0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
217
Okunma
Daha önce görev yaptığım şehirde, iş arkadaşlarımızla köy senediyle birkaç arsa almıştık. Gelişmekte olan bir yerdi; mahkemeye başvurup tapularını çıkardık. Niyetim, değerlenince satıp biraz birikim yapmaktı.
Aradan zaman geçti. Oğlum evlendi. Elbirliğiyle bir ev yapmaya karar verdik. Ancak paraya ihtiyacımız vardı. Başka çarem yoktu: Daha önce aldığım arsayı satmaya karar verdim.
Aynı işyerinde çalıştığımız bir arkadaşımın dayısı, hem oto alım satımı hem emlak işi yapıyordu. Beni ona götürdü. Adamla konuştuk, anlaştık. Tapunun fotokopisini bıraktım. “Ne kadar çabuk satılırsa o kadar iyi,” dedim. O da, "Sen merak etme," dedi.
İnşaat ilerliyordu, para lazımdı. Bir gün emlakçı ve arkadaşım geldiler. "Arsayı 45 bin liraya sattık. On bin peşin aldık, on bin lirayı on gün sonra alacağız. Kalanı da beş adet sıra senetle."
Sıkışıktım. Kabul etmek zorunda kaldım. Noterden vekâlet verdim, peşin parayı aldım. Umutla on gün sonrayı bekledim.
Ama... işler beklediğim gibi gitmedi.
Sözleştiğimiz gün paranın kalanını ve senetleri almak için gittiğimde, emlakçıdan bir türlü doğru düzgün cevap alamadım. "Bugün değil, yarın", "Sakalın çıkmış, tıraş ol da gel", "Ayakkabılarını boyat da gel" diye aşağılayarak beni oyalıyordu.
İçim içimi yiyordu. Arkadaşıma sordum, “Dayınla aramızdaki anlaşmaya sahip çık!” dedim. Kafasını yere eğdi:
— “Dayım bela bir adamdır. Mafyayla bağlantısı var. Ben de bir şey yapamam...”
Araştırınca öğrendim ki arsamı 73 bin liraya peşin satmışlar! Bana hem düşük fiyat söylemişler hem de komisyon almışlardı!
İçim acıyla dolmuştu. Her sabah ilk otobüsle gidiyor, her akşam boynum bükük dönüyordum. Aylar geçti. Umudum kırıldı.
Bir gün, eski bir asker arkadaşım ziyaretime geldi.
— "Hayrola? Suratın beş karış," dedi.
Her şeyi olduğu gibi anlattım.
Omzuma dokundu.
— "Gün doğmadan neler doğar... İnşallah alırsın!" dedi.
Ertesi sabah yine umutla, yine kırgınlıkla, yine o lanet yazıhaneye gittim. Köşeye oturdum. Yorgun bir sessizlik vardı içeride.
Birden kapı açıldı.
İçeri iki iri yarı adam girdi.
Biri kapıyı tuttu. Diğeri doğrudan emlakçıya yürüdü.
— "Mekânın sahibi sen misin?"
Adam, gevşek bir tavırla, "Benim, bir sorun mu var?" dedi.
Gelen adam bir adım daha yaklaştı:
— "Şu amcanın gevşek civatasını sıkmıyormuşsun!"
Mekân sahibi alayla güldü.
Ama gülüşü suratında dondu. Gelen adam öyle bir Osmanlı tokadı patlattı ki, emlakçı sandalyeden sırt üstü devrildi!
Kalkarken masanın çekmecesine uzandı. Ama gelen adam çekmeceye öyle bir tekme attı ki, adamın parmakları çekmecede sıkıştı. Çığlık attı.
— "Aç bakalım çekmeceyi!"
— "Yok abi, vallahi yok bir şey!"
— "Aç ulan!"
Zorla açtırdılar. İçinden bir tabanca çıktı. Gelen adam, tabancayı masaya koydu.
— "Bunu mu alacaktın, it? Hadi al bakalım!"
Emlakçı, korkudan titreyerek tabancaya uzandı. Ama adam, masanın üzerindeki cam küllüğü kaptı, adamın eline var gücüyle indirdi!
Adam inleyerek yere kapaklandı. Elini tutarak ağlıyordu.
Gelen adam, onu yerden sürükledi, duvara dayadı:
— "Ulan it, kendi halinde adamı bulunca efelik taslıyordun ha? Şimdi nerede senin raconun?!"
Emlakçı ağlayarak yalvardı.
— "Yanlış anladınız abi..."
Adam kıpkırmızı kesilmiş yüzüyle bağırdı:
— "Arsayı 73 bin liraya sattın! Üstüne bu garibandan komisyon aldın! Şimdi kalan 63 bini ve komisyonu getireceksin!"
Emlakçı neredeyse diz çöküyordu:
— "Bir kaç güne kadar getireceğim ağam!"
Adam bana döndü.
— "Amca, ne dersin?"
— "Gün koyalım," dedim.
— "Duydun mu it!"
— "Salı günü, sanayideki lokantada, saat on!" dedim.
Adam tekrar doğruldu.
— "Şimdi bizim yevmiyemiz var. İki kişi, ikişer bin lira. Bin lira da araç yakıtı. Üç bin lirayı sök ulan!"
— "Emrin olur ağam!" diye inledi emlakçı.
Adamlar kapıdan çıkarken bana döndüler.
— "Asker arkadaşının çok selamı var, amca!"
— "Aleyküm selam, Allah razı olsun!" dedim.
İki gün sonra, sanayideki lokantada tam vaktinde geldi.
Paramı bir kuruş eksiksiz getirdi. Elinde de dirseğe kadar alçı vardı.
Paramı aldım.
İçimde tarif edilemez bir huzur vardı.
Sanki yıllardır taşıdığım yük bir anda sırtımdan kalkmıştı.
Kamil ERBİL