0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
228
Okunma
GİRİŞ
Henüz on üç, on dört yaşlarındaydık hepimiz. Çocukluktan ergenliğe geçiş süreci... Birey olarak kendi varlığımızı kanıtlama çağları... Başta aile çevremiz; sonra komşu abileri, amcaları ve sokak, mahalle delikanlıları... “Büyüdün madem, kanıtla erkek kişiliğini!” demediler belki ama bunun kanıtını beklediler ima yollu, sık hatırlatmalarla. Artık ‘erkek adam(!)’ olmanın gereği içinde neler öne çıkıyorsa, kimleri örnek almak makbul bulunuyorsa... Saysan satırlara sığmaz ve illâ ki kimi notlar unutulur!
TOPLUMBİLİMSEL NOTLAR
İnsanın bir arada yaşayıp gelişimini sürdürdüğü muhit (mahalle, köy, kasaba, şehir) coğrafi bölge ve ülke adları farklıdır ama (insan soyunun yaradılıştan gelen bireysel varlık kodları ayrık tutulmak üzere) her bir kişinin kendi koşullarında etkileşim alanları ve gelişim çizgileri (aşamaları) pek değişmez. Yeni yetmenin ‘rol-model’ hafızası, eğitim-öğretim kurum ve araçları ile bizzat hayatına katıldığı sosyal çevre zemininde biçimlenir çünkü. Toplumsal davranış kalıpları, sözcük dağarcığı ve söz söyleme tercihleri, zihin ve duygu dünyasına uygun değer yargıları birbiriyle iç içe geçerek, sonuçta ayırt edici özellikleriyle o muhitin kendi kültürel kimliğini ortaya çıkarır. Kısaca söylersek; insanlar âdeta hazır, kurulu bir ‘sosyal atölye’ tezgâhında benzer ‘tornadan’ geçerler her çağın koşullarında.
Nitekim bizim de, burada söylenenlerden farklı varlık gelişimimiz olmadı. Evde, sokakta, okulda; işte, alışverişte, eğlencede insan ilişkimizin rengini belirleyen ve zamanla karakterimizi düzenleyen değerler, ölçüler-beğenelim veya beğenmeyelim-kişiliğimizde yerini aldı.
TÜTÜNLE TANIŞIKLIK VE İLK TESPİTLER
Hatırlıyorum. Bir ‘marifet’ gibi girdi hayatımıza, sigara!
Akran çevresi, bu illetin alışkanlığa dönüşmesine müsait; kültür zemini, sigara içme ile erkekliğe adım atmayı normalleştiren kıymet hükmüne uygundu. Bir fasit dairenin içine kıstırılmış, sigarayı ‘lüzumsuz kılacak’ bir uyarıdan ve akıldan mahrum durumdaydık. Öyle ya! Evde babanız, okulda öğretmeniniz, sokakta arkadaşınız tütün kullanıyor, paket taşıyordu ve birkaç aklı başında ‘büyük’ dışında size, sigaradan uzak durmanızı hatırlatıp duracak kimse yoktu ve onlar da ne yazık ki ikazlarını, en dikkate alınmayacak yönden yapıyorlardı: “Evladım daha çok küçüksün! Yakışmıyor eline!”
Demek öyle! Sigara salt büyüklere yakışan bir nesneyse, biz de zaten tam da bu yüzden, adamlığımızı kanıtlamak için; “Hey büyükler, aranızda bize de yer açın!” diyebilmenin biçimsel ve eylemsel yolu, yöntemi olarak o merete sarılmamış mıydık? “Sağlığınıza zararlı, körpecik ciğerleriniz genç yaşta sönecek!” demiş olsalardı, vazgeçer miydik adamlık yarışından? Ne gezer? Böylesi uyarılara soru tarzında ve bizce haklı bir cevap saklımızda hazırdı zaten: “Sen niye içiyorsun?”
Şimdi düşünüyorum da, sigara kullanımını mazur ve masum gösteren bir başka gerekçe daha vardı küçük dünyamızda: “Arkadaş grubunu bir araya getiren ve bir arada tutan ‘yapıştırıcı’ rolü! Öyle ya! Onun sayesinde toplaşıyor, birbirimizle kaynaşma olanağı buluyorduk!”
YALAN MASALI VEYA YANILSAMA
Ne sahte gerekçe, ne yalan avuntu!
Sanki sigara olmasa birbirinizle temas zemini ve gerekçesi ortadan kalkacak! Spor gibi, sanat gibi daha pek çok bir araya geliş imkânı, fırsatı varken üstelik! Çay, kahve; yak bir sigara! Canını sıktılar, üzüldün, sevindin; yak bir sigara! Sigara yakmak için gani bahane, tütünü bırak(ma)mak için bin bir mazeretle yarışa girmiş gibiydiler!
UZUN BİR SÜREÇTE KARARA VARIŞ
Sonuç mu?
Yıllar; ömrümüzü bekleyen nikotin bağımlılığı ihtimalini ve tehlikesini görmezden gelerek, öksürükle, aksırıkla geçip gitti. Başlarda “Ne olacak? İstediğim zaman bırakırım!” diyen irade, her akşam bırakma kararı verip her sabah tekrar karardan dönmenin o aşağılık yenilgi duygusuyla törpülenirken tam kırk yıl heba edildi. ‘Soluduğumuz havanın muhteşem körüğü, yaradılış mucizesi’ akciğerlerimizin ‘dumanı içe çekme’ yarışında uğradığı hoyratlıktan nihayet kurtulmuşken, uzun yılların ardından tütün alışkanlığıma esef edebiliyorsam bugün, bunu o muhteşem karar anıma borçluyum elbette! SİGARA KULLANIMINA SON NOKTAYI KOYDUM VE 24 YIL DOLDU, HÂLÂ KARARIMIN ARKASINDAYIM.
KARARLI DURUŞUMUN GEREKÇESİ
Bazıları bana diyor ki, “Sanki sen ölmeyeceksin?”
Ben de onlara şöyle karşılık veriyorum: “Evet, her fani gibi ben de ölümü tadacağım, bunda şüphe yok! Ama bu can bana emanettir! Onu hor tutamam, hoyrat kullanamam. Bu tutum benim şükrümü zedeler. Kurulu varlık sofrasına nankörlük edemem. Çünkü önüme serilmiş imkân ve nimetlerin tadına ve farkına vararak, yaşamak borcum vardır!”
SONUÇ
Çayın çay olduğunu, kahvenin kahve; yediğim nimetlerin doğal, gerçek tadını; her nefes alıp verişte kendimden memnun ve gururlu olmayı, bana bağışlanmış hayatın her bir anını şükürle yaşamayı öğrendim; az şey midir bu?