Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

Diplomatik Halılar Üzerinde Secdesiz Yönelişler

Yorum

Diplomatik Halılar Üzerinde Secdesiz Yönelişler

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

340

Okunma

Diplomatik Halılar Üzerinde Secdesiz Yönelişler

Diplomatik Halılar Üzerinde Secdesiz Yönelişler

Şu sahneyi gözünün önüne getir:

Bir müstemleke valisi, halkın önünde diz çökmüş gibi yaparak dua ediyor. Oysa dudaklarından dökülenler dualar değil, borsa terimleri. “Rabbim, risk primimizi düşür, yatırımcı güvenini artır…” diye mırıldanıyor. Arka cebinde ithal anayasa maddeleri, ön cebinde ‘stratejik ortaklık’ sözleşmeleri, yakasında Birleşmiş Milletler broşu. Namazgah yerine diplomatik halı serilmiş, kıble ise Washington’un hava trafiğine göre dönüyor.

Ve halk…
Daha doğrusu, artık “kitle” olmuş o halk…
Gösterişli mitinglere “destek vermeye mecbur bırakılmış” katılımı alkış zannediyor.
Karnı aç, aklı susuz; ama gönlü “ülkemiz gelişiyor” diye televizyon spikerinden umut emiyor.
Çünkü ona ‘yeni çağ’ diye yutturulan şeyin içi boş bir çerçeve olduğunu henüz anlayamamış.
Ve en beteri: Bu çerçevenin içine kendi evladının ölüm belgesi asılıyor farkında bile değil.
Bak Hâfız, sana açık açık söyleyeyim…
Ortadoğu dedikleri şey, emperyalizmin ekvatoru değil sadece; insanlığın mezarlık haritasıdır.
Bir yanda petrol kokusu, diğer yanda çocuk mezarlarının üstüne serilmiş “kalkınma paketleri.”
Bir yanda NATO uçakları, diğer yanda Kur’an kurslarına bomba düşen sabahlar.
Ama tüm bunların arasında en feci olanı:
Kendi halkının gözünün içine baka baka yalan söyleyen yerli kuklalar…
Siyonist işgalciler kadar acımasız, Batılı diplomatlar kadar kurnaz, medya kadar sessiz...
Bu kuklalar ne mi yapıyor?
Kendilerini halkın ‘temsilcisi’ olarak değil, halkın ‘gözetmeni’ gibi görüyorlar.
Yani bir tür gardiyanlar. Ama cezaevi onların değil, bizim zihinlerimiz.
Ve her yeni yasa, her yeni seçim, her yeni ‘müjde’, o cezaevinin betonuna yeni bir kat daha ekliyor.
Artık mahkumlar başkaldırmaz olmuş; çünkü başlarını kaldırdıklarında yukarıda sadece reklam panoları görüyorlar:
“Milli Enerji!”
“Yeni Patagonya!”
“Yüzyılın Projesi!”
Hepsi koca bir hologramdan ibaret, ama biz hâlâ “bir şeyler değişiyor galiba” sanıyoruz.
Hâfız, biliyor musun?
İnsanlar artık yöneticilere değil, onların cümlelerine iman ediyor.
“Birlik, beraberlik, kalkınma” gibi süslenmiş cümleler her krizin önüne atılıyor,
Ve halk, hakikatin yerine bu parlatılmış hurafelere boyun eğiyor.
Oysa ne birlik var ne beraberlik…
Sadece aynı kafese tıkılmış farklı renklerde kuşlar gibiyiz.
Birimizin rengi kırmızı, diğerinin yeşil, bir başkasının sarı…
Ama kafes hep aynı:
Sömürü, aldatma, sahte temsil ve bolca göz boyama...
Ey Hâfız, şimdi sana biraz daha sert bir tablo çizeyim:

