek Kentaura’lar toplanmıştı; diğer ucunda, dişiler ellerinde helva tabakları ve anahtarlarla hazırdı. Telepatik ağ titremişti: “Luminos’a gel.” Çağrı, herkesi buraya çekmişti.

Torin, Kael, Ryn ve Zorak, erkeklerin arasında duruyordu. Torin’in sinir ağı maviydi, ama titriyordu; Kael’in ışıkları mor bir heyecanla parlıyordu; Ryn kırmızı bir huzursuzluk içindeydi; Zorak ise sakin, maviye sabitlenmişti. Karşılarında, Lyra, Morena ve Sylva öne çıktı. Dişiler, %1’lik nadir varlıklar, erkeklerin %99’luk kalabalığının kaderini ellerinde tutuyordu.

Lyra, Torin’in önüne yürüdü. Exoskeleton’u zarif bir ışıkla parlıyordu. Elinde bir anahtar tuttu, sonra birkaç başka erkeğe daha anahtar uzattı. Torin’e baktı, telepatik sesi zihninde yumuşak bir dalga gibi yayıldı. “Seni seçtim, Torin. Anahtarı al.”

Torin’in ışıkları mora kaydı. “Bana mı? Ne olacak şimdi?”

Lyra sakin kaldı. “Piyango Makinesi’ne gireceksin. Şansın yaver giderse, eşim olursun.” Torin anahtarı aldı, sinir ağı titriyordu.

Morena, Kael’in önüne geldi. Işıkları mor bir enerjiyle dans ediyordu. Elinde bir anahtar uzattı, sonra başka erkeklere de anahtarlar verdi. Kael’e gülümsedi. “Seni seçtim, Kael. Al bunu.”

Kael’in ışıkları kırmızıya çırpındı. “Seçtin mi? Peki ya sonra?”

Morena omuzlarını silkti. “Piyangoya gireceksin. Büyük ikramiye çıkarsa benimle olursun, çıkmazsa… bakarız.” Kael anahtarı aldı, ama içi huzursuzdu.

Sylva ise farklıydı. Işıkları soğuk bir maviye sabitlenmişti; kötü bir gülümseme exoskeleton’unda parlıyordu. Elinde zehirli helva tabakları vardı. Önüne gelen erkeklere sundu; bazıları reddetti, ama Ryn’in önüne durdu. “Al, Ryn. Bu senin için. Tadına bak.”

Ryn’in ışıkları kırmızıya çarptı. “Bu ne?”

Sylva’nın sesi alaycıydı. “Biraz zevk, hepsi bu. Almazsan, zaten kaybedersin.”

Lyra, Ryn’in önüne yürüdü. “Dikkat et, o helva zehirli. İlk başta tatlı gelir, ama sonra mideni yakar, seni atomlarını ayırma makinesine götürür. Bende odamın anahtarı var; eğer bunu alırsan, sana piyango makinesine giden yolu açacak, kazanırsan eşim olacaksın.”

Ryn tereddüt etti, ama helvayı aldı. İlk lokmada sinir ağı mora döndü; tatlı bir uyuşukluk hissetti. Ama sonra zehir devreye girdi. Işıkları kırmızıya çırpındı, çığlık atarak Atomlarına Ayırma Makinesi’ne koştu. Makine vızıldadı, Ryn’in bedeni füzyon ateşinde kayboldu.

Sylva durmadı. Zorak’ın önüne geldi, bu kez bir anahtar uzattı. “Seni seçtim, Zorak. Al, şansını dene.”

Zorak sakin kaldı, ama ışıkları titredi. “Seçmek mi? Neden helva değil?”

Sylva güldü. “Helva zayıflar için. Sen farklısın. Piyangoya gir.” Zorak anahtarı aldı, ama sinir ağı huzursuzdu.

Piyango Makinesi’ne sıra geldi. Torin küreye yaklaştı, anahtarı tarattı. Küre döndü, ışıklar çaktı. Ekranda: “Büyük İkramiye.” Torin’in ışıkları maviye sabitlendi. Lyra’ya döndü. “Eşin miyim şimdi?”

Lyra gülümsedi. “Evet, Torin. Benimle geleceksin.”

Kael sırasını aldı. Anahtarı tarattı, küre vızıldadı. Ekranda: “Küçük İkramiye.” Işıkları kırmızıya çırpındı. “Bu ne demek?”

Morena başını eğdi. “Yedek hapishanesine gidiyorsun. Bir yıl beklersin. Çağırmazsam…” Kael’in ışıkları soldu; iki yaşlı dişi Kentaura onu alıp götürdü.

Zorak son olarak küreye yaklaştı. Anahtarı tarattı, ama küre sessizce durdu. Ekranda: “Kurbanlık.” Işıkları maviden kırmızıya çöktü. “Ne? Bu mu?” Sylva omuzlarını silkti, bir şey demedi. Zorak, Atomlarına Ayırma Makinesi’ne sürüklendi; füzyon ateşi onu yuttu.

Salon sessizleşti. Torin, Lyra’nın yanına yürüdü; büyük ikramiye kazanmıştı. Kael hapishaneye götürülmüştü; bir yıl dolmadan kaçmayı hayal ediyordu. Ryn, helvanın zehriyle ölmüştü. Zorak, piyangodan geçememiş, makineye kurban gitmişti. Piyango makinesine girme hakkını kazanamayanların üzerine kapılar kapandı. Atomlarına ayırma makinesi hepsini içine çekti. Dişiler, %1’lik güçleriyle, erkeklerin %99’luk kalabalığının kaderini çizmişti. Tapınak, Chironis’in dengesini bir kez daha korumuştu.

DEVAM EDECEK...

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
15s: alpha genesis 2: erkeklerin isyanı - tapınağa Çağrı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 15s: alpha genesis 2: erkeklerin isyanı - tapınağa Çağrı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
15S: Alpha Genesis 2: Erkeklerin İsyanı - Tapınağa Çağrı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL