0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
116
Okunma
Bir kültürün içinde doğarsın. Henüz dilin oluşmamışken seni şekillendirmeye başlar o kültür. Ne giyeceğini, neye inanacağını, neye öfkeleneceğini ve en çok da neye sessiz kalacağını öğretir. Adım adım yontulursun; kalıplara dökülür, sonra da o kalıpların kutsallığına inandırılırsın. Böylece insan, kendi içine sızan mühendisliğin ürünü olur: Genetik bir miras değil bu sadece; bir karakter inşasıdır, zihin mimarisidir. Ve bu mimaride iyilik rastlantı, kötülük ise sistemin tasarımıdır.
Oysa biliriz, her tohum toprağını arar. Ama ya toprak çürümüşse? Ya kültür artık insanı yüceltmeyi değil, aşağı çekmeyi amaçlıyorsa? İşte o zaman, en iyi tohum bile karanlıkta filizlenir. Kötülük, sıradanlaşır. İyilik, tuhaf bir safdillik olarak damgalanır. Ve nihayetinde insan, kendi doğasına karşı savaş açar. Çünkü vicdanın sesini bastırmak, günümüzde başarı sayılır.
Bugün, insan metalaşmanın eşiğinde değil; çoktan pazara sürülmüş, fiyat etiketiyle dolaşan, değeri arz-talep yasasına göre belirlenen bir mal haline gelmiştir. Kendini tanımayan, anlamayan, sorgulamayan bir kalabalık. Ucuz olmayı meziyet, uyanıklığı erdem sanan bir çoğunluk. "Kendin ol" denirken bile aslında sistemin seni istediği kişiye dönüşmen salık verilir. Bu nasıl bir çelişki, nasıl bir sinsiliktir!
Ve evet, kötülük büyüdü. Artık bireysel bir sapma değil, kurumsal bir kimlik kazandı. Karanlık, artık saklanmıyor. Gündüzün ortasında, pervasızca dolaşıyor aramızda. Fail, güçlü olduğu için alkışlanıyor; maktul, zayıf olduğu için suçlanıyor. İşte bu çağın utancı budur! Maktul bile artık suçlu ilan ediliyor. Ne acıdır ki, insanların çoğu sadece sonuca bakar. Sonucun hangi kirli ellerle şekillendiğini sormaz. Gerçeğin yolu çamurla kaplanmışken, herkes ayakkabısını temiz tutmanın peşindedir.
Bu çağ, hakikatin gözünü oyalı mendillerle bağladı çoktan. Gerçeğe bakmak yürek ister, oysa yürek yerine algoritmalarla çalışan beyinler üretiyoruz. Herkes görünene bakıyor, görünenin ardındaki dehşete gözlerini kapatıyor. İşte bu yüzden kötülük her gün daha da arsızlaşıyor. Çünkü onu gören yok. Onu durduran yok. Onu utandıran bile kalmadı.
Menfaatin soğuk dili, insan ilişkilerini istilâ etti. Ahlak, çıkarın gölgesinde soldu. Ucuza kaçmak, yaşam biçimi haline geldi. Samimiyet pahalı bir lüks; sadakat, artık enayi işi. Herkes en çok kendi menfaatine sadık. Böyle bir çağda erdemli olmak, çoğunluğa göre kusur sayılır hale geldi.
Bu da sistemin bilinçli sonucudur. Zihinlere işlenen metacı kişilik, uzun vadeli bir toplumsal mühendisliğin ürünüdür. Hard kapitalizmin düşük bütçeli prototipleri doluştu etrafımıza. İnsan değil, insan benzeri figürler. Duygudan arındırılmış, sorumluluktan kaçan, empatiyi zayıflık sayan bir tür bu. Gülüşleri reklam yüzü gibi, öfkeleri yapay, sevgileri satın alınabilir.
Sonunda geriye şu soru kalıyor: Fail mi maktul müyüz? Belki de her ikisi.
5.0
100% (1)