Düşünsene, bir ülke hayal et…
Her cuma hutbesinde Filistin’i anıyor, ama her pazartesi İsrail’le ticaret hacmini artırıyor.
Her sokak röportajında “davamız Kudüs” diyor, ama gümrük kapısında Siyonist mallarına serbest geçiş sağlıyor.
Ve bu iki yüzlülük, sadece dış siyasette değil, halkın ruhunda da yankı buluyor:
İnsanlar vicdanını cuma hutbesinde rahatlatıyor, sonra pazartesi o vicdanı karton kutuya koyup bir kenara atıyor.
Ne yazık ki insanlar gerçeği artık sadece kendi menfaatiyle temas ettiğinde fark ediyor.
Yani zulüm kendi çocuğuna, kendi mahallesine, kendi cebine ulaşmadıkça kimse bağırmıyor.
Ama o zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Çünkü bir zulüm, halk sustukça değil, halk bölündükçe güçlenir.
Ve şu an, tam da bu noktadayız.
Emperyal akıl bunu çok iyi biliyor.
O yüzden “bizi bizle vuruyor.”
Kendi kardeşini hedef gösteren bir halk yarattı:
– “O Kürt mü?”
– “Bu Alevi mi?”
– “Şu başörtülü mü?”
– “Bu laik mi?”
Sorular böyle uzadıkça asıl sorulması gereken sorular mezara gömüldü:
– “Bu çocuk neden yoksul?”
– “Bu genç neden işsiz?”
– “Bu halk neden hep kandırılıyor?”
Ama halk bu soruları sormuyor, çünkü cevaplar hazır:
Dış güçler!
Sürüngen planlar!
Dolar lobisi!
“Ey dış mihraklar!” diye başlayan her konuşma, aslında iç mihrakların üzerini örtmek için atılan bir sis bombası…
Ve Hâfız, biliyor musun?
Artık o kadar çok sis var ki, insanlar nefes almak için birbirine tahammül etmek zorunda kalıyor.
Yani zulüm, sadece baskı değil; aynı zamanda nefes darlığıdır.
Bir halkın aklını ve kalbini daraltırsan, o halk kolay yönlendirilebilir bir sürüye dönüşür.
Ve sürü, merhameti değil, çobanını seçer.
Çoban sopasını gösterdiğinde değil, havuç salladığında peşinden gider.
Ve biz şu an havuca tapan bir toplum olduk.
Ey Hâfız…

Bazen düşünüyorum, acaba gerçekten biz halk mıyız?
Yoksa bir laboratuvar deneyi miyiz?
Her 5 yılda bir farklı dozda umut aşılanıyor,
Sonra sonuçlar ölçülüyor:
– Ne kadar sabır gösterdiler?
– Kaç kişi sustu?
– Kaç kişi alkışladı?
Ve her ölçümden sonra sistem kendini güncelliyor.
Yeni yalanlar, yeni vaatler, yeni ekran yüzleri…
Ama asla yeni bir gelecek değil.
Gelecek dediğin şey, bu çarkın dönmemesiyle başlar...
İşte biz bu çarkı durdurmadıkça, her gün başka bir masumiyeti gömeceğiz.
Bugün bir çocuk, yarın bir genç, öbür gün bir fikir, sonra bir umut…
En sonunda da kendi kalbimizi...
Ama hâlâ umut var Hâfız.
Çünkü halkın en büyük gücü öfkesi değil;
Gerçekleri konuşmaya başladığı andaki sessizliğidir.
O sessizlik, sandığın açılması gibi değildir.
O sessizlik, zincirin kırılma sesidir.
Ve o ses duyulduğu gün, ne emperyalist kalır, ne kukla, ne kandırılmış kitle...
O zaman ne olur biliyor musun?
O kırık at ayağa kalkar.
Sırtından sahibini silker.
Yelesini rüzgâra savurur.
Ve masumiyet, yeniden doğar.
Yalnızca bir şehirde değil,
Yeryüzünün her toprak parçasında.
Ve işte o gün Hâfız,
Biz de o atın gölgesinde yürüyenlerden oluruz.
Ne kırık dizimize bakarız,
Ne düşmüş başımıza.
Çünkü biliriz:
Hakikati taşıyanlar,
Asla eğilmez.
Son sözüm şudur Hafız,

Zulümle yürütülen her düzen,
Kendi celladını da içinde büyütür.
Ve o cellat,
Halkın uyanan vicdanıdır.
İşte biz o vicdanı ayağa kaldırana kadar,
Susmak da suçtur.
Ve biz susmayacağız, Hâfız…
Biz susmayacağız!
Bahadır Hataylı/26.06.2025/Sancaktepe/İST

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Diplomatik halılar üzerinde secdesiz yönelişler Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Diplomatik halılar üzerinde secdesiz yönelişler yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Diplomatik Halılar Üzerinde Secdesiz Yönelişler yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL