0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
227
Okunma

Devletin var olan bütün makamları devlete aittir, bu yalnızca teorik bir doğru değil, tarih boyunca defalarca sınanmış, doğru yönetim ile keyfi yönetim arasındaki en temel farktır.
Çünkü bir makam, eğer kişisel hırsların ya da duygusal hesapların aracı haline gelirse, artık devlete değil, şahıslara hizmet etmeye başlar.
Hiçbir makam, öç alma veya rövanş alma yeri değildir.
Devlet, intikam duygusuyla değil, hukukla, adaletle ve ölçüyle yürür.
Geçmişe duyulan öfkeyle değil, geleceğe duyulan sorumlulukla karar verir.
Bu fark, bir ülkeyi ya kaosa sürükler ya da istikrara taşır.
Devlet adabı bunu gerektirir.
Adap, sadece sözde bir terbiye biçimi değil, aynı zamanda yönetimin, halkla olan ilişkisindeki vicdani dengenin adıdır.
Devletin dili ne kadar sertleşirse, toplumun dili de o kadar keskinleşir.
Ve unutulmamalıdır ki, halk devletten çok şey bekler ama en çok da adaletli olmasın “adil davranmasını” ister.
Güç dengesiz olabilir, hatta zaman zaman bir taraf çok daha güçlü hissedebilir.
Ama gücü kullanmak, esasen denge ister.
Çünkü güç, sınır tanımadığında hak ihlalleri başlar.
Devletin asıl büyüklüğü, sahip olduğu imkanlarda değil, verilmiş olan o imkanları kullanmadaki ölçüsünde ortaya çıkar.
Halk, güçlü bir devlet ister ama adaletsiz bir devletin gücünden korkar, o yüzden devletin kudretiyle halkın güveni aynı anda korunmak zorundadır.
Bu da ancak liyakatle, şeffaflıkla, hesap verebilirlikle ve vicdanla mümkündür.
Makamlar gelip geçicidir, bugün bir koltukta oturan, yarın o koltuğu başkasına bırakır ama adaletle davranan bir yönetici, koltuğundan sonra da saygıyla anılır.
Zulümle hatırlanan hiçbir güç uzun vadede ayakta kalmamıştır.
Devlet, güçlü olabilir, hatta olmalıdır da, ama o gücü, sadece suçluyu cezalandırmakta değil, mazlumu korumakta da kullanmalıdır.
Devlet, affetmeyi de bilmelidir, ama affetmeden önce anlamayı ve yargılamadan önce araştırmayı da…
Sonuç olarak, devleti ayakta tutan şey, sadece anayasa maddeleri ya da kurumlar değil, onu yönetenlerin taşıdığı devlet adabıdır yani devlet ahlakıdır.
Bu ahlak kaybolduğunda ne yasa işler, ne kurum işler, ne de güven kalır.
Devlet, öç almaz; adalet sağlar.
Devlet, rövanş peşinde koşmaz; istikrar inşa eder.
Devlet, kinle, öfkeyle değil, her zaman ferasetle yürür.
Ve her kim bir makamın başına geçerse geçsin şunu asla unutmamalıdır ve bilinmelidir ki emanete ihanet edilmez
O makam sana ait değil, sadece sana emanettir o makam devlete aittir.
Ve devlet günü kurtaran değil tarihi yazan dengedir.
*
Mehmet Demir
19623